İç karartan gündeme bakınca! İç açan başarı öykülerine ihtiyacımız var…

Bir zamanlar umutlarımız vardı. Ülkemizde ağız tadı, huzur, vefa, liyakat vardı. Şimdilerde bizden geçtim gençler bile nefes alamıyor.

18 ilde 25 kadının ölüme mi itildiğini, yüksekten mi düştüğünü öğrenemeyince! Çevresel baskıların, ailevi sorunların, geleneksel dayatmaların pek çok kadının, hele de kız çocuklarının hayatını kararttığını görünce! Çilenin coğrafyasının olmadığını, kadınların çilesinin bitmediğini ve bu gidişle de bitmeyeceğini anlayınca! 50 bin 491 muhtardan yalnızca 1122’sinin kadın olduğunu duyunca! Bildiklerimizi, duyduklarımızı, okuduklarımızı, gözlemlerimizi bir kez daha sütuna yatırmak ve göze çarpan, iç açan, umut veren örnekleri paylaşmak şart oldu…

Şimdi Şanlıurfa’dan Manisa ve Bodrum’a uzanarak moral bulalım…

Şanlıurfalı İHL öğrencisi 13 yaşındaki Merve Akpınar, beden eğitim öğretmenlerinin öncülüğünde hentbola başlamış, önceleri oyunun gerektirdiği giyimden dolayı eleştirilmiş; “Sen kızsın, şort giyemezsin, erkeklerin yanında oynayamazsın” denilerek dışlanmış. O da; “Hayır, neden oynamayayım?” Diyerek kendine söz vermiş, yoluna devam etmiş. Şimdilerde; “Köyümdeki kız çocuklarının kaderini değiştireceğim, hem çalışacağım, hem mesleğimi yapacağım, böylece önyargıları yıkacağım, aileme, kendime, ülkeme layık bir sporcu olacağım” diyor…

İkinci örnek Manisa’dan! Gelenekle gelecek arasında sıkışıp kalan, babasının “okuyamazsın!” dayatmasına rağmen gizlice okuyan ve bir başarı öyküsüne imza atan Manisalı Sultan Çetinkaya Tahtacı! Babasının tüm engellemelerine rağmen gizlice 17 yaşında ortaokulu, 23 yaşında açıktan liseyi tamamlayıp, üniversiteyi bitirip yüksek lisanstan sonra da Sorbonne’de doktora yapıyor. Son olarak aynı kaderi paylaşan hemcinslerine örnek olması adına; “Okulsuz Köyden Sorbonne’a Bir Başarı Hikâyesi” adlı kitabı kaleme alarak diyor ki; “Kitabımla kör kuyulara düşmüş bir köylü kızının ışığa tırmanışının çabasını anlattım!” Kararlılığı, çabası, başarısıyla umut olan Sultan’la bir zamanlar “okuyamazsın!” dediği babası şimdilerde gurur duyuyor…

Yüz güldüren diğer haber Bodrum’dan! 20 kadın yelkenciden oluşan topluluk adına açıklama yapan kaptan Neşe Hasipek diyor ki; “Cumhuriyetimizin 100. Yılı nedeniyle Bodrum’dan Kıbrıs’a doğru yola çıktık. 20 gün sürecek yolculuğumuzu 30 Ağustos’ta Girne Limanında da tamamlayacağız. Zafer Bayramımızı Girne’de kutlayacağız. Türk kadının başarısını, yeteneğini, gücünü ve Atatürk’ün izinde olduğunu barış ve dostluk adına yelkenlerimizi açarak tüm dünyaya ilan edeceğiz. Büyük önderle özgür olduk, bunu göstereceğiz.”

Bu üç örnekten sonra eskilere gitmek zamanıdır…

Erken Cumhuriyet döneminin ulaşılmaz ve aşılmaz Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, Köy Enstitülerinin kuruluş evresinde diyor ki; “Türk vatanının dağlarında, bayırlarında, kırlarında, hatta en ücra yerlerinde kendi kendine açıp solan çiçek bırakmayacağız.”

Kendi kendine açıp solmaya bırakılmaması gereken çiçekler kimlerdir? O çiçekler köylülerdir, köy çocuklarıdır, bir eğitim devrimi olan Köy Enstitüleri’yle yüzü gülen, kaderi değişen, köylü hemşerilerinin kaderlerini değiştiren gençlerdir.

Aydınlanma düşmanlarınca kapısına kilit vurulan bu kurumlar yaşasaydı Merve’lerin, Sultan’ların, Neşe’lerin sayısı artarak çoğalırdı.

Son 12 yılda yaralama, hırsızlık, uyuşturucu gibi suçlar yüzünden yüzde 148 artan çocuk suçlular olmazdı. O çocuklar doğru politikalarla eğitilir, okullara yöneltilir, hanelerindeki yoksulluğu ortadan kaldıracak önlemler alınır, yoksulluk azaltılır, ülkemiz bir de bu sorunla yüzleşmezdi.

Özetle! Bir zamanlar umutlarımız vardı. Ülkemizde ağız tadı, huzur, vefa, liyakat vardı. Şimdilerde bizden geçtim gençler bile nefes alamıyor.

Bu iklimi yaratanlar mutlu mu? Mutluysa sorun yok demektir…