Minare ve kılıf…  

Bu bilgeler bu anlamlı sözleri kime demişler? Niye demişler? Ne zaman demişler? Bilmiyorum ama altı çizilecek bu sözleri ben üstümüze alındım! Ne dersiniz?

Uyaran ve uyandıranların birbiri ardına gittiği, gidenlerin gittiğiyle kaldığı, kalanların o acının yüküyle kavrulduğu ülkemizde kendimizi başkalarının kalmayan insafına, olmayan takdirine bırakıp sürüklenip duruyoruz.

Engel kural, ilke, etik değerler tanımayan, önüne geleni ezip, yıkıp, biçip geçen, ihtirasını, egosunu, kaprisini, çıkarını her şeyin önünde tutan bir iklimde gelin gülümseyin, mutlu olun, hayal kurun. Ne gezer?

Tiyatro hayatı güzel ve anlamlı kılar derler. İyi de; Biletler ateş pahası! Sinema iyi zaman geçirme aracıdır derler. Biletler 90 TL. Arada sırada dışarıda yemek insana iyi gelir kanısı yaygındır. Çok iyi de; Tost 50, ayran 35, kahve 45 TL. (eti, balığı geçtim) Kemiklere kalsiyum şart derler. Peynir 110, tereyağı 180, yoğurt 25 TL. Sebze ve salata sağlığı korur der hekimler. Domates 39, salatalık 35, kendini nimetten sayan ve sınıf atlayan yeşil fasulye pazarda 100, soğan 19 TL. Açlık sınırı 10 bin TL’ye dayanmış, yoksulluk sınırı 31 bin TL’yi geçmiş. 1 yıldaki artış oranı yüzde 94’ü bulmuş. Hal böyle iken gel de hem sabırlı hem sakin ol…

Israrla inatla yola devam diyen, mağduriyet hikâyesi yazan, buna en çok kendisi inananlar alev alev yanan piyasaya ne der bilemeyiz. Ama bildiğimiz o ki durum vahimden de öte…

Gelelim canım ülkemizden canlı örneklere!

Koşullar önce mutfağı vururken, umutsuzca akan gözyaşları dinmezken, hayat üzerimizden silindir gibi geçerken, işsizler ordusu çığ gibi artarken, istihdam yaratmayan ekonomi yönetimi rahatsız etmezken gel de bir kez daha Hüseyin Cahit Yalçın’ın, sürgün yıllarından da söz ettiği “Siyasi Anılar” adlı kitabında, “1.5- 2 yıl Çorum’da kaldım. Bir tek kahkaha sesi duymadım” sözünü anma, hatırlama…

Sürekli yoksullaşan orta sınıf yetkili ve etkili zevatı üzmezken, önlenemeyen beyin göçüne yönetim katında aldırış edilmezken, asgari ücrete zam, EYT yasası, vergi affı, yapılandırma gibi seçim yatırımları devreye sokulurken gel de usta gazetecinin 1920’li yıllara ait gözleminden yola çıkarak umutlan, öfkelenme, korkuya kapılma…

10 milyar Avroya mal olan İstanbul Havalimanında en ufak biri hava muhalefetinde yüzlerce uçak seferi iptal edilince, uçaklar inip kalkmayınca pistleri parçalanan Atatürk Havalimanını gel de özleme…

En yaşamsal konularda bile en cılız sesi çıkarmayanları, puslu havalara dair söyleyecek sözü, koyacak tavrı olmayanları gel de geçmişin özgüveni yüksek, özverisi sınırsız kadrolarıyla kıyaslama…

Unutmamak için bilgi notları düşerek bir kez daha özetlersek!

Fikri çizgileri bugünden yarına değişenleri görünce; enerjimiz bitiyor, zaman geçiyor, umutlar azalıyor, bu arada altından doğalgaza, fışkıran petrol yataklarından her türlü değerli madene cumhuriyet tarihinin tüm rekorları ne hikmetse son 21 yılda kırılıyor, ayrıca ve manidar bir şekilde bu rezervler seçim öncesi bulunuyor.

Borç arttıkça bozulan psikoloji, güven vermeyen tutumlar, davranışlar, tutarsızlıklar, yalpalamalar, verilen ödünler başta halkımızın büyük çoğunluğu olmak üzere bürokrasiden akademiye, iş dünyasından medyaya, düşünce kuruluşlarından meslek odalarına herkesi ve her kesimi etkiliyor.

Umut, öfke, korku…

Cumhuriyetin ayak izlerinde iz sürerek, tarihsel süreci gözeterek, yapılan konuşmaları tarihi süzgeçten geçirerek sahici, samimi, kendi gibi, filtresiz konuşan siyasilere ne çok özlem duyuyoruz aslında. Onları izlerken, onları dinlerken neler mi düşünüyoruz? Buyurun okuyun…

Yakamızdan düşmeyen ne çok konu, kişi, sorun var. Sıradan mı, sıra dışı mı, olağan mı olağanüstü mü karar vermekte zorlanırken bugünlük bu kadar yeter. Yetmez mi? Çok bile dediğinizi duyar gibiyim! O halde imdada yine bilgeler yetişip noktayı onlar koysun.

“Seni düşünmeyen, anlamak istemeyen, anlamazlıktan gelen insanlara yön değil, yol vermelisin!” diyor Dostoyevski…

“Aklını kullanma, cesaretini göster!” diyor Kant…

“Ne yapalım yani! Bu dünyanın gerçekleri varsa bizim de hayallerimiz var” diyor Şilili şair-yazar Pablo Neruda…

Bernard Shaw’ın söyledikleri var bir de! “Hiçbir şey bilmediği halde her şeyi bildiğini sanan biri neden başarılı bir politikacı olmasın ki?”

Bu bilgeler bu anlamlı sözleri kime demişler? Niye demişler? Ne zaman demişler? Bilmiyorum ama altı çizilecek bu sözleri ben üstümüze alındım! Ne dersiniz?