Eren Aksoyoğlu yazdı: CHP’de yeni dönemin kodları(I): İdeolojik yönelim

Siyaset Bilimci Eren Aksoyoğlu, CHP'de kurultaydan sonra yaşananları ele aldı.

CHP büyük kongresi öncesinde kamuoyunun tartıştığı, hatta belirli ölçülerde tartışmaya çalıştığı her şey, Özgür Özel tarafından söylemin bir ortalaması olarak algılanıyor ve parti kamuoyuna o ortalamayla anlatılıyordu. Çiçeği burnunda genel başkanın adaylığını her gün yeniden-ürettiği kampanya sürecinde kendini konumladığı yer genel başkan adayları Kılıçdaroğlu ile Cihaner-Öymen arasında kalmaya özen gösterdi. Kendisinin “tedrici” diye adlandırdığı bu hareket alanı sınırları başkaları tarafından çizilmiş siyasi spekturumda bir vals yapmayı gerektiriyordu. Özel mikrofonlara “yeteri kadar” Blair, Giddens, üçüncü yol, sınıfa dönüş ve emek açıklaması yaptı. Kısık ateşte yemeğin birbirini bulmasını beklemeyi önemsedi. Bu eskiye atıf yapan siyaset ideolojik yöneliminin de altını çiziyordu esasen: CHP’nin tarihsel arayışının; Bernsteincı bir anlayışla “hareketin hedeften önemli olması” hadisesini açıklıyordu. Zira Bernstein’in ön gördüğü şekliyle sosyal demokrat hareketin nihai sonuçlar elde etmesinin diğer tarihsel figürlerde olduğu Özgür Özel’e de faydası olmazdı.

DOKTRİNER OLMAK

CHP’de lider değişimlerine denk gelen kongreler çoğu zaman bir paradigma değişimini de ifade eder. Ecevit’in İnönü’den teslim aldığı parti bayrağı, doktriner bir yol ayrımını işaret etmişti. Aynı durum Baykal’ın (Erdal) İnönü’den teslim aldığı partide de görülmüştü. Ortanın solu yerini demokratik sola, sosyal demokrasi yerini yeni sola bırakmıştır.

Bu doktriner bakış açısı Kemal Kılıçdaroğlu’nda kendini göstermez. Kılıçdaroğlu tarihin bir belirli bir kesitinde daha önce denediklerini kenara koyarak partisinin yüzde 25 olan oyunun daha fazla ileriye varamayacağına kani olarak doğrudan bir ittifaklar politikası geliştirmişti. Elindeki bütün araçları Türk sağının milliyetçi ve muhafazakar unsurlarını güçlendirmek, bu sayede AKP’yi zayıflatmak üzerine geliştirdiği politikalarla heba etmişti. Elindeki araçlarla geliştirdiği bu politikaların hiçbir başarıya tekabül etmediği ve öngördüğü değişimin yaşanmadığı dımdızlak ortada olmasına rağmen kendi performansını ve siyasal pozisyonunu “yetersiz” bularak direksiyonu daha fazla sağa kırmak için büyük kongresinden yetki istemişti.

Kongre dönemlerinde moda olduğu üzere biraz “soldan, örgütten ve devrimcilikten” söz etmek nasıl olsa yeni bir kredi dilimi almak için çalışırdı. Ancak bir elin parmakları kadar neden, Kılıçdaroğlu’nun kurgusunu önemli ölçüde bozmuş oldu. Bunun yerine tedrici bir yola meyleden ve parti çevresinde yeni bir siyasi odak inşa etmeye soyunan kadrolar kongreden başarıyla çıkmış oldular. İroniktir ki bu tarzı daha önce benimseyen, bunun politikasını uzun süre savunan; kamuoyunda “10 Aralıkçı" olarak bilinen Salıcı-Kaftancıoğlu çizgisi parti içi muhalefet saflarına geçmiş oldu.

PRATİKTEN TEORİYE

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in kongrenin arkasından Türkiye’nin gündemine ayak uydurması için hızlı hareket etmesi gerekiyordu.

