Her köşesi cinnet memleketimin

Dün Konya’da bir doktor öldürüldü. Doktorlara ve sağlık personeline saldırılar her geçen gün artıyor. İktidarın yanlış ekonomi ve sağlık politikaları, hasta garantili şehir hastaneleri, doktorları kaldıramayacakları ağır yüklerin altına sokarak hastalarla baş başa bırakma, yolsuzluklar… vesairenin dışına çıktı durum. Çünkü iş kontrolden çıktı.

Öldürülen Ekrem Karakaya kardiyoloji uzmanı. Türkiye’de uzman doktor olmak zor bir süreç. Mobbinge varan acayip bir hiyerarşi ve nöbet sistemi var. Kardiyoloji doğal olarak zor bir alan. Uzun bir eğitim süreci ve emek vermek gerekiyor.

Yanlış anlaşılmak istemem. Her lafa “eğitim şart” diye başlayanlardan değilim. Ama bu ülke “En tehlikeli kesim eğitimliler” diyen, okuma oranının artmasından endişe duyduğunu söyleyen profesörler gördü değil mi?

Bugün doktorlar ve sağlık emekçileri cinayete tepki göstermek için sokağa çıktı. Polis doktorlara, sağlık emekçilerine ve onları izleyen gazetecilere saldırdı.

Dün önce bir avukat, ardından müvekkili öldürüldü. Hakkında açılan tazminat davasının geri çekilmesini isteyen ve hapishaneden çıkmış biri tarafından. Öldürülen müvekkil bir kadın.

HER GÜNE BİR CİNAYET

Bir gün önce Bianet, yerel ve ulusal gazeteler ile ajanslardan derlediği erkek şiddeti çetelesini yayınladı. Her güne bir cinayet… Haziran ayında 32 kadın öldürülmüş. 41 çocuk istismara uğramış.

Raporun yayınlandığı gün çocukların taciz edildiği bir din kurumunda tutuklanan sanık yakınları mahkemede mağdurların ailelerine ve avukatlarına saldırdı. Normalde utanması, başı eğik dolaşması gerekenler, mağdurlara “neden davacı oldunuz” diye saldırdılar, ölüm tehditleri savurdular.

Aynı gün İSİG, bu yılın ilk altı ayında en az 842 işçinin iş cinayetlerinde öldüğünü açıkladı. En az diye de eklemişler! Kadın cinayetlerindeki gibi, ajanslara düşenler…

Aynı gün bir dava sonuçlandı. 1995 sonlarında bu ülke tarihinde çok sık tanık olduğumuz korkunç bir olay gerçekleşti. Askerler tarafından evlerinden alınıp Dargeçit Jandarma Taburu’na götürülen dördü çocuk 7 köylü kaybedildi. Uzun yıllar sonra kemikleri kuyularda bulundu. Olayla ilgili dava sonuçlandı. Yargılananların tümü beraat etti.

VURUN GAZETECİYE

Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır’da 16 gazeteci tutuklandı. Bu tutuklamalara tepki gösteren gazeteciler Ankara’da basın açıklaması yapmak istedi önceki gün. Hem açıklama yapmak isteyen hem de açıklamayı izleyen gazeteciler güvenlik güçleri tarafından dövüldü, gözaltına alındı. Aynı günün akşamında onur yürüyüşü yapmak isteyen gruba da aynı şiddet uygulandı. Hem yürüyüşçülere hem de gazetecilere.

İstanbul Okmeydanı’nda bir mahallede kentsel dönüşüm adı altında yüzlerce insan evlerinden ediliyor. Bu olay duyulduğunda birileri sosyal medyadan parmak sallıyor Fetihtepelilere: Siz de AKP’ye oy vermeseydiniz.

Erzincan’da bir maden firmasının (Kanadalı ama yerli ve milli olsun diye bir yerli ortağı da var) siyanür borusu patlamış ve Fırat Nehri’ne karışmış. Fotoğraflar, görüntüler var. Önceki gün T24’ten Candan Yıldız, bölgeye giden Fatih Maçoğlu ile konuşmuş. Maçoğlu, “böcek, kuş sesi duymadım” diye anlatıyor durumu.

Daha çok örnek var ama yazarken bile yüreğim daralıyor. Siz nasıl okuyacaksınız bilmem. Kısa keseyim.

Sedat Peker yeni itiraflarda bulunuyor bu ülkenin nasıl yönetildiğine dair. Daha doğrusu soyulduğuna dair. Peker’in söyledikleri sadece düne ilişkin değil tabii ki. Dün ülkeyi soyanlar bugün de soyuyor. Bir şey değişmiyor. Tıpkı bizim hep soyulduğumuzun, ezildiğimizin değişmemesi gibi… Zaten o da kendi dünyasının raconlarıyla bugüne mesajlar veriyor.

İddialar ortalıkta savruluyor. İşi kılıfına uydurma gayreti bile olmadan yapılan yolsuzluklar, üstü örtülen cinayetler…

Başta da söylediğim gibi yöneten(ler) de kontrolü kaybetmiş durumda galiba.

Biraz ajitatif olacak ama o eski lafla bitireyim:

Onların ne yaptığı önemli değil, önemli olan bizim ne yaptığımız!