Şerefsizler karşısında yenilmemek ve Halil Ergün

Şerefli insanlar arasında şerefsizleri onurlandırmak, baş tacı etmek gibi önemli bir yanlışa düşenler daima olmuştur, insanlık tarihi bu olmaz mı. 'Yanlış'...

Şerefli insanlar arasında şerefsizleri onurlandırmak, baş tacı etmek gibi önemli bir yanlışa düşenler daima olmuştur, insanlık tarihi bu olmaz mı.

'Yanlış' diyorum bilmeden yaptıklarını varsayarak, aksi halde zaten kendileri de şerefsiz demektir. Öyle ya hangi, haysiyetli insan türlü rezilliğe bulaşmış bir kişiyi meth eder, adammış gibi yutturmaya kalkar ki, hele medyada.

Şerefli insanlar şerefsizlere güvenip akılları sıra güç birliği yaptıkları zaman bu dayanışmanın insanlığa ve kendilerine vereceği zararı düşünemiyorlar mı bilemem. Ateşle oynuyorlar.

Çünkü çok tehlikeli ve güvenilmez oluyor ‘şerefsizler’.

Kendi hayatınızdan bir düşünün size düşmanlık eden, gözü kazandığınızda , başarınıza tahammül edemeyen, yüzünüze gülen arkanızdan kötülük eden , iftiralar atan, yaptığınız iyilikleri unutan utanma duygusunu askıya almış fırsatçı reziller ne yazık ki hep ‘dost’lar arasından çıkar.

Bu konuyu gözümün bebeği entelektüel Halil Ergün ile tartışmak isterdim, müzakereci ama intikam değil uzlaşma arayan , üzmemek için kendini üzmeyi göze alan bir adamdır.

Şerefsizler üzerinden, araştırmadan, bilerek bilmeyerek portreler sunmak, olmayan tarih yazmak gazetecilik, ahlak dersi vermek bir gazeteci için ise aynı dar çemberden çıkamamak kendisi için ciddi bir başka tehlike.

Bunları vaz geçilmez kılmak , gündemde tutmak, ahlaksız çıkarcı hesaplarını sürdürsünler diye adammış gibi pazarlayan güçlerin aleti olmaktır, Allah korusun işbirlikçilik iyi bir şey değil.

Onun için genç gazeteciler karşılarına oturmaya dünden razı ‘Ünlü VİP’lerin rüzgarına kapılıp kendilerini güçlü zannedip bu yutturmacalardan ders vermeye kalkarlarsa bir gün kendileri çarpılaki doğrula olurlar , gerçekler mutlaka bir gün ortaya çıkar .

Demokrasi , laiklik, din adına ne derseniz deyin kurulan menfaat düzenekleri bu gibilerin ‘fikir’leri ile kendine entelektüel kılıf aradı yıllarca.

Bu kılıf tüccarları bu yolla epey ün, servet yaptılar.

Cehaletle bu bakıma mücadele şart.

Yine bu kılıflar üzerinden güya karşıt fikir çatişmaları diye sunulan televizyon programlarında en nazik konularda bilmişlik taslayan dünyayı okuma iddiasında ama anadili dışında kelime bilmeyenler, ama dünyayı takip iddiasında olanlar en bilmişleriydi, iltimas pervasızı oldular, kitaptan, filme, diziye, belgesele her alanda vaz geçilmez oldular ama ne yazık ki sürekli kılınan performanslarıyla başarı oranlari ters oldu bir işi doğru yaptıkları görülmemiş.

Peki neden Şerefli insanlar, Şerefsizler için çalıştı ? Niye böyle yaptılar?

Çünkü aslında fikirlerin kabul edilmesi en berbat olanının bile, insana her zaman saçma görünmeyebilir, akıl isterse bir kulp bulur ucundan tutmak için, hatta akıllı eğitimli insanlar bunu daha kolay yaparlar ve bu şerefsizlerin kıçına takılırlar nitekim öyle oldu.

Hep akıllarıydı dinledikleri, kalpleri değil.

Ve akılları neredeydi, parada, keyfini bozmamakta ve gerisi ortada.

Peki neden?

Çünkü zararlı şerefsizlerin ağzılarında kendilerini özel , önemli yapan bir şeyler buldular, aldılar, verdiler, egoları okşandı, sanki ihtiyaçları varmış gibi tenezzül ettiler şerefsizlerle karşılıklı oturmaya.

Yoksulluğu göze alamadılar, yanlızlığı da, ve sadece hakka sığınmayı, hepsi insanidir anlaşılabilir bir durum.

Kimileri de bu menfaat dayanışmasından nemalanmak istedi , her ne haltsa bu durumu asla ‘İdealizm’ ve ‘Yanılmış İdealist İnsan’ larla karıştırmamak lazım.

İdealist insanlara haksızlık etmek bu şerefsizlere hak etmediklerini vermekten daha kötü.

