İnönü’nün Lozan günlükleri

Kimileri için gizli bir bilgiye sahip olmak bir itibar vesilesidir. Kişiye lezzetli bir üstünlük duygusu verir. Burada da durum değişmez. Bir bilen olma aşkı Lozan’ın sözüm ona gizli maddelerinin dost sohbetlerinde, kahve köşelerinde yazılmasına, yayılmasına neden olur.

Bu yıla ulaşmak Lozan Anlaşması’nın sözüm ona gizli maddelerinin ortaya çıkmasını bekleyenler için bir geri sayım niteliğindeydi. Konu malumunuz. 2018 yılında ‘Lozan Anlaşmasının gizli maddelerinin halka açılması’ talimatının verilmesiyle, daha halka açık maddeleri doğru düzgün bilmeyenler, kulaktan kulağa oyununa girerek bu gizli maddeleri birbirine fısıldamaya başladı. Kimileri için gizli bir bilgiye sahip olmak bir itibar vesilesidir. Kişiye lezzetli bir üstünlük duygusu verir. Burada da durum değişmez. Bir bilen olma aşkı Lozan’ın sözüm ona gizli maddelerinin dost sohbetlerinde, kahve köşelerinde yazılmasına, yayılmasına neden olur. Yalan yanlış her bilgi gibi bu gizli bilgiler de hızla yayılmaya başlandı ve bir kesim tarafından gerçek olarak kabul edildi. Gerçek bilginin peşine düşen bir vatandaş, Nisan 2022’de Lozan Anlaşması’nda maden çıkarmamıza engel olan gizli maddeyi CİMER’e sordu.

“Lozan Barış Andlaşmasında gizli maddeler bulunmamakta olup, maden çıkartmamıza engel teşkil eden herhangi bir madde yer almamaktadır. Lozan Barış Andlaşması metnine Bakanlığımızın internet sitesinde bulunan Kaynaklar / Kurucu Andlaşmalar linkinden ulaşabildiği hususunda bilgilerinizi saygılarımla rica ederim” cevabını aldı.[1] Cumhuriyet tarihinin en kritik seçimine yaklaşırken bu gizli madde safsatasının hala peşine düşecekler olur mu, bilemem. Yılın bu ilk yazısında, o günlere geri dönüp, Lozan Konferansını kabaca hatırlayıp, konuya biraz İsmet İnönü özelinden bakalım istedim.

LOZAN’A KİM GİDECEK?

Lozan Konferansı, öyle bir günde gidip imzalanan belgelerden oluşmuyor. Osmanlı Devleti ve Birinci Dünya Savaşı Doğu Cephesi ile ilgili siyasi, askeri, ekonomik ve insani konuları kapsayan hayli kapsamlı bir antlaşma. İlk kriz daha davet aşamasında çıkıyor. Müttefik devletler 27 Ekim tarihli bir nota ile görüşmelerin Lozan’da yapılmasına karar verdiklerini bildirirken, hem Ankara’daki Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni, hem de Osmanlı’dan kalan İstanbul Hükümeti’ni ayrı ayrı konferansa davet ederler. Lozan’a her iki hükümetin de davet edilmesi, Türk halkının görüşmelerde kimin tarafından temsil edileceği karşılaşılan ilk sorundur. Atatürk’ün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Türk halkının tek temsilcisi olduğunu açıklamasına rağmen, İstanbul hükümeti sadrazamı Tevfik Paşa, bu açıklamayı görmezlikten gelerek konferansta izlenecek ortak ilkeleri belirten bir telgraf çeker ve İstanbul’daki yönetimi temsilen Ziya Paşa’nın Lozan’a gönderileceğini bildirir.[2]

1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasıyla İstanbul hükümeti devre dışında kalır. Şimdiki mesele Ankara’yı kimin temsil edeceğidir. Atatürk’ün aklındaki isim bellidir. Ancak İsmet Paşa buna pek pek gönüllü değildir. Günlüklerinde başta bu görevi istemediğini şöyle belirtir:

