CHP Yüksek Disiplin Kurulu Başkan Yardımcısı Ayça Akpek yazdı: İstanbul kazanacak

Hiç kuşkusuz İstanbul bu düzen içerisinde en büyük rant alanını oluşturuyor. Her iki dava bile bunun iki önemli göstergesi. Bu düzene karşı ise Ekrem İmamoğlu başkanlığında İstanbul, kamu yararı gibi nicedir unutulan kavramların yeniden talep edilmesini sağlıyor.

- CHP Yüksek Disiplin Kurulu Başkan Yardımcısı Ayça Akpek

İstanbul Büyükşehir Belediyesi geçtiğimiz günlerde iki büyük hukuk zaferi kazandı. Bunlardan ilki Gezi Parkı’nın Sultan Beyazıt Hanı Veli Vakfı adına devrinin iptalini sağlayan dava; ikincisi ise Çiller ailesinin şirketinin sahibi olduğu Kilyos’taki arazinin imar planının değiştirilerek inşaat yoğunluğunun artmasının engellenmesiydi. Her iki dava da yerel yönetimlerin ne kadar yaşamsal anlamlar içerdiğine dair iki önemli örneği oluşturuyor.

İlk dava Gezi Parkı’nın Sultan Beyazıt Hanı Veli Vakfı’na devrinin iptali davasıydı. AKP iktidarıyla birlikte 2008 yılında Vakıf Kanunu’nda yapılan değişiklikle “Vakıf yoluyla meydana gelip de her ne suretle olursa olsun Hazine, belediye, özel idarelerin veya köy tüzel kişiliğinin mülkiyetine geçmiş vakıf kültür varlıkları mazbut vakfına devrolunur” hükmü düzenlenmişti. Bu madde, mazbut yani şu an yöneticisi olmayan dolayısıyla Vakıflar Genel Müdürlüğünce yönetilen vakıfların, eskiden sahip oldukları mal varlığına yeniden sahip olabileceği anlamını taşıyor. Bu kapsamda 2021 yılında, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün talebiyle Taksim’in ortasındaki yegane nefes alma alanı, Gezi Parkı, 1500’lü yıllarda kurulmuş olan Sultan Beyazıt Hanı Veli Vakfı’na devredilmişti.

1939 yılında yapılmış Gezi Parkı’nın Sultan Bayezid ile ilişkisi olmadığı aşikar. Zaten Sultan Beyazıt Hanı Veli Vakfı yalnızca kağıt üzerinde varlığı olan bir vakıf. Bu gerekçelerle İstanbul Büyükşehir Belediyesi tapu iptal davası açtı. Ve İBB’nin açtığı tapu iptal davasını mahkeme, 19 Mart 2024 tarihinde karara bağlayarak vakıf adına kayıtlı tapu kayıtlarının iptaline, tapunun İBB adına kayıt ve tesciline karar verdi.

Vakıflar Genel Müdürlüğü daha önce de benzer gerekçelerle olmayan Kule-i Zemin Vakfı adına Cenevizliler tarafından yapılan ve İBB uhdesinde bulunan Galata Kulesi’nin tapusunun kendi adına tescilini sağlamıştı. Konuyla ilgili dava süreci ise devam ediyor.

ÇİLLER’İ ‘KALKINDIRMA’ ISRARI

Bir diğer hukuk zaferi ise Kilyos’ta bulunan Çillerler’e arazi için Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nca onaylanan imar plan değişikliği kararının İBB tarafından açılan dava ile iptal edilmesiyle elde edildi. Çillerler’e ait arazi aslında tam da Türkiye’ye özgü bir kalkınma hikayesini anlatıyor.

İlgili arazinin imar planı, ilk olarak Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum iken 2020’de Bakanlıkça değiştiriliyor ve imar yoğunluğu arttırılıyor. İBB tarafından bu planın iptali istemi ile açılan dava sonucunda imar planı iptal ediliyor. Mahkeme iptal kararını, “Planların hangi kamu yararı amacı doğrultusunda değiştirildiğine dair bir gerekçe olmadığı; çevredeki diğer yapılara kıyasla ilgili alana ayrıcalık verildiği; imar planı bütünlüğünün bozulduğu” gerekçeleri ile veriyor.

