Şafak Akça yazdı: AKP eğitimi nasıl özelleştirdi? Sorun sadece zamlar değil

"Ortak paydanın kalmadığı, eşitsizliğin uçurum haline geldiği, birbirini anlamayan bir neslin yetiştiği gerçeğini hepimiz düşünmeliyiz."

Yeni yılla birlikte açıklanan ekonomik veriler tüm toplumun dikkat noktası haline geldi. Enflasyon oranındaki artıştan dolayı memur ve emekli maaşları, yeniden değerleme oranı nedeniyle motorlu taşıtlar vergisi, pasaport harçları, araç muayene ücretleri, emlak vergisi gibi çok sayıda işlem artışa uğradı. Milli Eğitim Bakanlığı da enflasyon oranındaki artış düzeyinde özel okulların gelecek eğitim-öğretim yılında uygulayacağı fiyatlardaki artışın yüzde 65’den fazla olamayacağını açıkladı. Toplumun bir kesimi bu oranın çok olduğunu düşünürken özel okul sahipleri bu oranın kabul edilebilir olmadığını belirttiler. Özel okulun ücreti sadece eğitim ücreti olmadığı için velilerin haklılık payı da oldukça yüksek. Yemek ücreti neredeyse marka bir restoran düzeyinde. Ayrıca servis, kıyafet ve kitap ücretleri ile diğer giderlerin eğitim ücretinin çok çok üstünde seyretmesi de sorunun sadece okul ücreti olmadığını göstermektedir.

AKP ÖZEL OKULLARI TEŞVİK ETTİ

Peki, özel okullar neden bu kadar talep görüyor ve bu kadar yüksek ücretler söz konusu olabiliyor? 2002 yılında anaokulundan liseye kadar her kademede özel okul sayısı 1377, bu okullarda okuyan öğrenci sayısı 217 bin 930, bu okullarda görev yapan öğretmen sayısı ise 20 bin 730 idi.

Bu yıllardan itibaren özel okullar kamu tarafından sürekli desteklendi, teşvik edildi. Hatta geliri düşük başarılı öğrencilerin merkezi sınavla özel okullarda kamu kaynaklarıyla okutulması için kanun bile hazırlandı. Özel okulların kontenjanlarının boş kaldığı, başarılı ama imkanı olmayan öğrencilerin boş kalan kontenjanlara yerleştirilmeleri planlandı. Sınav başvuruları bile alındı ama yargı iptal etti. Bu gerekçeyi söylerken ülkenin eğitim bakanı acaba özel okulların kontenjanı neden boş kalıyor diye o okulları hiç sorguladı mı? Her yıl 10 bin öğrenci özel okullarda MEB bütçesinden karşılanacak kaynakla okuyacaktı. Bu düzenleme hayata geçmedi ama eğitimin kamuya bir yük olduğu düşüncesi asla kafalardan silinmedi. 4+4+4 diye bilinen düzenleme sonrası bu kez de çocuğunu özel okullarda okutan velilere eğitim desteği verilmesi uygulamasına başlandı. Günümüzde de özel meslek liseleri dâhil olmak üzere bu destekler devam etmekte.

Yani kamu, özel okula inşaat ve açılma sürecinden başlayarak bir teşvik sistemine devam ediyor. Ancak ürünü yani eğitimin çıktısını ne derecede denetliyor ve buna ilişkin politikalar geliştiriyor bu kısmı hiç sorgulanmıyor. Ya da bu okulların fiziki kapasiteleri, bina, arsa, bahçe ve diğer eğitsel ortamları hiç gündem oluşturamıyor. Örneğin okul bahçesi olmayan apartman okullarını kimse dile getirmiyor. Ya da gerek lise giriş sınavlarında gerekse yükseköğretim giriş sınavlarındaki başarıları gündem olmuyor.

