İYİ Parti’yi anlamaya çalışmak

İYİ Parti, seçmenlerini “onurlu yenilgiler”e davet etmeye devam ediyor. Hiçbir ciddi kazanç elde edemeyeceklerini gördükleri halde İYİ Partili yöneticiler niçin bu yolu tercih ediyor?

Eylül ayında yazdığım bir yazıda “İYİ Parti ne yapmaya çalışıyor?” diye sormuş ve “bu, yanıtını bulamadığım gerçek bir soru” demiştim. İYİ Parti’nin seçim sonrasındaki söyleminin ittifak ve işbirliğini değersizleştirip yeni yenilgilerin yolunu açtığını, süreç içinde verilen farklı mesajların bu partinin henüz netleşmemiş bir parti kimliği, ideolojisi ve söylemine sahip olduğunu gösterdiğini, yıkıcı bir seçim yenilgisinin ardından seçmenlere tek vaadi belediye başkanlığı seçimlerine kendi adaylarıyla girmek olan bir partinin kendi seçmenlerini “onurlu yenilgiler”e davet ettiğini vurgulamıştım.

Şimdi aradan geçen üç ayın sonunda GİK toplantısında alınan kararla birlikte İYİ Parti’nin pozisyonu nihayet netleşti, ama değişen bir şey olmadı. İYİ Parti, seçmenlerini “onurlu yenilgiler”e davet etmeye devam ediyor. Hiçbir ciddi kazanç elde edemeyeceklerini gördükleri halde İYİ Partili yöneticiler niçin bu yolu tercih ediyor? Bu, bana göre önem derecesi birbirinden farklı birden fazla yanıtı olan bir soru.

Birincisi, belli ki meselenin duygusal bir boyutu var. Altılı Masa’nın oluşum, işleyiş mekanizmaları ve muhalefetin ortak cumhurbaşkanı adayına karar verilme biçimi, İYİ Parti kanadında geri döndürülemez bir duygusal kopuş yaşanmasına yol açmış. Özellikle İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in konuşmalarındaki tepkisel ve öfkeli dilde bunu görmek mümkün. Ancak siyaset, tıpkı 3 Mart ile 6 Mart arasındaki hızlı tavır değişikliğinde olduğu gibi siyasetçiyi hızla rasyonel olana yaklaştırabiliyor. Bu kez böyle olmadığına göre duygusal boyutun ötesinde bir açıklamaya ihtiyaç var.

İkincisi, açıkça görülüyor ki ittifak ya da işbirliği meselesi parti içindeki farklı gruplar arasındaki güç mücadelesinin bir parçası haline gelmiş durumda. 14 Mayıs seçimleri öncesinde AKP’nin iktidardan düşeceği, merkezde önemli bir boşluk oluşacağı ve bu boşluğu İYİ Parti’nin dolduracağı beklentisini parti yönetiminde hâkim kılanlar karşısında azınlıkta kalanların bugün sesinin daha güçlü çıktığı bir İYİ Parti var karşımızda. Bir anlamda partinin “merkez” kanadına “yaptığınız Türkiye okuması yanlıştı, şimdi bizim okumamız hüküm sürüyor” diyorlar. Ancak yine de rasyonel bir siyasal aklın bu tartışma içinde kendini güçlendirmekle birlikte partiyi zayıflatmamasını bekleriz. Oysa İYİ Parti’nin yerel seçimde işbirliği yapmama kararı partiye sadece belediyeler bağlamında değil, bir bütün olarak seçmen tabanı açısından da zarar verecek. İYİ Parti’nin temel sorunlarından biri de söz konusu seçmen tabanının niteliği zaten.

Üçüncüsü, İYİ Parti 2018 seçimlerinden bugüne uzanan bir kimliksizleşme ya da kimlik geliştirememe sorunu yaşıyor. Dolayısıyla 2023 seçimleri sonrasında benimsenen yeni çizginin hedeflerinden biri bu kimliksizleşme sorununu aşmak. Belirgin bir toplumsal tabanının olmaması, belirli bir toplumsal sınıf, grup ya da etnik/dinsel kimlik üzerine değil de başka bir partinin bölünmesiyle kurulan partilerde sıklıkla görülen bir sorundur. İYİ Parti, MHP’den ayrılanlar tarafından kurulduğunda öyle bir siyasal atmosferin içine doğdu ki o günden bugüne kendine ait bir seçmen tabanı oluşturamadı. Bir kısmı CHP’yle, bir kısmı milliyetçi partilerle, bir kısmı merkez partilerle geçişlilikler sergileyen eklektik bir seçmen kitlesi yaratabildi kendine. Bu seçmenler, ideolojik aidiyetleri güçlü olmayan, parti bağlılığı geliştirmeyen, konjonktürel olarak başka partileri destekleyebilen seçmenlerdi. Temel motivasyonları “AKP Türkiyesi”nden kurtulmaktı. Bu hedefe uyan hamleler İYİ Parti’yi büyüttü, uymayanlar hızla kan kaybetmesine yol açtı. Buna bir de seçmenlerinin kentli seküler, ama teşkilatlarının “eski MHP’li” görüntüsü eklenince partinin yeni gelenlerle kendini yenileme imkanları da son derece sınırlı kaldı. Kendisine bir çekirdek ya da sadık seçmen kitlesi yaratamayan partilerin varlıklarını sürdürmesinin koşulu seçimi kazanan tarafta olmaktır. Bu yüzden 14 Mayıs’ta seçim kaybedilince yeni bir hamle yapma zorunluluğu kaçınılmaz hale geldi. Dolayısıyla İYİ Parti’nin yerel seçimle ilgili aldığı pozisyonun yerel seçimde ne olup biteceğiyle pek az ilgisi var.

Dördüncüsü, İYİ Parti artık yeni bir Türkiye okuması yapıyor ve ittifak/işbirliğiyle ilgili açıklamalar yerel seçimde ne olacağıyla değil, sonrasında şekillenecek yeni siyasal güç dengesinde pozisyon almakla ilgili. Yani İYİ Parti yönetimi, yerel seçim bağlamında aldıkları kararların rasyonel olmadığını, kısa vadede partiye zarar vereceğini biliyor, ama yerel seçimi önemsemiyorlar. Amaç, yeni dönemin yeni Türkiye siyasetinde İYİ Parti’ye yeni bir yol çizmek.

Spekülatif olmakla birlikte bu yeni yol için üç seçenek ve üç sonuç olduğu söylenebilir. Yollardan ilki Cumhur İttifakı bileşenlerinden biri haline gelmektir. Bunun doğal sonucu ise hızla küçülme, seçmen desteğini kaybetme ve MHP’ye iltihak olabilir. İkincisi, MHP’nin Cumhur İttifakı dışına çıktığı bir senaryoda MHP ile İYİ Parti’nin üçüncü bir milliyetçi yol çizmesi olabilir. Parti içinde pek çok yöneticinin bunu arzu ettiği görülüyor, ama ne kadar gerçekçi bir proje olduğu tartışılır. Gerçekleşmesi durumunda pozitif etkileri olmakla birlikte İYİ Parti’nin niçin ayrı bir tüzel kişilik olarak kalması gerektiği yanıtlanması gereken bir soru olacaktır. Bu da olmazsa son seçenek “hür ve müstakil” siyasete devam etmek olur. Ancak o durumda da oy oranı yüzde 5-6 civarında seyreden küçük milliyetçi partiye evrilme olasılığının çok güçlü olduğunu görmek gerekir.

Etiketler
İYİ Parti Meral Akşener Yerel Seçim