Aşırı sağın Meclis baskınları: Kaotik dönem başlıyor

"Aşırı sağın ve faşist partilerin siyasi yelpazeyi daha da sağa çeken ve kitle seferberliğini arttırmayı hedefleyen bu çıkışları, çok daha kaotik bir döneme girdiğimizin göstergesi sayılabilir."

“Eski dünya ölüyor ve yeni dünya doğmak için mücadele ediyor şimdi canavarlar zamanı.”

Aforizmaların güzel tarafı, ortaya çıktığı bağlamı aşan bir kullanım olanağı sağlamasıdır. Örneğin Gramsci’nin yukarıdaki sözü, iki savaş arası dönemin karakteristik özellikleri bağlamında söylenmiş olsa da ekonomik krizler, savaşlar, ekolojik kriz ve küresel ölçeğe yayılan bir dizi başka kriz etrafında düşünüldüğünde hala güncelliğini korumaktadır. Dahası bu söz, eski toplumsal sistemlerin, ilişkilerin ve verili düzenlerin bir sınıra vardığı, önemli ölçüde hoşnutsuzluk, huzursuzluk ve bazen de isyan yarattığı bir durumu da ifade etmektedir. En ilginç nokta ise, doğmak üzere olan yeninin siyasi yelpazenin soluna mı yoksa sağına mı ait olacağının yarattığı belirsizliktir.

Ekim 2022 yılında yapılan Brezilya seçimleri, Bolsonaro’nun yenilgisi ve İşçi Partisi zaferi ve Lula’nın başkanlığıyla sonuçlandı. Seçimden kısa bir süre Bolsonaro taraftarları ülkenin pek çok yerinde yolları trafiğe kapattı ve Lula ile PT’nin seçimlere hile karıştırdığını dile getirdi.

Geçtiğimiz hafta Lula başkanlık görevine başladı. Kısa bir süre sonra Lula, ülkedeki eşitsizliği, kaynakların adaletsiz bir şekilde kullanılması, eğitim ve sağlık sisteminin yetersizliği, Amazon ormanlarının tahribatı ve bir dizi başka önemli konuyu dile getirdi ve Bolsonaro iktidarını suçladı. Diğer taraftan Bolsonaro taraftarlarının Lula’nın başkanlığına karşı eylem hazırlığında olduğu ve ülkenin pek çok yerinde otobüsler kiralayarak başkentte gelmeyi planladıkları ortaya çıktı. WhatsApp ve Telegram aracılığıyla duyurulan bu eylemler Brezilya tarihinde daha önce yaşanmayan bir durumu beraberinde getirdi.

AŞIRI SAĞIN “KONGRE” BASKINLARI

8 Ocak 2023’te Bolsonaro taraftarları, başkentte bulunan Kongre, Yüksek Mahkeme ve Başkanlık binasını işgal etti. Bu binaların her birinin ülkedeki demokratik sistem açısından kritik öneme sahip olduğu söylenebilir. Yine de günler öncesinden toplanacakları bilinmesine rağmen Bolsonaro taraftarları polis tarafından herhangi bir zorlukla karşılaşmadı. Dahası ülkenin en önemli kurumları işgal edilirken, çekilen videolarda polisin oldukça pasif kaldığı görüldü. Bu nedenle Lula, eylemlerden sonra polis şefini sorumsuzlukla suçladı.

Bolsonaro taraftarları, işgalin ardından girdikleri binaları yakıp yıkmaya başladı. Aynı zamanda internete düşen videolarda önemli sayılan bazı belgelerin yakıldığı, sanat eserlerine ve tarihi yapılara zarar verildiği görüldü. Kısa bir süre sonra kontrol altına alınan eylemlerde bugüne kadar 1000’i aşkın kişi gözaltına alındı. Eylemlerin ardından pek çok kişi, ülkedeki demokrasinin fazlasıyla kırılgan olduğu görüşünü paylaştı.

Bolsonaro taraftarlarının temel talebi, seçimleri hileyle kazanan Lula’ya karşı Ordu’nun müdahale etmesi üzerinedir. Bolsonaro taraftarlarının ordu ve polis içinde oldukça güçlü olduğu bilinmektedir. Yine de Bolsonaro, seçimden sonra Florida’ya kaçtı ve şu an ülkede bulunmuyor. İnsanların eylem yapmaya hakkı olduğu gibi genel bir açıklama yaptıktan sonra gönülsüzce işgalleri kınadı.

Pek çok kişi, Brezilya’da yaşananları 2021 yılında ABD’deki Capitol binası baskınına benzetti. Ancak burada çok önemli bir farkın olduğu belirtilmelidir. Her ikisi de bu ülkelerin tarihinde bir ilk olsa da ABD’deki kurulu düzen çok daha güçlü temellere dayanmaktadır. Capitol baskınını gerçekleştiren pek çok kişi yargılanmaktadır. Dahası Trump’ın bu baskın sonrasında önemli ölçüde zayıfladığı görülmektedir. Her ne kadar Trump siyasi ataklar yapmayı sürdürse de Parti içinde yeni aday arayışların olduğu bilinmektedir.

Buna karşılık Brezilya’daki demokratik sistem çok daha kırılgandır. Dahası ülke tarihinde ordunun doğrudan müdahil olduğu ve darbe ile kurduğu diktatörlük dönemi de bulunmaktadır. Bu nedenle, aşırı sağcıların baskını ve Ordu’nun müdahale etmesi talebinden sonra pek çok sol parti ve toplumsal hareketin askeri darbe dönemlerine atıfla mücadele çağrısı yapması tesadüf değildir.