Başka bir boyutu da bu okulların sahipleri kimler? Eğitimci kişilerin işlettikleri okullar ile müteahhitlerden tutun da taşra esnaflarının açtıkları okullara kadar bir sahiplik var. Eğitimin tanımını sadece para ve kâr olarak gören kişiler bu sistemin paydaşı olmuş kimin umurunda. Vakıf, dernek ve dinsel örgütlenmeler üzerinden açılan okullar da sistemin ayrı bir çıkmazı.

ÖZEL OKUL SAYISI 1377’DEN 14 BİN 179’A ÇIKTI

Bütün bu politikalar ve sorgulamamazlıklar sonucunda gelinen noktada özel okul sayısı 2022 sonu itibariyle 14 bin 179’a, öğrenci sayısı 1 milyon 578 bin 233’e, öğretmen sayısı da 163 bin 975’e ulaşmıştır. Bu eleştiriler karşısında, ataması yapılmayan öğretmenlere istihdam sağlıyor savunması yapılıyor. Ama o öğretmenlere hak ettikleri ücretler ödeniyor mu? Bu hiç konuşulmuyor. Daha önce kanunda “Özel öğretim kurumlarında yöneticilik ve eğitim öğretim hizmeti yapanlara kademelerine göre, emekliler hariç, dengi resmî okullarda ödenen aylık ile sosyal yardım kapsamındaki ek ödeme tutarından az ücret verilemez…” ifadesi yer almaktaydı. 6528 sayılı Kanun ile 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumlarının ilgili maddesinde değişiklik yapılarak bu kurumlarda çalışan öğretmen ve yöneticilerin devlet okullarında çalışan meslektaşlarından daha düşük maaş almalarının önü açılmıştır. Birçok özel öğretim kurumu, yapılan bu değişiklikten sonra öğretmenleri asgari ücretli olarak çalıştırmaya başlamıştır.

Bu gerçeklik karşısında, maliyetlerdeki artışın okul ücretlerine yansıtıldığı savunması karşımıza çıkıyor. Ama niteliğin düşmesindeki nedenlerden birinin öğretmen ücreti ve istihdam şeklîleri olduğu görülmüyor.

NİTELİKSİZLİK VE AYRIMCILIK BAKANLIK TARAFINDAN YAPILDI

PİSA sınavlarında her zaman zirvede yer alan, eğitim sistemine herkesin gıpta ile baktığı Finlandiya’da özel okul yok. Ama eğitimdeki başarısı en üst düzeyde. Bizde ise tam tersi bir süreç yaşanıyor kamu eliyle kamu okullarının niteliği düşürülüyor, özel okullar teşvik ediliyor. Gelinen nokta da belirli bir yaşın üstündeki vatandaşlarımız eskiden bu tür okul ayrımı olmadığını, eğitimde bir niteliğin daha iyi olduğunu söyler haldeler. Ancak bu niteliksizliği ve ayrımcılığı bizzat ülkenin eğitimden sorumlu bakanlığının kendi okullarını nitelikli ve niteliksiz diye ayırmasıyla başlattığını nedense görmezden geliyoruz.

Piyasacı bir mantıkla her yerde ve çok sayıda açılmasına, devletin yükünün üstünden alıyor mantığıyla izin verilen izin verilen bu okulların; gerek pedagojik boyutlarıyla gerekse istihdam yapılarıyla, gerekse de sahiplerinin mesleki formasyonlarıyla denetlenmesi ve irdelenmesi toplumsal ve kamusal bir sorumluluktur. Ortak paydanın kalmadığı, eşitsizliğin uçurum haline geldiği, birbirini anlamayan bir neslin yetiştiği gerçeğini hepimiz düşünmeliyiz.

Sokrates’in “Eğitim kıvılcımla ateş yakmaktır. Boş bir kabı doldurmak değildir” sözünü düşünerek sistemi irdelememiz en doğru yöntem olacaktır.

Etiketler
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Öğretmen