Avukat Serkan Günel yazdı: O Somalili, kuryeyi öldürdü, yargıyı da ağır yaraladı: Öngörülemez yargıdan ‘kapitülasyonu’ andıran karar

Meydanlarda tüm dünyaya korku saldığımız haykırılırken son 10 yılda bu gibi yabancılara ayrıcalıklı yargı uygulamalarını bir çırpıda hatırlatmak isterim...

Geleceğe ilişkin ufku, söyleyecek sözü kalmayan iktidar, sürekli tarihe, ecdada atıfta bulunarak günü kurtarmaya çalışmakta. Aslında 700 yıllık Osmanlı İmparatorluğu'nun da her zamanının anlı şanlı olmadığı bilinmekte. Hele ki 'hasta adam' olarak anılmaya başladığı zamanlarda Osmanlı'nın bir yandan toprak kaybedip bir yandan da ‘yabancılara ayrıcalıklar’ anlamına gelen kapitülasyonlar verdiği malumunuz.

Yabancılara günümüz Türkiye’sinde de benzer ayrıcalıklar tanındığını söylemek, şüphesiz mübalağa olmaz. Bunun son örneğini, Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlunun yargılandığı davada gördük.

Öncelikle FETÖ'cüler eliyle zemini hazırlanan 16 Nisan Referandumu’yla anayasada yapılan değişiklikler, ardından Başkanlık Sistemi ile iyice raydan çıkmış ve yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı artık tartışılır olmaktan bile çıkmış bir realite olarak ülkemizde yer edinmiştir.

Bu durumun doğal sonucu olarak da ‘yargı eliyle kanun karşısında eşitlik’ ilkesi de ortadan kalkmıştır.

Türkiye'de Ergenekon Davası ile anılmaya başlanan ve tanımı Alman Ceza Hukukçusu Gunter Jacobs tarafından yapılan 'Düşman Ceza Hukuku'na göre yürütülen davalarda, en basit özetiyle şüpheden sanık değil savcı yararlanır ve cezalar adeta peşin olarak 'tutuklama' yoluyla verilir.

FETÖ eliyle yürütülen bu davalar çok şükür bitti, tüm mağdur sanıklar beraat etti. Ancak film çok beğenilmiş olacak ki devamı çekildi ve başta Gezi Davası olmak üzere pek çok davada yine haksız tutuklamalar, AYM ve AİHM kararlarına uyulmama hali vaka-i adiyeden oldu.

Yargıdaki bu çürüme Türkiye'nin en büyük adliyesinin başsavcısı tarafından adeta isyan edercesine yazılmış bir dilekçeyle HSK'ya şikayet edilmişse de bir iki hafta konuşulduktan sonra unutuldu gitti. Kendisi Yargıtay'a üye yapıldı. İddiaları ise herhangi bir soruşturmaya konu olmadı.

Geçen ay gündem olan ve toplumun vicdanını derinden yaralayan motokuryenin ölümü ise geçtiğimiz gün ilk celsede verilen karar ile 27 bin 300 TL adli para cezası ile sonuçlandı. İBB, güvenlik kamera kayıtlarını ortaya çıkarmasa belki hiç açılmayacak bu davada, motokuryeye çarptıktan sonra soluğu ülkesinde alan Somali Cumhurbaşkanı'nın oğlunun ara celsede dinlenildiğini de öğrendik. Ardından şikayet geri çekilmiş olsa da kamu davası olarak devam etmesi gereken ve derinlemesine araştırıldığında belki olası kast bile ortaya çıkabilecek bir dava, basit taksir ile ilk celsede sonuçlandırılmış.

AYRICALIKLI YARGILAMA ÖRNEKLERİ

Meydanlarda tüm dünyaya korku saldığımız haykırılırken son 10 yılda bu gibi yabancılara ayrıcalıklı yargı uygulamalarını bir çırpıda hatırlatmak isterim.

