Aklımızın Ermediği İşler Öyle mi?

Geçen yazımda da altını çizmiştim, yine KADIN’la devam ediyoruz, çünkü başlık bu olunca elimizden gelse de içimizden gelmeyen ancak yazılması gereken o kadar çok konu var ki!

A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

Bu satırların yazarı kim bilir kaçıncı kez aynı konuyu işliyor, bunca sorunu yazarken de klavye ona çok ağır geliyor, ama hiçbir şey değişmiyor. Çünkü kilit sorunlar, yanıtsız sorular, yanlı ve yanlış saptamalar koltuk savaşlarının gölgesinde havada asılı kalıyor…

27 Mart 1994. Ağustos 2025. CB 31 yıldır siyaset sahnesinde. 600 vekille başlayan mecliste 593 vekil var. 118’İ KADIN. Ülkemiz kadın vekil sıralamasında 185 ülke arasında 126. sırada yer alırken, bakanlık sıralamasında 189 ülke arasında 173. sırada bulunuyor. Siyasette eşitlik sağlanması için kaç yıl gerekir bilen var mı? Ben bilmiyorum.

Ülkemizin yarısı kadın, meclisin yüzde 19’u kadın! TBMM’deki 593 vekilin 118’i kadın. Neden? Hani eşittik! Hani temsilde eşitlik vardı! Ülkenin yarısını oluşturan kadınlar mecliste yüzde 19 olarak temsil edilip, bizden çok sonra bu hakkı elde eden ülkelerde temsil oranı yüzde 40-50 ise! Aradan geçen bunca yılda siyasetin hiçbir kademesinde kadınlar eşit temsile ulaşamadıysa! Bu bir yok sayma değil midir?

Hiçbir kadın vekil çıkarmamış 17 ilimiz varsa! Adıyaman, Ardahan, Artvin, Bayburt, Burdur, Erzincan, Gümüşhane, Karabük, Karaman, Kilis, Kırklareli, Kırşehir, Niğde, Rize, Sinop, Yozgat bu listeye dahilse! Bu sonuç ve gelinen yer cumhuriyeti kuranların, yaşatanların, yaşayanların, ona emek verenlerin çok üzüldüğü bir gerçeklik değil midir?

Hani “gitmesek de gelmesek de o köy bizim köyümüzdür!” sözü var ya! Yok, öyle şey, gitmeden, dokunmadan, emek vermeden, sahip çıkmadan o köy bizim olmuyor, olamıyor. Tıpkı kadınların eşit sayılamadığı gibi…

Bunca kadın öldürülüyor, ya da şüpheli şekilde ölü bulunuyor, öldürenler eş, oğul, akraba, sevgili, tanıdık çıkıyor! Bu şu demek midir? Kadınları öldürebilirsiniz, çünkü devlet ve yasalar kapı gibi arkanızda duruyor. “Takım elbise giyin, “pişmanım!” deyip yere bakın, “hep dövüyordum, bu sefer öldü!” diyerek üzüntünüzü belirtin. Gerisi kolay, kısa sürede serbestsiniz…

Nedense kadın cinayetlerinde boşanma arifesinde karısını öldüren kocalar başı çekerken, çocuklarının gözü önünde annelerini bıçaklayan babalar, barışmalarını istemeyen kayınpeder ya da kayınvalidesini bıçaklayan damatlar son yılların modası oldu.

Kulağımızda, dilimizde, gözümüzde ve beynimizde iz bırakanlar…

Aslında bizim ülkemizde küçük dayaklarla, küçük tehditlerle, birkaç fiskeyle, kadınlar karakola başvurmaz, batılı hemcinslerimizin aksine sabrederek, “geçer, pişman olur, düzelir” diye beklerler. Ancak bıçak kemiğe dayandığında kolluk kuvvetlerine gidip, devletin kapısını çalıp “beni koru!” derler. Bu artık ölüm çığlığı ve imdat işaretidir. Ama karşılığı hep şu olur; “kocandır döver de sever de, sinirleri bozulmuştur, geçer, aile kutsaldır, evine git, kadın kısmının dilekçesi mi olur?” Kısaca sürekli haklı çıkan erkektir, bazen aileler, çoğu zaman da onu koruyan yasalardır. Kadınlar mı ölmüş ne olmuş yani? Kader ve fıtratta varsa ölünür. Anneymiş, kardeşmiş, evlatmış, eşmiş, geçiniz. Kadınlar ölebilir. Nokta…