Can Atalay üzerinden yükselen AYM ve Yargıtay arasındaki kriz, partililere büyük çağrı, sokak siyaseti için meşru zeminlerin yeniden açılması ve DİSK’in yürüyüşü Özgür Özel’in genel başkanlığı teslim aldıktan sonra liderliğini de inşa etmesi için önemli pratikler haline geldi.

Bu dönem tuhaf bir şekilde CHP Genel Başkanı’nı pratikten teoriye doğru götürebilir. Ancak özellikle partililerin bu hareket tarzına alışması kolay olmayabilir.

YENİ ORTA SINIFTAN EMEKÇİ SINIFLARA

CHP, Deniz Baykal döneminde Sencer Ayata’nın yeni orta sınıf tezini merkeze koyuyor; mücadeleci olarak adlandırılan Kılıçdaroğlu döneminde ise tuhaf bir şekilde bu tezi terk etmiyordu. Ayata’nın yeni orta sınıf tahlili beraberinde “siyasi mücadele vermemek” ve “seçmenin CHP’ye yönelmesini beklemeyi” yıllarca anlattı. İşin tuhaf tarafı bu tez parti aygıtının meşruluğuna ortadan kaldırıyordu. Ancak Gezi direnişi Ayata’nın tezini tarihin çöplüğüne göndermek için iyi bir fırsat olmuştu. Ayata, Halk TV ekranlarında kan ter içinde tezini savunmaya çalışırken Türkiye’nin ilerici dinamikleri sokakta AKP iktidarına karşı bugün de muhalefetin politik sınırlarını belirleyen bir mücadele veriyordu.

Kılıçdaroğlu bütün görev süresinin ortasında bir yerlerde Ayata’nın tezini terk ederek Burhan Şenatalar’ın perspektifini benimsemişti. Şenatalar, Ayata’dan farklı olarak yeni orta sınıf tezini önemsiyor, ancak CHP’nin yeni orta sınıfı kapsamak ve kuşatmak için bir siyasal mücadele vermesi gerektiğini söylüyordu. Özgür Özel ise bütün bu tartışmaları izleyenler arasındaydı. Kongre salonunda yaptığı “dikine kesme” konuşması da bunu anladığını ve kavradığı göstermek içindi. Kongreden sonra sürdürdüğü ve Meclis grubundaki ilk konuşmasında retoriklere dayandırdığı yeni tezi orta sınıfları emekçilerle eşitliyordu. O konuşmasında sosyal demokrat hareketin asırlık sancısı emek-sermaye çelişkisi arasında net bir pozisyon elde etme çabası gözlerden kaçmadı. Daha önceki liderin bir yanına DİSK, diğer yanına TÜSİAD başkanını oturtarak yeni bir toplumsal uzlaşı zemini arayanları boşa düşürecek türde bir açıklamaydı üstelik.

Bu uzlaşının asla sağlanamayacağına, zaten sağlanmaması gerektiğine ikna olmuş bir sosyal demokrat hareketin yürüyebileceği uzun bir yol var. Özgür Özel’in o yolu yürümeye niyeti olup olmadığını da zaman gösterecek.

SOSYAL DEMOKRASİ: BİR LAF MI, SÖZ MÜ?

Özgür Özel’in ve partisinin önünde ideolojiye ilişkin epey sorun var.

Emekçi sınıflarla kurulacak ilişkinin şekli, lider ile il-ilçe örgütlerinin emek mücadelesi içindeki pozisyonları, örgütlerin eski alışkanlıkları ve büyük dönüşüm süreci. Genel merkez ile rant eleştirilerinin sıklıkla yapıldığı belediyeler arasında kurulacak yeni düzen, bunun yurttaşa yansımaları. Seçmen ile yurttaş arasındaki makası kapatmaya çalışacak yeni söylem.

Bütün bunları dönüştürme cüretinde bulunacak bir sosyal demokrasi var olabilir. Sosyal demokrasinin bir laf mı, yoksa bir söz mü olduğunu kanımca zaman geçtikçe daha iyi anlayabileceğiz.

Etiketler
CHP CHP kurultayı Özgür Özel Can Atalay