ABD-Çin Savaşı çıkacak mı?

Trump’a dört yıldır ABD medyasının en sık yönelttiği eleştiri, Trump’ın Çin’e saldırılarını “ırkçılık” olarak nitelemek olmuştu. Trump sabah Çin ile kalkıp...

Trump’a dört yıldır ABD medyasının en sık yönelttiği eleştiri, Trump’ın Çin’e saldırılarını “ırkçılık” olarak nitelemek olmuştu. Trump sabah Çin ile kalkıp akşam Çin ile yatıyordu. Liberal kesimler ise Trump gittiğinde bunun biteceğini söylüyorlardı. Trump’a göre de eğer kendisi kaybederse ABD vatandaşları Çince kurslarına başlamalıydılar! Olaylar iki tarafın beklediği gibi de gelişmedi. ABD siyaseti Çin ile hiç olmadığı kadar karşı karşıya, dahası kamuoyu da bu gerginlikten çıkacak bir müdahaleye pek karşı değil!

Savaştan bıkmış ABD halkı nasıl onay veriyor?

ABD ve Çin’in dünya çapında kıyasıya rekabeti bugünün konusu değil. Yirmi sene önce bile bir çok analist veya stratejist Çin’in ilerlemesinin durdurulamayacağını, en fazla yavaşlatılabileceğini söylüyordu. Ancak durumun vahametine ABD’lilerin uyanması zaman aldı. Geçtiğimiz dört yıl içinde kendi öz Amerikan şirketlerinin Çin lehine sansürler yaptığını fark ettiler. Özellikle düşünce özgürlüğünü kutsalı olarak gören batılıların kendi topraklarında kendi şirketlerinin platformlarında istediklerini söyleyemiyor oluşu belki de sorunun büyüklüğünü gözleri önüne sermişti. Bahsi geçen şirketlerin hepsi ucuz iş gücü için Çin’de fabrika açmış onu kaybetmemek içinse Çin Komünist Partisi (CCP) ne isterse onu yapıyordu.

Patlamanın en büyüğü ise Hong Kong olayları ile çıktı. Hong Kong’un Çin’den kaçan siyasi suçluları iade etme yasasına Çin baskısı ile onay vermesi protestolar başlatmış ve bütün dünyadan destek görmüştü. En azından batı dünyasından. Yaşam tarzı olarak batılılara çok yakın olan Hong Kong vatandaşları ABD’lilerin sempatisini toplamış “Çin zulmüne” karşı bir olmaya davet etmişti. İşin kötüsü sansürü adet edinmiş malum şirketler bu konuda da sansürlerine devam ettiler. Hong Kong’dan bahsetmek neredeyse yasaklanır oldu internet ortamında. İşte ABD vatandaşının uzak doğu siyasetine aşinalığı ilk böyle başladı. Bunun üstüne Uygur soykırımı haberleri doluştu. Yetmedi batılı kamuoyu Tibet’in Çin ilhakından haberdar oldular. Sonra Tayvan’ın işgal tehdidi altında olduğunu öğrendiler. Düşündüler ki “biz bu Çin’i şimdi durdurmazsak hepimiz pirinç tarlalarında köle gibi çalıştırılacağız”.

Benim ise kafam karışık. Çin’in bölgede agresif bir genişleme gösterdiğine şüphe yok. Azınlıkların da iyi muamele görmediğini birkaç kez kendilerine yakın kaynaklar da ağızlarından kaçırdılar. Ancak batı medyasının operasyon yapmak istediği ülkelere nasıl da soykırımcı yaftası yapıştırdığını hatırlıyorum. ABD’nin karıştırmaya meraklı olduğu hangi ülke böyle bir ithamla karşılaşmadı? Buna biz de dahiliz. Yaptığımız her askeri operasyon “etnik temizlik” adı altında karalanmadı mı? Ya aynısı Uzak doğuda da yaşanıyorsa? Ya bir olan beş gösteriliyorsa? Bunu asla bilemeyeceğiz Çünkü Çin, özellikle de Uygurların yaşadığı Xinjiang bölgesi sağlıklı bilgi almak için pek iyi bir yer değil. Ancak Çin hükümeti soykırım olup olmadığını teşhis etmeleri için Avrupalı yetkilileri defalarca çağırmışlar ve çağrıları karşılıksız kalmış. Dediğim gibi, düşünce özgürlüğünün hiç olmadığı bir ortamda doğru bilgi akışı sağlanamaz. Bu nedenle batıda dolaşan iddiaların ne kadarı doğru asla bilemeyeceğiz.