‘Konuştuğumuz zaman Atatürk, Lozan Kon­feransı için bana karşı daha ciddi tavır almaya başladı. Lozan’a senin gitmen lazımdır, şeklinde konuştu. Cevap olarak ‘Hükümet var, Hariciye Vekili var, vazife onundur’ dedim. ‘Hariciye Vekili de seni istiyor’ dedi. Hakikaten konferansa gitmeye hiç niyetim yoktu. ‘Olmaz’ dedim, ‘istemiyorum’ dedim. Atatürk’le aramızdaki bu konuşmayı Karabekir Paşa’ya anlattım. Ben, hayretle; “Dün biz askerler gitmeyelim, karışmayalım, diyordun. Şimdi uygun olacağı fikri nereden çıktı?” diye sordum. Karabekir, sözlerime cevap olarak, “Ama mesele çok mühimdir” dedi. ‘Ben istemiyorum, karışmıyorum, ne haliniz varsa görün’ tarzında konuşa­rak tamamiyle istiğna gösterdim. Artık, hep beraber Ankara’ya dönmek zamanıydı. Atatürk bu sefer benimle ciddi olarak konuştu. Kesin vaziyet aldı. ‘Gidecek­sin, başka çaremiz yoktur, bu vazifeyi yapacaksın’ dedi. Çaresiz kabul ettim.[3]

Atatürk, sonradan Nutuk’da derlediği Cumhuriyet Halk Partisi’nin ikinci genel kongresinin açılışında yaptığı altı günlük konuşmasında bu konuya şöyle değinir. [4]

‘İsmet Paşanın Heyeti Murahhasa Reisi olması için daha evvel Hariciye Vekili Olmasını münasip gördüm. Bunu temin için doğrudan doğruya Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey’e hususi ve mahrem olarak yazdığım bir şifre telgrafnamede kendisinin Hariciye Vekaletinden istifa etmesini ve yerine İsmet Paşa’nın intihabına bizzat delalet eylemesini rica ettim...”[5]

Bu rica üzerine Hariciye Vekili Yusuf Kemal (Tengirşenk) hastalığını bahane ederek görevinden ayrılır. 26 Ekim 1922’de İsmet Paşa 174 oydan 155’ini alarak Hariciye Vekili seçilir. Böylece Lozan barış görüşmelerini sürdürecek olan heyet İsmet Paşa’nın başkanlığında yola çıkar.

LOZAN GÜNLERİ LOZAN GÜNLÜKLERİ

Lozan Konferansı 20 Kasım 1922’de başlar. Görüşmeler 4 Şubat 1923’te kesintiye uğrasa da 23 Nisan 1923’te tekrar başlanır. Barış Anlaşması ve bununla ilgili diğer belgeler 24 Temmuz 1923’te imzalanır.[6] Süreç oldukça uzun, bir o kadar çetrefillidir. Sinirler gerilir, restler çekilir, kulisler yapılır... Heyetin kendi içinde yaptığı toplantılar, Ankara ile Lozan arasında gidip gelen telgraflar, metinlerin hazırlanması ve bunların çevrilmesi hayli zaman almaktadır. Günlük tutması ile bilenen İsmet İnönü’nün defterlerine Lozan Konferansı’nın kesintiye uğramasına kadar yazdıkları bu sürecin nasıl yaşandığının görülebilmesi bakımından önemlidir.

İsmet Paşa, Lozan’daki ilk notunu 4 Aralık Pazartesi günü yazar. O günün tarihi altında, tamamlanmış cümlelerle değil de, daha çok sonradan hatırlamak amacıyla yazılmış hissi veren, konu başlıklarının kaleme alındığı ‘Boğazlar meselesi. Muhtasar beyanatım. Curzon’un ısrarı. Sonra benim ile Curzon’un münakaşası’ notu yazmaktadır. Bu üslup İnönü güncelerinin belirgin bir özelliğidir. İnönü’nün günlüklerinde Lozan ile ilgili notlar 4 Aralık günü başlar. 1923 yılında tuttuğu günlükler ise 5 Mart günü yazdığı son notla kesilir. Notların yeniden başladığı 1924 Temmuz’unda Lozan Anlaşması imzalanmış durumdadır.

İnönü’nün notlarından görüşmelerin sadece toplantı odalarında yapılmadığı, taraflarla temasta büyük efor harcandığı ve mümkün olan her fırsatın kullanıldığını anlarız. 1 Ocak 1923 günü yaşadıklarını şöyle anlatacaktır: ‘Ferid’in Kalozirya’da kabul ettiğini Bombard kabul etmemiş. Görüşmek istedim. Dağa çıkmış. (…) Petrol şirketi meselesini Reşit Saffet Bey de anlattı. (…) Gölde kürek çektik. Sabri Bey ile hesap yaptık. Kanunuevvel hesabım olarak 7400 küsur Frank param var. Buraya sarf olunmuş. 60.000 Frank bankaya verilecek. Ay nihayetine idare olunacak’.[7]

