Uzun süredir kaynayan, kaynatılan kazanlara rağmen değişmeyenler…

İktidarın adamı ve adayı olanlar ne der bilemeyiz ama! “Ben ekonomistim!” diyen; “Ekonominin evelallah kitabını yazdık, yazmaya da devam ediyoruz!” diyen CB’na rağmen 2022 bütçesinde memurun, dar gelirlinin, esnafın, çiftçinin, emeklinin, işçinin payına yine ve yeniden vergi, zam, açlık, yoksulluk, sefalet düştü...

Ailesinin ekonomik durumu hakkında endişeli olan gençlerin oranı yüzde 83!

Umudunu yurtdışına bağlayan, daha iyi bir yaşam için göç etmeyi göze alan gençlerin oranı yüzde 61!

654 bin çiftçinin tarımdan kopması sonucu buğday ithalatında Çin’i bile geçerek dünya lideri olmamızın yanı sıra artık iki dünya liderliğine sahip oluşumuzun yarattığı dillere destan sevinç…

Bir dönemlerin yol ve dava arkadaşı, bakanı, vekili Ali Babacan’ını katıldığı bir TV programında; “Nobelli 10 iktisatçı gelse bile Erdoğan gitmeden ekonomi düzelmez. Onlar apayrı bir hayal dünyasındalar iktidarın ve Erdoğan’ın tutumunda tutarlılık aramayın. Şu anda Türkiye’de siyasal şiddet var. O gün işine öyle geliyordu, bugün işine böyle geliyor.” Şeklindeki sözleri…

İşi elinden alınan, özgürlüğü çalınan, ailesinden ve sevdiklerinden ayrı kalanların insanı yakıp geçen, delip geçen, oyup geçen sorunları…

CB’nın; “Doğalgazı çıkarıp halka müjde vereceğiz, biraz daha sabır!” açıklaması…

Kimimiz ekonomik güçlükleri, TL’nin mum gibi erimesini, dış borcun 450 milyar doları bulmasını, OECD ülkeleri arasında gelir dağlımı eşitsizliğinde ilk beş içinde olmamızı dert edinirken! Bir kısmımızın tarım ürünlerinde ithalatçı durumuna düşmemizi, hayat pahalılığını, işsizliği, yüksek enflasyonu, hukukun ve yargının tarafsız olmayışını, bilimsel özgürlüğün olmayışını, eğitimin yetersizliğini konu bile yapmaması! Pek çoğumuzun aklımızla ve zekâmızla alay edilmesine dayanamayışımız…

Mansur Yavaş Başkan’ın açıklamalarına göre; Ankara’da sosyal yardım alan aile sayısının 220 bine dayanması! Dar gelirliye bedava et ve çiftçiye bedava mazot verilmesi müjdesi! Belediyenin misafiri olarak barınan, sabah kahvaltısı akşam yemeği verilen, konserlere, tiyatrolara götürülen üniversiteli sayısının 3 bini aşması! Bu arada Ankara metrosu yapımı için henüz bakanlıklardan onay çıkmaması…

Yönetimin; Koşulları zorlaştırarak, sorunları baskılayarak geniş halk kesimlerini emekçileri, emeklileri, öğrencileri, işçileri, memurları, ücretlileri, dar gelirlileri, yoksulları, çiftçileri, köylüleri yok sayarak yarattığı gergin ortam…

Şatafat, kibir, şaşaaya rağmen hüsranla biten yurtdışı gezileri! Bunu bilen Biden’in her türlü lobiye rağmen randevu işini yokuşa sürmesi! Atayan ve azleden güce sahip İçişleri Bakanı’nın; “Çadır devleti değiliz, haddini biliniz!” şeklindeki açıklaması…

Hiç hız kesmeyen kadın cinayetleri! Giderek gücünü artıran TÜGVA’ya özgü haberler! Göz gözü görmeyen, toz duman içindeki sahne-i siyasette karşılıksız kalan dikenli konular…

Bu arada emek ucuz, ekmek pahalı imiş, ülkemiz içine düştüğü daha doğrusu düşürüldüğü ekonomik krizden ötürü durmadan acı ilaç içecekmiş. Saygınlık, güven, itibar yitirmenin maliyeti ağır olacakmış. Ne gam! Hayal âleminde yaşarken sınır tanımayanlar, yine bir rüzgâr estirir olur biter…

Şimdi 10 puanlık uzman sorusu olarak aklımıza gelmez mi? Saygı, güven, hoşgörü, hakkaniyet, tarafsızlık, yerli ve milli duruş bu uygulamaların neresinde? Yönetim erbabı bazı şeyleri açıklarken, abartılı ifadelerle yaptıklarını savunurken, her şeyi biz yaptık diye söylenirken gelir dağılımındaki uçurum net ve ortada ise tek bir yol var cumhuriyetçi bir duruş ve kararlılık! Sizce?

Özetle! Çanlar kendiliğinden çalıyor ve biz duymuyorsak sonuçlarına katlanacağız demektir. Bize cumhuriyetin açtığı kapıları, biz de yeni kuşaklara açarsak, onlar da kat ettiğimiz yolu aşacak demektir. Ne dersiniz?