Oppenheimer’daki gerçek casus

Belki günün birinde bir başka yönetmen Oppenheimer’ı yeniden beyaz perdeye taşıyarak hikâyeyi bir de Fuchs’un Sovyet casusu olması üzerinden anlatır. Ne zaman olacağı ve kim tarafından çekileceği bilinmez. Ancak bu atomik ajan hikayesinin ilgi çekeceği kesin.

Christopher Nolan’ın son filmi Oppenheimer gündemden düşmüyor. Barbie ile birlikte pandeminin sinema salonlarındaki izini silmeyi başaran filmin hasılatı 400 milyon doları geçmiş durumda. Ünlü yönetmen Oliver Stone’un sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada projenin vaktinde kendine teklif edildiğini, ancak hikâyeyi etkili biçimde perdeye aktaracak bir yol bulamadığı için geri çevirdiğini belirterek Nolan ve oyunculara övgülerini sunmasıyla Oppenheimer daha ödül sezonu başlamadan adaylıkları ilan edilen bir film haline geldi.

Ancak gözlerden kaçan bir detay var. Bu detay, Christopher Nolan’ın bir rol kişisi olarak beyaz perdeye taşıdığı ancak hikayesini anlatmadığı Alman teorik fizikçi Klaus Fuchs.

Oppenheimer’daki gerçek casus - Resim : 1

Bu yazıda Nolan’ın bahsetmediği bu hikâyeyi, Fuchs’un Manhattan Projesi’ndeki önemini anlatmak istedim. Zira Fuchs, Oppenheimer’ın Sovyet casusu olup olmadığının soruşturulduğu ve Sovyet casusu olduğuna karar verilerek güvenlik belgeleri iptal edilmesini seyrettiğimiz filmdeki gerçek Sovyet casusu. Nolan, Fusch’u, tıpkı yaşandığı dönemde olduğu gibi, kimse tarafından şüphelenilmeyen biçimde beyaz perdeye aktarmış. Şimdi dilerseniz gelin gözlerimizin önünden akıp giden sessiz karelerdeki hikâyenin gerçek kahramanı Klaus Fuchs’u biraz yakından tanıyalım.

NAZİLER’DEN KAÇAN ALMAN BİLİM ADAMI

Tam adıyla Emil Klaus Fuchs 1911’de Almanya’nın Rüsselssheim şehrinde doğan bir teorik fizikçi. 1930'larda Alman Komünist Partisi'ne katılan Fuchs, 1933'te Naziler’in iktidara gelmesiyle İngiltere’ye kaçmak zorunda kalır. Burada Edinburgh Üniversitesi'nde fizik doktorası yapan Fuchs, daha sonra aynı üniversitede öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlar.

1939'da İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle İngiltere vatandaşlığına başvurur ancak başvurusu işleme konmaz. Man Adası’na gönderilen ve burada alıkonulan Fuchs, daha sonra ‘düşman bir ulusun vatandaşı olarak’ Kanada'ya gönderilir. 1941’de teorik fizikçi Prof. Born’un girişimleri ile serbest bırakıldıktan sonra Edinburgh'a döner çalışmalarına devam etmeye başlar. Yaptıklarıyla burada adını duyuran Fuchs, Britanya'nın Manhattan Projesi'nin eşdeğeri olan TUBE ALLOYS nükleer silah programına dahil edilir.

1941'in sonlarında, Almanya'nın Sovyetler Birliği'ni işgalinin ardından Fuchs, sürgündeki Alman Komünist Jurgen Kuczynski ile temasa geçerek Ruslara TUBE ALLOYS projesi hakkında bilgi vermeyi teklif eder. Rus GRU askeri istihbarat teşkilatındaki bir bağlantıyla temasa geçirilir ve son derece gizli yürütülen atom araştırmaları konusunda bilgi aktarmaya başlar. Daha sonraları bu girişimini ‘Sovyetler’in atom bombası projesini bilmeye hakkı olduğu inancıyla’ yaptığını belirtecektir. 1950'lerde MI5'in Genel Müdürü olan Dick White, Fuchs'un bu gerekçesini diğer pekçok casusu motive eden para arzusuyla karşılaştırarak güdülerinin "nispeten saf" olduğunu söyler.

SOVYETLER İÇİN CASUSLUK

1942'de Fuchs'a REST kod adı verilir ve başka bir GRU ajanı olan Ursula Beurton (kod adı SONYA) ile eşleştirilir. İkili, Fuchs'un gizli belgeleri Beurton'a ilettiği Oxfordshire, Banbury'de düzenli olarak bir araya gelirler. 1943'te Fuchs, İngiliz bilim adamları ekibinin bir parçası olarak Manhattan Projesi'ne katılmak üzere Oppenheimer’ın yanına Amerika’ya gönderilir. Sonraki üç yıl boyunca, ilk atom bombasını yapmak için geliştirilen tasarımların, denklemlerin ve tekniklerin çoğunu hayata geçirerek projede kilit bir rol oynayacaktır.

