Yerel seçimlere doğru

Seçmenler, belediye başkanlığı seçimi söz konusu olduğunda parti aidiyetinin ötesinde adayın kimliği ve kazanma potansiyelinin tercihlerini daha güçlü bir biçimde belirlediğini ifade etmektedir.

14 Mayıs seçimleri öncesindeki yorumlarımdan birinde “seçimler ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın, toplumun doğru bilgiye olan ihtiyacı devam edecek” demiştim. Seçimin üzerinden geçen üç ayın ardından geriye dönüp baktığımda bu ihtiyacın daha da büyüdüğünü üzülerek görüyorum.

İktidarın Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik kara propagandasının sonuçlarıyla çok kısa bir süre önce yüzleşmek durumunda kalan muhalefet bloğunun içindeki kimi unsurların kendi siyasi bağlantılarının çıkarına olacak şekilde hakikatten nasıl uzaklaşabildiğini hiç şaşırmadan izlemeye devam ediyorum. Yalan haberler üretenler, bu haberlerin tetikçiliğini yapanlar, kendi pozisyonunu güçlendirmek için yalanlara sarılanlar dün olduğu gibi bugün de gereksiz meşguliyetler yaratıyor.

Biz toplumsal gerçekliği bilimsel yöntemlerle anlama çabasıyla araştırma yapmaya devam ediyoruz. Son üç aydır hem ulusal hem de yerel düzeyde gerçekleştirdiğimiz araştırmalar, Türkiye toplumunun seçim sonrasındaki ruh haline yönelik önemli bulgular sunduğu gibi, yerel seçimlere dair de çıkarımlar yapmamıza yardımcı oluyor. Bu bulguları, seçim yorgunluğu ve yaz rehaveti içindeki muhalif seçmenin siyasetten görece uzaklaştığı bir ortamda kamuoyuyla paylaşmak yerine siyasi aktörlerle paylaşmaya devam ettik, ediyoruz.

Bu bulguların mutlak, değişmez gerçekler olmadığını, kamuoyu araştırmalarının seçim sonucunu ya da kimin kazanacağını açıklamadığını, yapıldıkları zaman aralığı içinde, hata payı dahilinde anın fotoğrafını sunarken, bir yandan da genel trendi ortaya koymayı hedeflediklerini ısrarla vurguluyorum. Bu araştırmalar, doğru bir biçimde okumayı bilenler için Türkiye siyasetini, toplumunu ve gündem başlıklarını anlamak, görünenin ötesindeki ilişkileri kavramak açısından kıymetini koruyor.

Peki son araştırmalar bize ne söylüyor?

Seçmenler hâlâ 14 ve 28 Mayıs seçimlerinin etkisinde görünüyor. Yerel seçimlerin toplumun gündemi haline geldiğini söylemek şu aşamada pek mümkün değil. Bu yüzden siyasete ve partilere, ama özellikle muhalefet partilerine yönelik tepki devam ediyor. Kamuoyu önünde yoğun bir biçimde CHP tartışılıyor olsa da İYİ Parti de bu tepkiden nasibini fazlasıyla alıyor. Yerel seçimin gündem haline gelmemesi ve siyasete yönelik tepki nedeniyle kararsızlar ve oy kullanmayacaklar oldukça yüksek oranlarda ölçülüyor. Dahası araştırmalara katılmama ve sorulara yanıt vermeme oranlarında da ciddi bir yükseliş olduğunu söylemek gerekir.

Yıl sonuna doğru geçmiş seçimlerin unutulup yerel seçimlere odaklanmayla birlikte kararsızların azalmasını, küskün seçmenlerin partilerine dönmesini ya da yeni arayışlarını netleştirmesini bekleyebiliriz. 14 Mayıs’ta CHP’ye oy vermiş her beş seçmenden biri bugün kendisini ya kararsız ya da oy kullanmayacak olarak tanımlamaktadır. Parti içindeki güç mücadelesinin ne derece çetinleşeceği ve ne şekilde sonuçlanacağı küskün CHP seçmeninin tercihleri üzerinde belirleyici olacaktır. Ekrem İmamoğlu’nun geçtiğimiz günlerdeki açıklamalarıyla birlikte CHP için Kurultay sürecinin artık daha az yıpratıcı olmasını bekleyebiliriz.

Öte yandan son seçimde iktidarı destekleyen seçmenler de Temmuz ayı içinde başlayan ve hız kesmeden devam eden zamlar neticesinde artan hayal pahalılığının yol açtığı hayal kırıklığı nedeniyle oy verdikleri partilere ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tepkililer. İktidar değişikliğinin mümkün olduğuna ve demokratik siyasete inancını yitiren seçmenler giderek daha fazla oy kullanmama eğilimine girerken, kayda değer oranda seçmen de bu ortamda kolaylıkla ırkçı, yabancı/öteki düşmanı popülist söylemlere ilgi duyar hale gelebiliyor.

Yerel siyasete dair bir diğer önemli bulgu, ittifak veya işbirliğinin hâlâ hem iktidar bloğundaki hem de muhalefetteki partiler için kaçınılmaz olduğudur. Partiler kendi pozisyonlarını güçlendirmek için hangi söylemi ne kadar sert benimserse benimsesin, geçmiş seçimin unutulup yerel seçimin gündem olduğu bir ortamda ittifak veya işbirliği partilerin çoğu için özellikle seçmen tabanından gelen bir talep olacaktır. Bir partinin örgüt tabanı ile seçmen tabanının aynı olmadığını, örgüt tabanından gelen “kendi adaylarımızla seçime girelim” talebi ile o partiye oy verme eğiliminde olan seçmenlerin taleplerinin her zaman örtüşmek durumunda olmadığını unutmamak gerekir. Seçmenler, belediye başkanlığı seçimi söz konusu olduğunda parti aidiyetinin ötesinde adayın kimliği ve kazanma potansiyelinin tercihlerini daha güçlü bir biçimde belirlediğini ifade etmektedir.

Bu açıdan bakıldığında özellikle muhalif kamuoyunda en çok ihtiyaç duyulan şeyin seçmenlerde yeniden kazanma hissini diriltmek olduğu söylenebilir. Bu başarıldığı takdirde yerel siyaset dinamiklerinin kolaylıkla ulusal siyaset dinamiklerinden ayrıştığı ve muhalefetin yerel seçimlerde hafife alınmayacak bir başarı potansiyeli olduğu görülecektir.