Aman bir üniversite bitirelim de varsın apartman dairesi olsun

Ben dindar nesil yetiştirmeye kafayı takmış bir muktedir olsam her şeyden önce sahici olurdum. Çünkü inandırıcı her durumda inandırıcı olmak gerekmez mi? Bu yapılanlar sadece görkeme, skora ve bir bilim hayaletinden intikama dönük şeyler gibi.

"Okul sisteminin yalnızca itaatkâr olmayı değil, can sıkıntısına katlanmayı, oturup saate bakmayı ve sınıftan kaçmamayı da öğrettiğini fark ettim. Bu, tam olarak bir kapitalist şirkette çalışırken sahip olmanız gereken bir beceri."

Noam Chomsky

Okul, ikame edecek bir şey bulunamadığı için varlığını sürdürebilen akıldışı bir kurum. Düşünsenize; tek ortak özellikleri aynı yaşta olmaları olan 30 insan yavrusuna birisi bir şey anlatıyor. Hergün saatlerce, günlerce. Öğrenmenin en verimli yolu olmadığı muhakkak.

ÜNİVERSİTE KOKLAMAK

Üniversite bunu düzeltmek için mükemmel bir ortam. Genç insanlar, kıpır kıpır kampüsler… Öğrenci tarafından seçilmiş üniversiteler, seçilmiş bölümler, hatta seçilmiş dersler. Bahar şenlikleri, çeşit çeşit öğrenci kulüpleri, sempozyumlar, paneller, aşklar, partiler. Sunulan hayata rıza göstermemeyi öğrenmeler, işgaller, direnişler. Medeniyet abidesi.

Kimse üniversiteden mahrum olmamalı bence. İyi bir üniversitede okuldan fazlası var. Bakın bitirmese bile herkes iyi bir üniversite koklamalı. Ben 4 tanesini kokladım oradan biliyorum.

TÜRKİYE’NİN İNSAN HAYATI

Ama Türkiye’de insan hayatı normal seyretmediği için üniversite hayatı da normal seyretmez. Şunu demek istiyorum. Türkiye’de yapılan şeyler genellikle içeriğinden bağımsız yapılır. Mesela iş ararken işin mahiyetine pek bakılmaz. “Sigortalı bir iş” aranır. