Meyve vermeyen ağaca aşı yapmak: Sosyal demokrasinin 30 yılı

Siyasal İletişim uzmanı Eren Aksoyoğlu yazdı...

DİSK Başkanı Süleyman Çelebi’nin çağrısıyla kurulan 10 Aralık Hareketi kısa süre içinde bir hocalar hareketine dönüşmüştü. Türkiye’nin en iyi hocaları sosyal demokrasi üzerine geniş tartışmalar yapmışlar; bunu önce DSP sonra SHP’yle birlikteliğe büründürmek için büyük çabalar içine girişmişlerdi. Her köşe başında Deniz Baykal’ın başka bir çelmesine maruz kalan hareket, yine Baykal’ın yere kapaklanışıyla birlikte kendini bir süre öncesine kadar karşı durduğu CHP’nin içinde bulacaktı. Ancak o ana kadar bu hocalar hareketinin en büyük pratiği yazarak ilerlemek olmuştu. Dolayısıyla Türkiye sosyal demokrasi hareketinin teorik tartışmalarını bütünüyle ellerine almışlardı. Aradan geçen zaman içerisinde 10 Aralıkçıların bu yöntemi birkaç yerde daha kabul gördü.

Kurulduğu günden bu yana sosyal demokrasinin teorisine dair söz söyleyeceği düşünülen SODEV’in bütün ağırlığı Sosyal Demokrat dergi oldu. Buradaki yazı kabiliyeti ise “Kemal Bey okuyormuş” mitiyle destekleniyordu. SODEV’i, TÜSES izledi. Bu salon örgütleri sınırlı bir alan içerisinde “parlak” isimlerle iş görmeyi tercih ettiler. Teorinin şeklen çok yükseldiği Kılıçdaroğlu yıllarında SDD’nin “40 yaş altı 40 sosyal demokrat” toplantılarından bir grup entelektüelin Yeni Arayış ve Arayış dergilerine kadar bir dizi çalışma yapıldı. Ancak sosyal demokrat hareketin vizyonunun ne kadar kısıtlı olduğu gösteren esas iş “İkinci Yüzyıl” adındaki teorik çalışmalar oldu. Bu isimle çeşitli gruplar tarafından dernek, vakıf, dergi ve dijital gazeteler kuruldu. Saydığımız bütün bu çalışmaların ekseninde “parti lideri” vardı. Sosyal demokratlar onu “tavlamak” veya “ikna etmekle” uzunca bir süre geçirdiler. Ne esaslı tahliller yapıldı ne de çözüm önerileri sunuldu. Türkiye sosyal demokrasi hareketinin heybesindeki sınırlı sayıdaki argümanlar sıralandı; Cumhuriyetin aydınlanma pratikleri hatırlatıldı. Avrupa’daki yeniye ilişkin fikirler fazlaca tartışılmadan partinin ve onun etkilendiği siyasal odakların önüne kondu. Yarı akademik bazı çevirilerle web sitelerinin kategorilerinde okunmanın ötesine geçemedi.

Ekrem İmamoğlu’nun liderliğini yaptığı hareket geçtiğimiz günlerde CHP’deki bir değişimi umut eden bir web sitesi açarak yurttaşların talep ve görüşlerini toplama kararı aldı. 10 Aralık Hareketi’nin yıllar önce ortaya koyduğu metnin daha gerisinde konumlanan; özde herhangi bir değişikliği işaret etmeyen bir metin bu. Zaten metne getirilen eleştiriler de metinle aynı düzeyde: zira “metinde Atatürk yok” eleştirisi geç bile kalmıştı. Sosyal demokratik metinlerin çok azında Atatürk’ün yer alması doğal değil mi? Görüntüye göre değil.

Bir gazeteci yıllar önce İngiliz Muhafazakar Parti lideri Margaret Thatcher’a “hayattaki en büyük başarınız nedir” diye sormuş. Thatcher “İşçi Partisi’dir” diye cevap vermiş. Fabiancı İşçi Partisi, tarih boyunca klasik kıta Avrupa’sı sosyal demokrat partileri kadar solda değildi. Ancak bütün bunlara rağmen muhafazakar İngiliz toplumu içerisinde ilericiliği ve sınıfsal pozisyonu en net savunma kabiliyeti gösterebilecek yapıydı. İşçi Partisi yaşadığı bütün savrulmalardan sonra ABD’nin Irak’ı işgaline ön ayak olabilecek bir pozisyon almıştı. Yetmedi, ünlü sosyolog ve parti teorisyenlerinden Anthony Giddens’ın yönelimleriyle birlikte neoliberalizme iyiden iyiye eklemlenmiş oldular. Türkiye’de CHP’nin siyasal tarihi ise hem Britanya hem de kıta Avrupa’sındaki partnerlerinden farklı olarak daha temiz. En azından hem savaş hem de ekonomi politikaları açısından henüz tam bir eklemlenme gerçekleşmedi. En azından bu konuda aşağıdan gelen bir direnç var. Erdoğan’ın bütün derdi ise bu direnci manipüle ederek yol arkadaşı Thatcher’ın yaptığı gibi CHP’yi en büyük başarısı haline getirmek.

Türkiye’de sosyal demokrasiye ilişkin farklı tarifler var. Birgül Ayman Güler bir “altı okçu” sosyal demokrasi anlatısında bulunuyor. Faik Öztrak’a göre sosyal demokrasi Kemal Derviş politikalarının takip edilmesi demek. İlhan Cihaner sosyal demokrasinin yüzünü sınıfa dönmesi gerektiğini düşünüyor. Buna benzer çok fazla tanımlama var. Ancak kanımca esas sorun sadece bu farklı tanımlamalardan da kaynaklanmıyor. Aynı zamanda siyaset yapma tarzına dayanan bir yoldaş olamama sorunu var. Dün düşman olanlar bugün benzer hedefler doğrultusunda yan yana gelebiliyorlar. Bu durum bize sadece ideolojinin değil, siyaset yapma tarzının da birtakım kurallara bağlanması gerektiğini gösteriyor. Bütün bir tartışma için daha çok yazılı metne ihtiyaç olduğu çok açık. Meyve vermeyen bir ağaca aşı yapmaya kalkıyoruz ancak İlhan Cihaner’in daha önce tespit ettiği gibi “sosyal demokrasi diyenlerin ikinci cümlesi yok.” Buna cesaret edeceklerin sayısını da bir elin parmaklarını geçmiyor zaten. Bu savaşı da şimdilik Erdoğan kazanıyor.

Etiketler
CHP Kemal Kılıçdaroğlu İlhan Cihaner Muhalefet