Yeni bir format geliştirdim!

Bazen söz biter, yazı donar, kalem susar, bilgisayar durur ya! Genelde yurttaş, özelde yazar olarak kör, sağır, suskun olmak işte tam da böyle bir şey…...

Bazen söz biter, yazı donar, kalem susar, bilgisayar durur ya! Genelde yurttaş, özelde yazar olarak kör, sağır, suskun olmak işte tam da böyle bir şey… Kıyıdan köşeden, çevreden çeperden dolanarak yazıp konuşmak günü kurtarır da geleceği nasıl şekillendirir, yarınlara nasıl kalınır, arşivlere nasıl geçilir onu düşünmek gerek…

Bu gizemli girişten sonra demem o ki! Kişiden kişiye cevabı değişen duruşlar vardır. Olaylar karşısında sinmek gibi, olup biteni sineye çekmek gibi, yaşananları silip atmak gibi, bir kenara koyup beklemek gibi. Tam da şimdi aklıma nereden geldiyse, her okurun bir sabrı, her sabırlı kişinin bir okuma sınırı vardır ya! Sanırım yazar olarak da okur olarak da sinirlerimizin sınırlarını zorlamaya başladık! Neden olanlar ne der bilmem ama birileri daima bir şeyler yapmalı, işin bir ucundan tutmalı, yeri geldiğinde yazıp konuşmalı diye düşünenlerdenim. Hal böyle iken karınca kararınca çorbada bizim de tuzumuz olmuş çok mu?

Lisede ki tarih hocamdan disiplinli çalışmayı, üniversitedeki tiyatro tarihi hocamdan dikkatli çalışmayı, ilk atandığım okuldaki müdürümden sabırlı olmayı öğrenip hayatına sokan biri olarak!

Eleştiren, uyaran, teselli eden, öğreten, yol açan dostlarımın belleğime kazılı sözlerini unutmayan biri olarak! Kültürel kimliğime emeği olan ustalardan çok yönlü bakmayı, kitaplarıyla ufkumu aydınlatan yazarlardan gerçekleri yazmayı öğrenen biri olarak!

Derim ki; Okuma ve yazma eylemi sürdürülebilir bir yazı uğraşına adanmak için çıkılan, sabır, özveri ve çile isteyen uzun bir yolculuktur. (yazarlık bölümü öğrencilerimin dikkatine!)

Çünkü bu zorlu yolculukta çekmeceye konulanlar vardır, bagaja doldurulanlar vardır, günü gelince çıkarılacaklar vardır, arşive kaldırılanlar vardır, dosyalarda saklananlar vardır, övgüde cimri, yergide cömert okur yorumları vardır, bir de zamanın muğlaklığı ve tarihin mutlaklığı vardır. Özetle yol uzun, yokuşlar dik, menzile giden yol meşakkatlidir. Ayrıca uygarlığın ayak izlerinde dolaşmak özen ve özveri ister…

Gelelim bizim cepheye ve pencereye! Öncesinde ciddi bir hazırlık yaparak, haftada üç gün yazıyorum. Bazen zihnimin bir köşesinde sırasını bekleyen, önceliği olan, bana da okurlarıma da iyi geleceğini düşündüğüm yazılar dökülüyor kalemimden. Bazen yorum yaparak ilerliyorum. Bazen gündemden kopmamak adına günceli kaleme almaya çalışıyorum. Ama her zaman yazı dünyasında bilmenin yetmediğini, durmadan yeni bilgilere ihtiyaç oluğunu asla unutmuyorum…

Bazen zaten hazır olan ruhum anında bir rehavete kapılıyor, bazen haber beklenen, yorum beklenen, yazı içeriği taşıması beklenen köşemde kişisel ve yöresel duruma ilişkin ya da kadın dünyasına dair parantezler açıyorum. Bazen yargı kaynaklı kalıplardan çıkamadığımı, gördüklerimizi anlatmaya çalıştığım tümcelerde yaşadıklarımızın büyüklüğüne haksızlık ettiğimi, olup biteni tam olarak dile getiremediğimi düşünüyorum…

Ama en çok da tüm çabama rağmen özellikle kadınlara yönelik toplumsal önyargıları, sağlıksız bakış açısını ve karalama kampanyalarını tam olarak yansıtamadığıma üzülüyorum…

Bu bölüm için noktayı bu çerçevede koymadan önce zorunlu bir açıklama yapmak durumundayım: Kendimi bildim bileli uyku ile aramda ciddi bir mesafe, daha doğrusu bir sevgi ve nefret ilişkisi olduğu için, ben onu çok sevmeme rağmen o benden nefret ettiği için ciddi uykusuzluk yaşıyorum. O nedenle tüm bu yazıp çizmeler, kitaplar, sürekli okumalar hep bu uykusuz gecelerin eseri! Bu kişisel açıklamayı neden mi yaptım? Çünkü hiç ara vermeden nasıl yazdığımı soran okurlarıma ve öğrencilerime bir yanıt borcum olduğunu düşündüm. O nedenle başına yastığa koyar koymaz uykuya dalanları çok kıskanan, onlara gıpta ile bakan, yetinmeyip bayağı bozulan, uykuları kaçsın(!) diye gece gündüz beddua eden biri olarak durum ve durumum budur diye açıklama gereği duydum!

Başlığın anlamına gelince! Hemcinslerimden gelen yapıcı eleştiriler ve yerinde uyarıları görünce; gündemin yoğunluğu nedeniyle kırıklarla dolu kadın karnemizi uzun süredir ertelediğimi anladım. Bundan böyle belli aralıklarla farklı ülkelerden yaşanmış kadın öykülerini, hemcinslerimin başarı hikâyelerini paylaşarak yepyeni bir formatla huzurlarınızda olacağım. Siz arkanıza yaslanarak okurken, ben de sizi farklı coğrafyaların kaderi de kederi de ortak kadınlarıyla buluşturacağım…(aşı pasaportlarınızı hazırlayın derim!)