Eylemler şimdilik kontrol altına alınmış görünmektedir. Ancak tam burada tarihsel olarak değişen bazı noktalara değinmek gerekir.

ASKERİ DARBELER VE “PEMBE DALGA”

Üçüncü Dünya ülkeleri olarak anılan ülkelerde askeri darbelerin istisnai bir seçenek olmadığı ve her zaman ihtimal dahilinde olduğu söylenebilir. Latin Amerika ve Ortadoğu çerçevesinde düşünüldüğünde tarihsel olarak bunun pek çok örneğine rastlanabilir.

Ancak bugün yaşananlar bir dizi farklılığı da göz önüne sermektedir. Örneğin Latin Amerika ülkelerinde gerçekleşen darbelerin pek çoğu, devrimci hareketleri, sol partileri ve toplumsal hareketleri bastırmaya yönelmiştir. Pek çok yerde bu hareketlerin yenilgisiyle birlikte, neoliberalizme geçiş programı uygulanmıştır. Daha sonrasında neoliberal dönüşüme karşı bir dizi toplumsal direniş pratiği ortaya çıkmıştır ve bunlar “pembe dalga” olarak anılan bir dönemi beraberinde getirmiştir. Lula’nın 2001-2010 dönemini kapsayan ilk iktidar döneminin de bu dalgaya dahil olduğunu belirtmek gerekir.

En genel anlamıyla pembe dalga, neoliberalizme karşı gelişen direniş pratiklerinin sol popülist bir koalisyon etrafında iktidara gelmesini ifade etmektedir. Ancak iktidara geldikten sonra bunlar aracılığıyla neoliberal dönüşümün devam ettirildiği pek çok örnek de vardır. Örneğin Lula’nın ilk iktidar dönemi onlardan biridir. Yine de bunların ortak özelliği, pek çok ülkede askeri darbeler sonucunda yerleşiklik kazanan neoliberal dönüşüme karşı toplumsal hareketler ve kitle mobilizasyonu en azından iktidara gelene kadar etkin bir biçimde kullanmalarıdır. Dolayısıyla neoliberal dönüşüme karşı gelişen tepkiselliklerin çoğunun siyasi yelpazenin sol tarafından geliştiği söylenebilir.

Bugün yaşananlar ise çok daha farklıdır. 2015’lerden itibaren neoliberal krize karşı gelişen kitle seferberliğinin sol tandanslı tekelinin kırıldığı söylenebilir. Neoliberal dönüşüm sırasında ve sonucunda meydana gelen savaşlar, ekonomik krizler, göçmen sorunu, ekolojik kriz gibi bir dizi küresel sorun, tek taraflı bir tepkisellik yaratmanın ötesine geçmeye başlamıştır. Örneğin askeri darbeler, çoğunlukla “rayından çıkan bir ülkede” işleri yoluna koyma ve özel olarak kurulu düzeni aşağıdan yukarıya doğru yıkmayı hedefleyen devrimci bir politikleşmenin karşısında yukarıdan aşağıya doğru gelişmiştir. Günümüzde ise politikleşme neredeyse hayatın her alanına yayılmış durumdadır ve krizli durumlardan çıkmanın bir yolu olarak topyekûn dönüşüm isteği, giderek yaygınlaşan bir arayış olmaya başlamıştır. Bu nedenle sağ ve faşist partiler, bu dönüşüm isteği aracılığıyla aşağıdan yukarıya doğru yeni bir politikleşme zemini yakalamaktadır.

YIKIM TABLOSU

Tekrar Brezilya örneğine dönecek olursak; Bolsonaro’nun ordu ve polis içinde güçlü olduğu bilinmektedir. Pek çok aşırı sağcı General, Bolsonaro’ya desteğini sunmuştur. Dahası, yaklaşık 6000 askeri personelin sivil işlerde ve pozisyonlarda görevlendirildiği söylenmektedir. Başkanlık döneminde bireysel silahlandırmayı önemli ölçüde teşvik eden Bolsonaro’nun ülke genelinde milisler kurduğu ve 700.000’e yakın insanı silahlandırdığı bilinmektedir. Aynı zamanda meclis çoğunluğu sağ partilere aittir.

Brezilya’daki neoliberal dönüşümün sonuçlarından bazıları şöyledir: Yaklaşık 10 milyon insan işsizdir ve 39 milyon insan en temel haklarında mahrum bir şekilde çalışmaktadır; diğer taraftan 80 milyon insan borçlu durumdadır; 33 milyon insan açlık sınırının altında yaşamakta ve 125 milyon insan çeşitli biçimleriyle en temel gıdalara ulaşmakta zorlandığı belirtilmektedir.

Dolayısıyla buradaki asıl soru, böyle bir yıkım tablosunun siyasi yansımasının ne olacağı, nasıl ve hangi biçimlerle örgütleneceği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Aşırı sağın ve faşist partilerin siyasi yelpazeyi daha da sağa çeken ve kitle seferberliğini arttırmayı hedefleyen bu çıkışları, çok daha kaotik bir döneme girdiğimizin göstergesi sayılabilir.

Etiketler
Brezilya Lula Meclis baskını Meclis