MANHATTAN PROJESİNE SIZIŞ

Amerika’daki günlerinde Fuchs, sadece "Raymond" olarak tanıdığı bir GRU ajanı ile temas halindedir. Bu ajan 1934'ten beri Sovyetler için çalışan, kod adı GUS (Rusça "kaz") olan Harry Gold adlı bir Amerikalıdır. Fuchs, atom bombasının tasarımıyla ilgili teknik konular hakkında bilgileri Gold’a aktarır. Ruslar, Fuchs’den gelen bilgileri diğer kaynaklardan gelenlerle birleştirerek, atom bombasının etkin bir kopyasını geliştirmede hızla ilerleme kaydederler.

Fuchs, 1946'da Birleşik Krallık'a döner. Oxfordshire, Harwell'deki Birleşik Krallık Atom Enerjisi Araştırma Kuruluşu’nda nükleer enerji geliştirme bölümünde prestijli bir görev teklif edilir. Kuruluşun önemi ve gizliliği o kadar büyüktür ki, o günlerde "kutsalların kutsalı" olarak anılır. Güvenliğin son derece sıkı tutulduğu kuruluşa girmeden önce MI5, Fuchs hakkında bir soruşturma yürüterek, savaş öncesi komünist faaliyet iddiaları da dahil olmak üzere sicilini gözden geçirir. Ancak suçlayıcı hiçbir şey bulamaz. Fuchs, 1949'da ifşa olana kadar burada casusluk yapmaya devam edecektir.

Derken rüzgârın yönü değişmeye başlar. Amerikalılar Manhattan Projesi'nde bir Sovyet casusunun olduğunu anlarlar. Bunun üzerine Amerika ve Birleşik Krallık ortak bir soruşturma yürütmeye başlar. Soruşturmada REST kod adlı biri olduğu bulunur ancak bunun kim olduğu net değildir. Müfettişlerin şüphelendiği iki kişi vardır: Fuchs ve Almanya doğumlu bilim adamı arkadaşı Rudolf Peierls. 1949'a gelindiğinde Manhattan Projesi’ndeki köstebeğin Fuchs olduğu anlaşılır. Amerikan istihbaratı VeNona projesi üzerinden Fuchs’un bazı mesajlarını deşifre eder. Ancak kullanamaz. Venona özel bir projedir.

VENONA PROJESİ

2. Dünya Savaşı sırasında Birleşik Devletler Ordusu’nun Sinyal İstihbarat Servisi tarafından geliştirilen ve 1 Şubat 1943'ten 1 Ekim 1980'e kadar Ulusal Güvenlik Teşkilatı (NSA) tarafından da kullanılan Venona Projesi, Birleşik Devletler’in karşı istihbarat programıydı. Başlangıçta Sovyetler Birliği'nin istihbarat teşkilatları NKVD, KGB ve GRU tarafından iletilen mesajların şifresini çözmeyi amaçlıyordu. Sovyetler Birliği ABD'nin müttefikiyken işbirliği olarak başlatılan bu program, Soğuk Savaş döneminde bu sefer Sovyetler aleyhine kullanılmaya başlandı.

Venona'nın aşırı gizli bir program olması nedeniyle Fuchs dinlemelerinden elde edilenler mahkemeye delil olarak sunulamadı. MI5, Temmuz 1949'dan itibaren, Fuchs'un posta ve telefon görüşmelerini izlemeyi başardı ancak suçlayıcı bir şey bulamadı. Bunun üzerine köstebek olduğunu itiraf etmesi yönünde Fuchs'a baskı yapılmasına karar verildi.

Oppenheimer’daki gerçek casus - Resim : 2

KÖSTEBEĞİ KÖŞEYE KISTIRMAK

Bu görev için Özel Şube memuru eski bir polis olan William Jim Skardon seçildi. Fuchs'un babası, komünistlerin yönettiği Doğu Almanya'daki Leipzig Üniversitesi'ndeki bir görevi kabul edince Skardon’un eline bir koz geçti. Babasının bu hamlesi Fuchs’u açığa alıyor, potansiyel bir güvenlik sorunu olmasına neden oluyordu. Skardon, Fuchs'u sorguya çekmek için bu gelişmeyi basamak olarak kullandı.

Birkaç ay süren görüşmeleri sırasına ikili arasında bir güven ilişkisi kuruldu. Skardon, Aralık 1949'da Fuchs ile yüzleşerek casusluğa karıştığının MI5 tarafından bilindiği haberini verdi.

Ünlü fizikçi başlarda bu suçlamayı reddetse de bir ay sonra vicdanına yenilerek casusluk yaptığını kabul etti. Sorgulanması sırasında 1942'den beri Sovyetler için casusluk yaptığını ve onlara atom bombası projesi hakkında çok önemli sırlar verdiğini itiraf etti. Ancak bir casus olarak yaptığı işin bazı yönlerini ifşa etmeyi sürekli olarak reddetti. Resmi Sırlar Yasasını ihlal etme suçlamalarını kabul ettiği kısa bir duruşmanın ardından, en yüksek ceza olan on dört yıl hapis cezasına çarptırıldı. Serbest bırakıldıktan sonra Doğu Almanya'ya giden Fuchs, 1988’de hayata gözlerini yumuncaya kadar orada yaşadı.

Belki günün birinde bir başka yönetmen Oppenheimer’ı yeniden beyaz perdeye taşıyarak hikâyeyi bir de Fuchs’un Sovyet casusu olması üzerinden anlatır. Ne zaman olacağı ve kim tarafından çekileceği bilinmez. Ancak bu atomik ajan hikayesinin ilgi çekeceği kesin.