Kızılay’ın yaşadığı dönüşüm: Ecza dolabındaki tentürdiyottu satmayan çocuklardık…

"Kocasını kaybetmiş, beş erkek çocuğu ile baş başa kalmış ve iki ineğinin sütü ile geçimini sağlamaya çalışan Hatice Ana, bir günlük gelirini bağışlamıştı Kızılay’a… Kızılay’ın ne için var olduğunu o günlerde öğretmenimizden öğrenmiştik."

En kara günümüzde,

Bizi Kızılay korur,

Yoksulların, dertlinin,

Derdine derman olur…

İlkokul birinci sınıfta öğretmenim üzerinde hilal bulunan bir zarf vermişti. Kızılay’a bağış yapmak isteyen ailelerin bu zarfa para koyup okula gönderebileceğini dile getirmişti. Maddi yoksulluğun şiddetli yaşandığı bir köyde yaşıyorduk. Tüm bu maddi yoksulluğa rağmen bütün sınıf olarak Kızılay’a yardım yapmıştık. Kocasını kaybetmiş, beş erkek çocuğu ile baş başa kalmış ve iki ineğinin sütü ile geçimini sağlamaya çalışan Hatice Ana, bir günlük gelirini bağışlamıştı Kızılay’a… Kızılay’ın ne için var olduğunu o günlerde öğretmenimizden öğrenmiştik.

Kızılay Kolunda olmak hepimizin hayaliydi. Ve Kızılay Kolunda görev alabilmek için her birimiz ayrı ayrı yeteneklerimizi öne çıkarmaya çalışmıştık. Kızılay Kolu sayesinde yardımlaşmayı, paylaşmayı öğrenmiştik.

Sınıfta yaralanan arkadaşlara bir doktor edası ile ilk yardımı Kızılay Kolu yapardı. Sınıftaki ecza dolabı her gün temizlenir, eksik malzemeler hemen tamamlanırdı. Kızılay Kolundaki arkadaşlarımız tentürdiyot kokarlardı. İhtiyaç sahibi öğrenciler kimse hissetmeden tespit edilir ve ihtiyaçları karşılanırdı. Kızılay adına yardım pulu satar toplanan paranın kuruşuna dokunmadan öğretmenlerimize teslim ederdik.

Sınıfa gelen yardımlara kimse el koymaz, yardımlar okul kapısında bekletilmezdi!

Osmanlı hükûmetinin 5 Temmuz 1865'te I. Cenevre Konvansiyonunun imzalaması ile başlayan serüven Kızılay’ın çadır satışı yapması ile taçlandırıldı! 28 Nisan 1935’te Türkiye Kızılay Cemiyeti’nin adı 22 Eylül 1947’de Türkiye Kızılay Derneği olarak değişti. 1947’de adı değişen oluşumun son 20 yılda anlayışı da değişti. On bir ilimizi etkileyen deprem felaketi sonrası gıda çadır bekleyen insanlarımız hayal kırıklığına uğradı. Bölgeye göndereceği çadırları satan bir Kızılay ortaya çıktı. Yurttaşlarımız soğukta tir tir titrerken vicdan yoksunu bu insanların yaptıkları ne hale geldiğimizi yüzümüze tokat gibi çarptı.

Pul satarak Kızılay’a yardım toplayan çocuklardan İHH İnsani Yardım Vakfı’nın başlattığı “Her Sınıfın Bir Yetim Kardeşi Var” projesine yardım yapmaya zorlanan çocuklara dönüştük. Tarikat ve cemaatlerin arka bahçesi olan vakıf ve derneklere teslim ettik en kıymetli varlıklarımızı. Devletin okullarına gitmesi gerek çocuklarımızın bir kısmının medreselere gidişini sadece izlemekle yetinebildik. Yatılı okullarda aç sefil uyumaya çalışan çocuklarımızın çığlığını bile duyamadık. Erzurum’da istismara uğrayan çocuklarımızın hakkını bile savunamadık. Yatılı okulları kapatarak tarikat ve cemaat yurtlarına mahkum ettiğimiz çocuklarımızın neler yaşadığının araştırılmasına izin bile vermedik.

PEKİ, YÖNETENLER OLARAK 20 YILDA NELER YAPTINIZ?

Kışın ortasında montsuz okula giden çocukları sıcak arabalarınızda uzaktan izlediniz. Montsuz çocukların yanında paltolarınızla poz verdiniz.

Beslenme diye kuru ekmeğe talim eden çocuklarımıza bir bardak süt, açlıktan bayılan çocuklarımıza bir tas çorba veremediniz.

TÜİK’in “iş arayan çocuk sayısı” açıklamasına tepki bile göstermediniz.

Kendi çocuklarınızı beş yıldızlı otel konforundaki özel okullara gönderdiniz.

Aladağ’da diri diri yanan çocuklarımızın çığlığını duymadınız.

Depremde kimsesiz kalan çocuklarımıza sahip çıkamadınız. Onları kaderleri ile baş başa bıraktınız. Enkaz altındaki feryatları bile duyamadınız.

Yardım kuruluşu olan Kızılay’ı aile şirketine dönüştürdünüz.

Satış yaptığı için depremzedelere yardıma gidemeyen Kızılay’dan tek bir istifa alamadınız…

Evet çocuklar, bu meselede biz yetişkinler hepimiz suçluyuz. Bizleri affetmeyin, affederseniz sizlerin çocuklarının çığlıkları da duyulmayacak… Sizlere yaşattıklarımızı onlar da yaşayacak. Sakın bizleri affetmeyin…

Etiketler
Kızılay Deprem Öğretmen