Bir tanesi, İslamcı hareketin samimiyet testi olan Mavi Marmara davası. Gazze'ye yardım için İHH mensuplarıyla yola çıkan gemiye İsrail askerleri tarafından ateş açılmış, bunun sonucunda 10 Türk vatandaşı yaşamını yitirmişti. İsrail yetkililerine yönelik açılan dava ise 7 yıl sonra, mağdurlara 20 milyon dolar tazminat ödeme karşılığında düşürülmüştü.

Yine 2 Ekim 2018’de, Suudi Arabistan konsolosluğunda, gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın vahşice katledilmesine önce büyük tepki gösterilmiş, ‘ucu nereye uzanırsa uzansın yargılama yapılacağı’ belirtilmiş ancak soruşturmada hem bir arpa boyu yol alınamamış hem de Nisan 2022'de yargılama yetkisinin Suudi Arabistan'da olduğu belirtilerek yargılama devredilmiştir.

Yine yakın tarihte yaşanan Rahip Brunson ve Deniz Yücel davası örnekleri de aslında yabancılara tanınan kapitülasyonların açık bir örneğidir. Bu tutuklu yargılamaların kapalı kapılar ardında yürütülen görüşmelerin ardından tahliyeyle sonuçlandığına ilişkin açıklamalar, o zamanki basın bültenleri tarandığında rahatlıkla görülebilir.

‘NEDEN GÜVEN YOK’ SORUSUNUN YANITI AÇIK

Neticede tüm bu yaşananlar ve daha fazlası nedeniyle ülkemiz, 38 OECD ülkesi arasında yargıya güven sıralamasında 36'ncı sırada yer alıyor. Vatandaşların sadece yüzde 15'i yargının bağımsız olduğunu düşünürken, yargıya güvenenlerin oranı yüzde 18'de kalıyor. Sonra "Yabancılar neden ülkemize güvenip yatırım yapmıyor?" deniyor.

Pek tabii tek kriter hukuk değil, öyle olsa yine yargısı bağımsız olmayan pek çok ülkenin ekonomisi de kötü olurdu. Ancak onlardan farkımız henüz yerleşmemiş, ne yapıldığında yargının ne tepki vereceği belli olmayan bir ülke olmamız!

Bir başka deyişle AİHM'in de Türkiye'den yapılan başvurularda pek çok kez ihlal kararı nedeni olarak gösterdiği 'öngörülebilirlik ilkesi'. Tahminim odur ki, bizden daha otokrat durumda olan, örneğin Türkmenistan, Orta Afrika Cumhuriyeti gibi yerlerde daha oturmuş bir otokrasi olduğundan, en azından ne yapıldığında ne ile karşılaşılabilineceği daha açıktır. Ancak ülkemizde kanunda yer almayan suçlar yıldan yıla değişiklik göstermektedir.

BU YARGIYLA HER ŞEY OLABİLİR, HER ZAMAN OLABİLİR

Örneğin 2013 yılında "Apo'ya özgürlük" demek serbestken bu sonradan suç haline gelip "Heykelini dikeceğiz" diyen Selahattin Demirtaş tutuklanmıştır. Ya da Bank Asya'ya para yatırmak herhangi bir suç unsuru taşımazken sonradan suç haline geldi, binlerce insan yargılandı. Bu nedenle arada bana "Şunu yazarsam, bunu yaparsam suç olur mu?" gibi sorular soranlara "Her şey olabilir, her zaman olabilir" demekten başka cevap bulamıyorum genellikle.

Her şey birbiriyle bağlantılıdır. Siyaset de ekonomi de sosyal yaşam da aynı sorunlardan etkilenir. Mülkün, yani devletin temeli olan adalet kimsenin güvenmediği bir şeye dönüşürse bu kısa vadede ondan yarar sağlayanların dahi ağır zararlar göreceği bir kaosa yol açar. Umarım bu 'anarşizmden' sıyrılıp, hukuki öngörülebilirliğin olduğu, kanun önünde herkesin eşit olduğu, kanunsuz suç ve cezanın olmadığı, bir ülke olma rayına gireceğimiz günler yakındır. Yoksa tünelin sonu karanlık!

Etiketler
Somali Somali Cumhurbaşkanı'nın oğlu Motokurye Deniz Yücel