İşte bir şekilde batı dünyasının farklı ideolojik gruplarını Çin’e karşı birleştirmeyi başardılar. ABD’li muhafazakarlar komünizm düşmanlığından katılım gösterdiler. Libertaryenler düşünce özgürlüğü sevdasından, liberaller ise azınlıklara eziyet ediliyor oluşundan düşman oldular. Ancak işin sonunda kamuoyunun büyük kısmı Çin’e müdahaleye sıcak bakar hale geldi. Anti emperyalist söylemlerinden bildiğimiz Bernie Sanders bile “Çin Tayvan’a saldırırsa müdahale etmeliyiz” dedi.

Çin tehdidi sahici mi?

Tabii Uygurların batıda bu kadar umursanıyor oluşu tesadüf ya da iyi kalplilikle açıklanamaz. Batı dünyasının müdahalede çok geç kaldığı Çin’e karşı takılmaya çalışan bir yara bandından bahsediyorum. Dünya ekonomisinin büyük bir kısmını arkasına almasının yanı sıra siyasi nüfuzunu da gün geçtikçe artıran ve baskıcı ideolojisini uluslararası bağlamda norm haline getirmeye çalışan bir ülkedir Çin. Onların gözetleme ve sınırsız istihbarat çılgınlığı ile toplumlarını nasıl kontrol ettiğini gören diğer ülkeler Çin’i örnek almaya başladılar bile!

Bu tehlikelerin yanı sıra bir de askeri açıdan git gide büyüyen bir Çin Halk Ordusu var.

ABD-Çin Savaşı çıkacak mı? - Resim : 1

Pentagon tarafından kamuoyuna açılmış bu belgeye göre 2025’te olası bir Çin-ABD savaşında Çin’in askeri gücü ABD’nin üstünde olacak. Bunu tabii ki kamuoyuna korku salarak kendi bütçelerini ve nüfuzlarını arttırmak için olan bir tehdidi daha büyük gösteren ABD’li komutanlara bağlayanlar da var. Çünkü bir çok uzman ABD’nin askeri gücünün yakın zamanda kimse tarafından geçilemeyeceğini söylüyor.

Bir yandan ABD ulusal istihbarat direktörü John Ratcliffe Rusya ile bölgesel gerginliklerden çok ABD’nin asıl rakibinin Çin olduğuna vurgu yapıyor. Bunu söyleyen de sadece kendisi değil. 2 hafta önce bir podcaste konuk olan eski CIA ajanı Mike Baker Çin’in ABD’nin uzun zamandır en büyük düşmanı olduğunu ve siyasetçilerin bununla mücadele için tek yürek olmaları gerektiğinden bahsediyor.

Dünya siyasetinde havalar çok gerilecek gibi gözükse de savaş ihtimali şimdilik olası değil. Hep konuşulur ya ABD Çin savaşamayacak kadar birbirlerine bağımlılar diye. Tabii bu Çin’in agresif genişlemesinin ne boyutlara geleceği ile de alakalı. Ancak şimdilik bu kavga “vekil” güçler vasıtası ile devam edecek gibi gözüküyor.

Geçtiğimiz haftalarda ABD ve Çin Alaska’da bir araya geldiler ve bayağı kavga dövüş bir görüşme yaptılar. Gerginliğin azalacağı yakın zamanda pek beklenmiyor. Batı dünyasına yakın Asya devletleri de Çin’e karşı güçlenmeye çalışıyorlar. Güney Kore ordusunu devamlı güçlendiriyor. Hindistan sınırında Çin ile sürekli çatışma halinde. Tayvan aynı şekilde ABD ordusundan sürekli destek alıyor. Ancak bu iki devin kendileri aralarında savaşa girmesi kimsenin kazancına olmayacak kadar yıkıcı olur. Bu nedenle yakın geleceğimiz yeni bir “soğuk savaş” ile geçecek gibi gözüküyor. Başka bir yazıda görüşmek dileğiyle, iyi hafta sonları efendim.