Bu ne yaman çelişki!

Ülkeden yıllar önce yaban ellere çalışmaya gidenlerden birinin; “Sağlıklı geldik, tabutta döndük, dikey geldik, yatay döndük!” şeklindeki sözlerini duyunca! Elden, dilden, kalemden başka şey dökülmüyor.

Uluslararası Hukukun Üstünlüğü Endeksinde 140 ülke içinde 116.sıradayız. Basın özgürlüğünde 180 ülke içinde 165.sıradayız. Bu yılın ilk 11 ayında 1172 işçi alınamayan güvenlik önlemleri nedeniyle hayatını kaybetti. 11 milyona yakın kişi yardıma muhtaç yaşıyor. Ekonomik krize, derin yoksullaşmaya, işsizliğe sizleri sayılara boğmamak için daha fazla girmiyorum! Ancak TÜİK’e göre azalıp 2.9 milyonu bulsa da! Resmi işsiz sayısının 8.1 milyona ulaştığına giriyorum…

Hani “gitmesek de gelmesek de o köy bizim köyümüzdür!” var ya! Yok, öyle şey, gitmeden, dokunmadan, emek vermeden, sahip çıkmadan, sorunlara eğilmeden, çare üretmeden o köy de, o köylü de bizim olmuyor, olamıyor.

Gelelim nedenlere ve çare olamayanlara!

Net ve açık bir tutum göstermeyenlere, sık sık yalpalayanlara tanık olduğumuz günümüz yönetim anlayışında yetkili kurumların, yetkili kişilerin neyi ne kadar yaptıkları ortada iken! İnsan yaşamını tehdit eden, insanlık onurunu yerle bir eden olaylar karşısında dünya büyüklerinin ne düşündüğü açık ve netken! Üzerine düşenleri yapanların başına gelenler ve gelecek olanlar görünen köy iken!

Sıkışmış dünyalarında nefes almaya çalışanların öyküsü! Hüzünlü geçmiş, gergin her gün, kaygılı gelecekle boğuşan her yaştan, her birikimden, her düşünceden insanların dünden yarınlara kurdukları köprüler! Yaşadıklarını anlatmaya çalışanların yarattığı havayı anlatmanın zorluğu! Hele de yasaların koruyucu kalkanına güvenenlerin elinde bıçak, cebinde silahla sokakları doldurması! Daha sıkı önlemleri, daha etkin yasaları gerektirmez mi?

Genele bakınca! Benzetmek gibi olsun veya olmasın!

Savaşlarla, iç savaşlarla, kaçıp giden göçüp giden insanlar, şehirlere yığılmalar, nüfus patlaması, kentlerin yaşanamaz hale gelmesi, iklim krizi, giderek azalan özgürlükler, ekonomik yolsuzluklar, siyasi, kültürel, sosyolojik sorunlar, doğaya, hayvanlara, canlılara dayatılanlar dünyayı giderek daha da yaşanamaz hale getirmiyor mu? Hal böyle iken yönetim kadrosunda oturan zevatın elini taşın altına daha sık koyması gerekmiyor mu?

Yine savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğunu, insan yaşamını tehdit eden, insanlık onurunu yerle bir eden olaylar bütünü olduğunu herkesten daha iyi bilmeleri gerekmiyor mu? Hele de oynamadan, büyümeden, okumadan ölen Gazze’li çocukları görünce!

Resmi Gazetede yayınlanan anlaşmaya göre ülkemizden Somali’ye 30 milyon dolar daha yardım yapılacak. Zaten CB 2022’de Somali’ye son on yılda 1 milyar dolar yardım yapıldığını açıklamıştı. Demek ki şanımızı yürütmeye her şartta devam edeceğiz…

Gelelim bilgi çağında, destan yazan yönetim döneminde cömert ve şanlı ülkemizin somut sorunlarına!

Türkiye’de kadın, çocuk ve genç olmak zor ve zorlaşıyor! Gençler yaşamlarından memnun değiller, üniversitelilerin barınma, geçinme, beslenme sorunu var, çocuklar erken büyümüş çocuklar olarak kendilerini kırsalda okulsuz, kentlerde güvensiz ve dışlanmış hissediyor. MEB’de 21 yılda 9 bakan değişmiş. Sağlıkta alarm var. Kadın cinayetleri manşetlerden inmiyor.

Yurttaşın banka borcu 2.5 trilyon, çiftçinin borcu 551 milyar lira, İstanbul’da yaşamanın maliyeti 47 bin 500 TL olmuş. TÜİK ince eleyip sık dokuyarak yıllık enflasyon yüzde 61.98 diye açıklarken, İTO yüzde 74 olarak, ENAG yüzde 129 olarak açıklamış. Hangisi gerçek diye şaşırıp kalanlar da dostlukları, ikramları, buluşmaları askıya almış.

Tüm bunların sonunda ne mi olmuş? Alışkanlıklarımızdan, beklentilerimizden, hedeflerimizden vaz geçeli çok olmuş. Eskiden birbirine “bir ara buluşalım, dışarda bir yemek yesek, yok canım siz bize buyurun!” diyenler artık tarih olmaya başlamış.

Öğretmenden öğrenciye, kadından erkeğe, gençten yaşlıya, emekliden çalışana herkesin ortak paydası bugünlerde; “Yorgunluk, uykusuzluk, isteksizlik, stres, huzursuzluk, mutsuzluk, umutsuzluk!” olmuş, hani daha ne kaldı, ya da daha ne olsun gibisinden. Bu arada ilham veren var mı, önümüze hedef koyan var mı, umut olan var mı? Pardon…

Anlatılanlar, altı çizilenler pek iç açıcı değil, bilakis karamsar. Ama! Büyük Atatürk’ün kendini emanet edecek kadar güvendiği Türk hekimlerinin başına gelenlere bakınca! Hekim nasıl mutlu olsun diye düşününce! Ülkeden yıllar önce yaban ellere çalışmaya gidenlerden birinin; “Sağlıklı geldik, tabutta döndük, dikey geldik, yatay döndük!” şeklindeki sözlerini duyunca! Elden, dilden, kalemden başka şey dökülmüyor.

Noktayı Ferit Edgü ve Muallim Naci koysun; Edgü diyor ki; “Unutmayın! Cahil ölür, cehalet ölmez!” tamam unutmuyoruz, ama unutan çok. Aslında aklımızın ermediği şeylere şaşma ve şaşırmayı unutalı, yanıt ve yaptırım beklemeyeli çok oldu ama Muallim Naci bu sözüyle bizi rahatlatıyor? “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.” Genç okurlar için açıklarsak; (İnsan belleğinin eksikliği unutkan olmasıdır.)