Teneke Trampet

Bebek Oskar gözünü yumar, Teneke Trampetli çocuk Oskar’a bağlanırken iki imge çakışır. Oskar’ın yazgısıdır bu. Ve Oskar , Almanya’nın yapamadığını yapacak, kaderine isyan edecektir.

The Tin Drum
1979 yılında Altın Palmiye kazanmış harika bir film.
Günter Grass’ın romanından
Yönetmen Völker Schlondorff.
Jean Claude Carriere de senaristlerden biri.

Teneke Trampet - Resim : 1

Kan kırmızı renkler ve savaş müziği ile başlar.
Zaten bir enstrüman olarak savaşın sembolüdür trampet

Bir sabahtır , bir başlangıçtır ama karanlık bir sabahtır
Masalların çocuklara anlatılmasına alışığızdır , ama bu sefer bir çocuğun anlattığı masalı dinleriz
Elbette bir güvenilmez anlatıcıdır bu.

Şimdi o buğulu dumanlar adeta kadından çıkmaktadır.

Patates her yer ve koşulda ekilebilir ve soğuya karşı çok dayanıklıdır.
Köylülüğün, fakirliğin en güzel tezahürüdür.
Ve elbette köklere dairdir.

Hikaye 1899 yılında başlar.
Bir yüzyılın sonu.
Başka bir yüzyılın , 20.yy ın arifesi.
Eric Hobsbahm’un terimiyle “Aşırılıklar Çağı”
Dünya savaşlarının , büyük katliamların yüzyılı.

İştahlı bir kadındır.
Her anlamda..
Filmdeki tüm kadınlar öyledir.
Erotizm dozu yüksek bir filmdir.
Savaş zamanlarında cinsellik bir yaşama tutunma hatta direniş yoludur.

Ölüm ve cinselliğin içiçe geçtiği bir hikaye..
Bir kez daha Eros ve Thanatos
Yine Freudian bir hikaye.

Teneke Trampet - Resim : 2

Mizahi bir tonu vardır filmin.
Hem en katlanılmaz olanı katlanılır kılar mizah..
Hem de eleştiriyi daha keskinleştirir.

Yemek, cinsellik ve şiddet.
Üç temel dürtümüz
Sinemada da hem birlikte hem de birbirinin yerine, birbirinin ikamesi olarak kullanılan üç dürtümüz aynı sahnede buluşur.

Lacan’ın üç düzeni : Sembolik, imajiner ve reel.
Agnes Matzerath’ın hayatında üç erkek olacaktır.
Ona toplumda kabul edilebilir bir statü verecek Kocası Alfred, reel düzenin sembolüdür.
Fantazi ve aşkın temsilcisi, bu bağlamda bir ayna imgesi olan Kuzeni ve sevgilisi Jan, imajiner düzlemin sembolü,
Ve büyümeyi reddederek, toplumun dengesini düzenli olarak tehdit edecek, oğlu Oskar, sembolik düzenin temsilcisi...

Ve balıklar..
Film, toplumsal yapı iflas ettiğinde ,sapkınlıkların veya sıradan nesnelerin yüce bir statüye yükseltilmesinin, yaşam deneyimini organize etmenin yaygın bir yöntemi olduğunu ortaya koyar.
Agnes'in balığa olan bağlılığı, mutlak ve sabit bir yasa oluşturma yönündeki yaygın arzunun alışılmadık ve aşırı bir versiyonudur.

Bu nedenle balık imgesini ilk gördüğümüz planda , o savaş sonrası iflas etmiş toplumu da görürüz.

Sonra sinemanın en isyankar, en fırlama, en varoluşçu veletlerinden biri doğar :
Oskar !..

Yaşamın ortasına fırlatılmışızdır ve onun gelgitleri, akıntıları ve çalkantılarıyla sürükleniriz.
Daha doğduğumuz andan, yani dışarı atılıp, biz çığlıklar ve tekmeler atarken, bir doktorun ya da ebenin bizi aldığı ve bizim kontrol edemediğimiz bir ortamda, bize sorulmamış bir zamanda, bizi seçmediğimiz bir anneye teslim ettiği andan itibaren, kendi irademiz dışında, geleceğe doğru fırlatılırız.
Heidegger buna Dasein’in fırlatılmışlığı (Geworfenheit) der.”

Oskar doğmayı tercih etmemiştir.
Büyümemeyi tercih edecektir.

Bebek Oskar gözünü yumar, Teneke Trampetli çocuk Oskar’a bağlanırken iki imge çakışır.
Oskar’ın yazgısıdır bu

Ve Oskar , Almanya’nın yapamadığını yapacak,
Kaderine isyan edecektir !..