‘Yetmez Ama Evet’ mesela böyle bir rıza sonucudur ve arızadır, keşke tevili olsa ama yok, bir aydın talihsizliğidir, ‘yanılmışız arkadaş ‘ büyük laftır , zaten Kemal Tahir’e aittir. Yanılmış Şerefli insanlarda baş tacıdır Kemal Tahir gibi.

Çok bilmiş eda ile, gazetecilik dahil her şeyi bilir bilmez sorgulayan bir nesil türedi.

Şimdilerde bir de kendi mağdurlarını yaratmaya uğraşıyorlar, yıllarca her istediğini elde etmiş ne işsiz kalmış, ne ambargo yemiş, ne hapse tıkılmış, ne yok sayılmış ama ‘ mağdur ‘ bula bula buldukları.

Her şeyde olduğu gibi mağduriyette de gözleri var, onuda istiyorlar bunların isteklerine kimse yetişemez, iyi durumdakileri kötü durumdakilerin kıskanmasını anlarım ama iyi durumdakilerin kötü durumda mağduriyet yaşayanları kıskanmasının izahı psikopatik bir durum.

İşi gücü bırakıp Hürriyet gazetesinden Cansu Çamlbelin nasıl ayağının kaydırdığını yazan ROK günah çıkarma kulübesi önünde gibiydi, bu yazıyla birlikte köşelerden Çamlıbel üzerinden ders üzerine ders verenler oldu.

Cansu Çamlıbe işsiz mi kaldı, yoo kalibresi olan bir kadın işsiz filan kalmış durumu yok , kimsenin korumasına hiç ihtiyacı yok , böyle yaklaşanlar içerideki gazetecilerden utanın , düşünün naylon mağdur yaratırken ayıptır.

Ve Aya Sofya, gerçek bir mağdur.

Ak Partinin Endülüste iftar açan Sibel Eraslan’ı Aya Sofya için edebi bir metin kaleme almış, her zaman kalemi güçlü olmuştur, lakin metaforlar biraz tuhaf gibi geldi isteneni yapayım derken bu sefer sanki düşmemiş;

Hele seccadesini kapıp gelenlere ‘Mehlika Sultan’a Aşık 7 Genç ‘ demesi , tunçtan iradeleri olması, birbiri ardına dizilmiş güzel ama alakasız sözler!

Aya Sofya’nın bahçesinde gezinen şehitler, niye egzinirler ki , Alperenler öyle ya kubbelerden gülümseyen melekler , o hengamede Hz. Hızır’ın köpeği Kıtmir’i araması sonra Peygamber Efendimizi sanki oradaymış gibi ‘ağırbaşlı’ haliyle tasvir etmesi inanılır metaforlar değil, Vodvil gibi ve bütün bunlar ne olursa olsun sonuçta Müslüman’ların Cumayı kıldığı bir Ortodoks Kilisesinde oluyor, bu da en tuhafı . Bir Peygamberi ‘Ağırbaşlı’ diye nitelemek ise ister istemez insanı Peygamberlerin yılışık , ciddiyetsiz, hafifmeşrep, Laubali olanları hangileriydi ve Sibel’in hayalinde Aya Sofya’ya davet edilmemişler miydi diye sordurtuyor.

Zaten bir kilise bunca camiden daha fazla ilham kaynağı olduysa Müslümanlara

Yeterince sorun yok mu, eli kılıçlı Başkanın söyledikleri de ipe sapa gelir gibi değil , bize bu ülkeyi kazandıran Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının vakıf laneti neden üzerlerine olsun ki , Aya Sofya’yı alıp AVM filan mı yaptılar , yoo , elde kılıç mimberde bir adam lanet okuyor, Hz. Yahya köpeği Kıtmir’i arıyor , Bu arada ‘ Abdülhamid Han’ COVİD filan iplemeyen , dizilerin bitmeyen özlemi sıcak bir mahallenin şekercisinde çocukların ellerini kavanoza daldırtıyor, özlü sözler eşliğinde hemde, Bravo Vakıf Bank , çok güzel düşünmüşsünüz gelen gideni aratıyor.

Birde Cumhuriyetten bir şahsiyet bulun yahu!

Bakalım bankanın laneti seneye hangi padişahı oynayana olacak , Ertuğrul Bey ve Abdülhamid tamam

Cânım Süleymaniye’nin Müslümanlara Aya Sofya kadar heyecan yaratmaması ise entelektüel bir tartışma konusu ama Veyis Bey belki ilahiyatçılara sorar,

Belki tartışılır, çek bir afazi içinde evangelizm de olsun.

Bu Ülkenin Bütün Şerefli İnsanları Kayda Geçsin , Şerefsizler Karşısında Asla Yenilmemeliyiz, Saygıyla Efendim .

Etiketler
Halil Ergün