Bu arada ilahiyat profesörü yazdığı kitapta; “1 erkeğin 4 eşi olabilir. Çocuklar büluğ çağında evlenebilir. Kadınlara şefkat tokadı atılabilir. Kadının çocuğu olmazsa neslin devamı için erkekler birinci eşini boşamadan ikinci evlilik yapabilir.” diyorsa! Kadın kısmının işi zordur! Oysa yıllar önce İzmir İktisat Kongresinde kadınların yaşamın her alanında eşit ve adil yer aldığı bir yol haritası belirlenmiş, Türk kadınının cumhuriyetin lokomotifi olduğu söylenmişti. O gün kayıt altına alınanlar unutulmasaydı; Bugün “kadın çalışmasın, evde otursun, en az üç çocuk doğurup erkeğine hizmet etsin, ekonomik gücü ve söz hakkı olmasın” denilmezdi. Bunun adı kadına uygulanan ekonomik şiddet değil midir?

Teşekkür notu: Yazının sonunda kadın sorunlarına duyarlı olan, etkinlikleri gerçekleştiren, katkıda bulunan, omuz veren, el uzatan, geleneksel kadın rollerine karşı çıkan herkese ağız ve gönül dolusu teşekkür ederken Oscar Wilde’ın bir sözünü hatırlayalım; “Herkes sevdiğini bir şekilde öldürür. Kimi bir sözle, kimi susarak, kimi bakışla, en cesuru da kılıçla öldürür!” Yazar bizi mi kasdetmiş ne?

Rica notu: Baylar! Lütfen öldürmeyin, yaşatın. Hesabı tutulan da, hesap sorulan da biz olmayalım. Biz sizden arada sırada da olsa takdirname beklerken siz önümüze dur durak bilmeden tasdikname koyuyorsunuz.

Hatırlatma notu: İdil Biret’in babası İdil’de kaymakamken doğan kızına İdil adını veriyor. Bugün ülkemizi dünya sahnelerinde başarıyla temsil eden piyanistimizin babasının vefası az şey mi?

Kutlama notu: Kadir Has Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sondan Durukanoğlu Feyiz diyor ki; “Trabzon Of’a bağlı Kılavuz köyünde doğdum 10 kardeştik. Tarlada çay toplayıp, inekleri sağıp, sırtımda 45 kilo yük taşıyıp 8 kız, 2 erkek hepimiz üniversite bitirdik. Ortaokul mezunu olan babamız, okuma yazma bilmeyen annemizle gerçekleşti tüm bunlar. Atatürk’ün 96 yıl önce çıkardığı yasayla ABD’de burslu master ve doktora yaptım, fizik profesörü oldum, benim okumam için eşim bulaşık yıkadı, şimdi rektörüm. Tüm bu başarımı Büyük Atatürk’e borçluyum. Gençler Atatürk devrimlerine olan inancınızı asla kaybetmeyin!”

Bu yazı da böyle bitsin: Kısaca ödün vermemek için kendimizi geliştirip, ekonomik özgürlüğümüzü kazanıp, cumhuriyet bilincimize toz kondurmayıp, tutarlılık ekseninde buluşmak zorundayız. Bilgi açlığımızı gidermek için okumak, araştırmak, dinlemek zorundayız. Bazen bir anne baba sıcaklığı, bazen bir öğretmen sabrıyla çevremizle iletişim kurmak, önümüzde ufuk açan, çığır açan bilgeleri izlemek, öncüleri öğrenmek zorundayız. Bazen öğretmen, bazen danışman, bazen anne-abla gibi sabırla ilerleyerek moral değerleri kazanmak ve aşılamak zorundayız. Çünkü ufkun ötesini görmek ve göstermek için başka yolumuz ve çaremiz yok.

Etiketler
Kadın Cumhuriyet