Afacan yargı define adasında

Sanırım şehir hayatının ve muhatap olduğumuz karmaşanın getirdiği bir arazdan ötürü bazen basit şeyleri gözden kaçırıyoruz.

“N’aber?...”

Anonim

Yazıya epigrafla başlamak iyidir, ambiyans katar.

Şairin dediği gibi “Tuzu uzatır mısın?”… Ne yani, dememiş midir? Bizim önem atfettiklerimiz veya gerçekten değerli insanlar sabahtan akşama aforizma üretmezler ki. Nedir bu önemli konumdakilerin her yaptığında bir keramet aramak, anlamış değilim. Sonuçta herkes kubura oturunca aşağı yukarı aynı eylemi gerçekleştiriyor.

Kubur yazınca aklıma hep siyaset kurumları geliyor nedense… Uyulmayan anayasanın mahkemesine olmayan yargının-tayı trip atmış. Demiş ki, ben senin atıp tuttuğun şeylere uymuyorum, kimsin lan sen, yasalar falan umurumda değil, git istediğine şikâyet et, ya da dur önce ben seni şikâyet edeyim. Veeeee bir anda gözler asrın liderimize dönmüş. Burada bir an durup kendime şu soruyu soruyorum: “O gözler ne zaman başka yere döndü ki?”.

TAM TERSİ OLSAYDI

Mahkeme ve tay birbiriyle tepişirken fiiliyatta olan şeyler yine olmaya devam ediyor. Pek uzun zamandır olduğu gibi ve görünen o ki pek uzun bir zaman daha olacağı gibi. Arada olan bizim algımıza oluyor. Misal, mahkeme Can Atalay’ın hapsine devam kararı alsaydı ve tay gençliğinin verdiği deli fişeklikle bu kararı çifteleyerek geri püskürtse ve deseydi ki, insan hakları, anayasanın bilmem kaçıncı maddesi, gak guk, falan filan ve Atalay’ın serbest kalması konusunda ısrarcı olsaydı, bu gelişmeyi bugünkü gibi değerlendirecek miydik? Halbuki durum aynı.

Başkanlık sisteminde yürütenler (Bak yine yanlış anlıyorsun, arkadaşım, yürütme organında bulunanlar diyorum.) yasamayı düzenleyince ve bu yasalar yargı tarafından işletilince, önce siyahı mı yoksa beyazı mı sürdüğümüzün önemi kalmıyor. Sonuçta ortaya gri bir tablo çıkıyor. Gri zaten depresif bir renk olduğu için içimizi sıkması da kaçınılmaz. Benim hayret ettiğim bu infial hali.

CÜRETKAR AKSİYONLAR

Hocam, zaten süregiden bir düzenin ifşa olması mı sizi rahatsız ediyor, yoksa böyle bir başı bozuklukta ve “padişahım çok yaşa!” düzeninde böyle cüretkâr aksiyonların alınması mı sizi kızdırıyor? Bu düzen bunlar yaşanabilsin ve hatta bunlar yaşanıyor diye eski derme çatma versiyonu değiştirilebilsin diye kurulmadı mı?

Asrın liderimiz çok münasip bir şekilde, bu tip kurumların eşgüdüm içinde uyumlu çalışmalarının kendi görevi olduğunu buyurmuşlar. Zaten yirmi yılı aşkındır bunun peşinde değil mi kendisi? Bir yönetim, bir ideoloji, bir yaşam tarzı, bir düzen olsun, bunu da kendi doğrularıyla şekillendirsin ve nihayetinde herkes buna uysun. Bu arada, biri düzenli olarak kulunçlara masaj yaparken, bir diğeri de sırtını kaşısın.

Sanırım şehir hayatının ve muhatap olduğumuz karmaşanın getirdiği bir arazdan ötürü bazen basit şeyleri gözden kaçırıyoruz. Örneğin, güneydoğudan esen bir rüzgârın havaya savurduğu bir yaprak nereye düşer, sorusuna yanıt vermek için evde pusula aramaya başlıyoruz. Oysaki o yaprak sonuçta yere düşecektir. Çok ama çok uzun zamandır önümüze getirilen soruların yanıtı aynı basitlikte. Mahkemenin üyelerini kim seçti? Bu kavga kime yarıyor? Sonuç ne olursa olsun nihayetinde bu tür kavgaların çıkmaması için kimin istediği düzen önümüze getirilecek? Veeee bir anda gözler…

KASA HER ZAMAN KAZANIR

Demem o ki ortada bir keramet falan yok ve sıradanlıktan vasatlığa hızla ilerleyen cennet vatanımızda bu ilerlemenin beklenen sonucunu yaşayacağız: Kasa her zaman kazanır.

Taze başkan ‘Özgürel’in mecliste oturma eylemi yapması ve ona TİP’in üç ve Demokrat Parti bir milletvekili dışında kimsenin, kendi partisinin kontenjanından meclise girenlerin bile, destek vermemesi aklıma şu soruyu getiriyor: O mecliste işiniz ne? Çıkın ve millete karışın. Boşaltın orayı. Yeni bir şey yapmanıza gerek yok, yapılmışı var zaten. Okuması birkaç gününüzü alır belki ama size “Nutuk” diye bir kitap önereceğim. Her ahval ve şerait içinde umudun nereden yeşerdiği konusunda size fikir verebilir diye düşünüyorum.

Yazıyı yine bir soruyla bitireyim: 40 santim derinliğinde, 20 santim eninde ve 25 santim genişliğinde dikdörtgen bir çukur var. Bu çukurda ne kadar çamur birikir? Dur hemen hesap makinesine koşma. Yanıt basit, temiz tutarsan çamur birikmez.

Gerçi sen de haklısın; bu aralar her çukur pislik dolu…