Görüşmelerde tansiyonun karşılıklı yükselemeye başladığı günlerden biri 4 Şubat’tır. Lozan Konferansı’nda iki aydan beri devam etmekte olan görüşmeler 4 Şubat günü kesintiye uğrar. İsmet İnönü o gün günlüğüne şu satırları yazar:

‘Dörtte yattım, dokuzda kalktım. Akşam hazırladığımız beyanatın tercüme ve ihrazı ile dörde kadar çalıştık. Rıza Bey sabaha kadar çalıştı. Hasan hala çalışıyor. Harapun geldi, cevap istedi. Geliyor dedim. Massigli geldi, mesail-i iktisadiyeyi ayırdığımızı istihbar ettiklerini, fikrimizi sual etti. Saat bir ile bir buçuk arasında cevabımızı üç reise gönderdim ve birini Child’e gönderdim. Akşama doğru içtimaya davet ettiler. Curzon yanında münakaşa. İki defa aynı salonda müzakere. (…) Mücadele, tehdit, mukabele. Ayrıldık.’[8]

Günlüklerde 5 ve 6 Şubat günlerinde Lozan’I terketmemesi için kendisini ikna çabalarını, Türkiye’ye geri dönmemesi, İsviçre’de kalması yolundaki telkinleri aktarır. İnönü 7 Şubat Çarşamba günü yurda geri dönmek üzere Lozan’dan ayrılmadan az önce günlüğüne şunları not edecektir:

‘Gece yarısı Naum Efendi Paris’ten geldi. Hariciyeden telkinat. Massigli ile görüştüm. Gitmeyim ve muayyen şeyler yazayım diye ısrar ediyor. Emr-i vaki yapmak istiyorlar. Hareket mecburiyetini ifade ettim. Gazetecilere bizzat beyanatta bulundum. Umumi endişe: Ankaya’ya gidersem her şeyi değiştireceğiz. Saat altı buçuk. Hareket.’

Konunun buradan sonrası malumunuz. Ankara’ya gelir ve her şeyi değiştirir. İnönü’nün günlüklerinde kişisel hiçbir bilgiye rastlanmaz. Bütün ilgisi ve dikkati vatan meselesi üzerinedir. Sonradan gizli maddeler safsatasıyla bir ihanet havası uyandırılmaya çalışılan İnönü o zamanlar otuz sekiz, otuz dokuz yaşlarında genç bir babadır. Bir yaşındaki oğlunu geride bırakmıştır. Besbelli ki görevin ciddiyeti ve önemi onu kendi kişisel duygularını, özlemlerini yazmaktan alı koyar. Gelin şimdi birlikte İnönü’nün günlüklerinde birkaç sayfa geriye, baba olduğu güne gidelim. Bu yazıyı onu kendi sözleriyle anarak bitirelim.

7 Aralık 1921, Pazar

Zevali saat altıda, sabah namazı vaktinden evvel Mevhibe uyandırdı. Dedi ki işaret gelmiş. Beli şiddetle ağrıyor. Aşağıdan ebeye haber göndermişler. Yatmaya çalıştık. Uyuyamadık, kalktık. Kırmızı odaya gittik. Namazımı kıldım. Ağrı devam ediyor. Tevellüde Seyfi Bey gelecekti. Onu bekledim öğleye kadar. (…) Beraber Şehzadebaşı’na çıktık. Yemeğe geldim. Saat: 1. Ağrı şiddetli. Çok mustarip oluyor. Doktor Burhanettin Bey gelmiş. Daha vakit var. Belki 24 saat sürecek. Çok musdarip. Gittim. Daireye gittim. Saat 5’e gelmeden geldim. Oğlum olmuş. Ne güzel oğlum…’[9]


[1] https://www.odatv4.com/siyaset/kulliye-den-gizli-madde-aciklamasi-konu-lozan-anlasmasi-236615
[2]Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, C.III Vesikalar, Vesika No. 263, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1996, s. 1238-1239
[3] https://www.ismetinonu.org.tr/lozan-antlasmasi.htm
[4] Nutuk.

[5] Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, 1920-1927, Cilt II, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1982, s. 680-81.
[6] Ali Naci Karacan, Lozan Konferansı ve İsmet Paşa, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1986, p. 51.

[7] İsmet İnönü, Defterler, 1. Cilt, YKY, s. 64
[8] Agy., s. 67
[9] Agy. s. 33