Hep Beraber...

"Maç boyunca pozisyon vermedik; son dakikada rakibin bir şutu oldu, onu da Altay mükemmel bir refleksle çıkardı. Taraftar da maç boyunca hep yanımızdaydı ve çok iyiydi. Büyük takımlar için taraftarları çok önemlidir, Fenerbahçe de çok büyük bir takım ve taraftarı bunu gösterdi. Altay da bu desteği her zaman hak ediyor. Futbolcuların kötü günleri olabilir ama Altay Türkiye'nin en iyi kalecilerinden biri. Taraftar sadece bugün değil, kötü gününde de yanında olmalı. Çünkü insan asıl desteğe kötü dönemlerinde ihtiyaç duyar."

Jesus, yayıncı kuruluşun genel maç yorumu sorusunun son bölümünde bunları söyledi. Altay ya da taraftarla ilgili özel bir soru gelmeden, doğrudan. Çok fazla hücum sistemi var, bugüne kadar gördüğümüz en iyi ofsayt taktiğini oynatıyor, daha doğrusu ofsayt taktiği demeyelim de oyunu daraltmak için takıma mümkün olan en ön çizgide savunma yaptırıyor, diyelim. Müthiş duran top organizasyonları kurguluyor. Birine hazırlanıyorsun, sonraki maç yepyeni bir tane geliyor. Rakipleri çok iyi analiz ediyor, açıklarına, kaşı açılmış boksöre yürür gibi yürüyor. Bunların hepsi çok önemli ama maçları galiba en çok yukarıdaki cevap sayesinde kazanıyor. Takımını her anlamda ve her yerde destekliyor. Kimin desteğe ihtiyacı varsa, dram yapmadan, ajite etmeden doğru cümlelerle omuz veriyor. Taraftara hamaset yapmıyor, olanı söylüyor ve olmayanı mutlaka doğrudan hedefe gidecek şekilde anlatıyor. Kimseyle kavga etmiyor ama kimseye de eyvallahı yok. Galiba anahtar burada.

Fenerbahçe sezon başından bu yana hiç iki maç üst üste aynı 11 ile çıkmadı yanılmıyorsam. Her takıma göre başka bir planı vardı hocanın. Bazen orta sahayı tek bıraktı, bazen kanatları güçlendirdi, bazen ön tarafı ikiledi. Başakşehir'e de rakibin ne oynayacağını bildiği için bu kadroyu çıkardı. Bana kalırsa ilk dizilişteki en büyük risk Traore'nin karşısına Lincoln'ü koymaktı. Nitekim ilk yarıdaki hızlı hücumlar da genelde oradan geldi. Ama hoca gördüğüm kadarıyla oyun disiplinine bağlılık açısından Alioski'nin bir adım önünde tutuyor. Ayrıca Lincoln'ü oyun kurma merkezlerinden biri olarak değerlendiriyor. Rakibin defansta oyun kurarak üzerine çekme, oradan arkadaki boş alanlara top gönderme taktiğini de bildiği için öne Keçi bey ve Batşu beyi yan yana koydu. Plan tamamen işlemese de kaleyi güvende tuttu.

Emre Hoca da bana göre büyük bir futbol aklı. Gelecekteki 10-15 yıla damga vuracak. O da takımına istediği oyunu çok iyi ezberletmiş. Bu yüzden ilk yarı iki taraf da aradığını sadece birkaç kez bulabildi. Değişiklik yapılmasa maç sonuna kadar karşılıklı tehlikeli gibi görünen ama tehlikeli olmayan hücumumsuları izlerdik. Jesus Hoca forvet üçlüsünü ve sakatlanan İsmail'i değiştirirken sahaya sadece 4 yeni oyuncu değil aynı zamanda yeni bir mantalite koydu. Fenerbahçe hem öndeki baskıyı artırdı hem de ileriye çıkış hızını. Pozisyonlar arka arkaya geldi. Özellikle Arao'nun direnci ve Emre Mor'un delici koşuları Başakşehir’in bütün maç sonu planını alt üst etti. Jesus'un ikna yeteneğiyle sahadaki her topçunun bir adım fazla atma alışkanlığı da golü getirdi. Lincoln'ün uzun yerden pasında top kaleciye giderken Pedro pres yapmak yerine arkasını dönüp gitse Volkan topu tutup oyunu sakinleştirecek ve geriden oyun kuracaktı. Pres yüzünden vurduğu topu, oyuna girdiği anda itibaren orta yuvarlak çevresini evin bahçesine çeviren Arao kaptı ve hiç uzatmadan Rossi'ye uzattı. Hatta önüne yuvarlasın diye de penaltı noktasına nefis bir koşu yaptı. Ancak geçen seneden bu yana en çok şutları tepki çeken Rossi, tüm zamanları temize çekti, binlerce taraftara özür diletti. Hem Rossi hem Fenerbahçe için çok hak edilmiş bir goldü.

Sonrasında oyun yine Fenerbahçe'nin elindeydi. Son anlarda Lincoln, henüz defans olmayı yeterince özümseyemediği için tehlikeli bir yerde çalıma kalkışıp kaptırdı, Başakşehir çok hızlı sonuç aradı, hem orta hem Aleksiç'in vuruşu iyiydi ama Altay hem kendisine hem taraftara "buradayım" dedi. Fenerbahçe normalde son dakikada o hatayı yaparsa o golü yerdi, yemedi. Bu sene belki de en net bu değişti. Belki de taraftarın en çok "bu sene o sene" deme nedeni bu.

Defans da İrfan da önceki maçlarına göre daha iyiydi. Ama en özel pencereyi yine aynı topçu hak etti. Kimse orta sahada Appiah'tan iyi olamaz inancı hiç bu kadar yüksek sesle sorgulanmamıştı. Maçın en çok koşan oyuncusu olma istikrarına bu kadar çok anahtar pas ekleyebilmek bambaşka bir seviye. Rossi'nin topu ağlara değdiği an kendisini orta sahaya bırakıp yaşadığı sevinç yorgunluğun değil adanmışlığın göstergesiydi. Crespo, Crespo, Crespo...

Ve koçum, canım kardeşim Arda. Hocanın makine düzeninde sana da sıra geleceğine inancım bir gün olsun azalmayacak. Sen her gün daha fazla daha fazla çalışarak bu formayı giyeceksin. Sahada bulunduğun süre ne kadar olursa olsun en iyisini vereceksin. Sevgimiz hep arkanda olacak.

Son söz Kadıköy'ü yeniden maç sırasında değil sabahtan itibaren eski günlerine çeviren taraftara. Aynı heyecanla, kendimizi değil takımı önceleyerek, düşene omuz vererek, öfleyip pöflemeden, arabeskle değil coşkuyla devam. Kara deryalarda ışık göründü. 100. yılda yüzümüze vuracak o ışık için yürümeye devam...