Bu dava sonucunda imar planı iptal edilince Bakanlıkça bu sefer 2023 yılında yeniden bir imar planı yapılıyor. Geçtiğimiz günlerde bu imar planı da İBB’nin açtığı dava sonucu ikince kez iptal edildi. İstanbul 14. İdare Mahkemesi, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca 3 Mayıs 2023 tarihinde 1/5000 ölçekli Koruma amaçlı Nazım İmar Planı ile 1/1000 ölçekli Koruma amaçlı Uygulama İmar Planında hukuka uygunluk bulunmadığına karar verdi. Çünkü iptal edilen imar planı da ilk planın neredeyse aynısıydı. Bakanlık, Mahkeme kararını uygulamayarak aynı planı yeniden onaylamıştı. Mahkeme, bu imar planını da Anayasa’nın 138. Maddesini yani “idarenin mahkeme kararlarına uymak yükümlülüğünü” hatırlatarak iptal etti.

GÜÇ, KABA KUVVET, LİDER VE İKTİDAR

Yerel seçime bir hafta kala şehrin mutena semtlerinden birindeki AVM’nin önünde, iktidar partisinin seçim çadırları kurulmuş, çadırdan tok sesli şarkıcının “Recep Tayyip Erdoğan” nidaları tüm caddeye yayılıyor. Şarkıcının tok sesiyle söylediği “Recep Tayyip Erdoğan” nakaratı, belli ki liderin gücünü vurgulamaya dönük. Zaten yirmi yılı aşkın süredir güç, kaba kuvvet, lider ve iktidar hep birlikte yürüdüler.

Bu güç hikayesi kuşkusuz en çok “ecdad”ın kahramanlık öyküleriyle beslendi. İktidar temsilcileri bazen Kanuni, bazen Fatih oldular. En son yine “Büyük İstanbul” mitinginde İstanbul yeniden fethedildi, ecdad yad edildi. İstanbul’un 1453’teki fethiyle, 31 Mart 2024 yerel seçimi özdeşleştirildi.

Çünkü iktidar İstanbul seçimini kazanmak için her şeyi deniyor. İstanbul’daki yerel seçim için sağlık bakanından, içişleri bakanına kadar tüm gücüyle sahada. En küçük belediye şirketi yöneticisine bile “istifa et” diyen YSK, bakanların sahada olması karşısında suskun; devletin tarafsızlığı, kamu olanaklarının fütursuzca kullanımı hak getire.

İktidarın yarattığı düzen kendi deyimleriyle “Türkiye Yüzyılı” düzeni; gücün kutsandığı dolayısıyla güçlü olanın hakkının da olduğu; hukukun, toplumsal adaletin ve kamu yararının yok sayıldığı bir distopyaya dönüştü. Bu distopyanın itici gücünü ise şehirler yoluyla elde edilen rant oluşturdu. Hiç kuşkusuz İstanbul bu düzen içerisinde en büyük rant alanını oluşturuyor. Her iki dava bile bunun iki önemli göstergesi.

Bu düzene karşı ise Ekrem İmamoğlu başkanlığında İstanbul, kamu yararı gibi nicedir unutulan kavramların yeniden talep edilmesini sağlıyor. Bu kapsamda kent lokantaları var; ecdad diyenlerin unuttuğu sayısız eserin restore edilerek İstanbul halkına kazandırılması var; öğrenci yurtları var; Üsküdar sahili başta olmak üzere işgal altındaki alanların kamuya kazandırılması var; kreşler var; toplumsal cinsiyet eşitliği var; dayanışma var.

İstanbul kolektif emek ve akıl ile ilerliyor. İstanbul kendini yeniden inşa etmeye devam edecek.

O nedenle 31 Mart 2024’te de İstanbul kazanacak.


Twitter: @aycaakpek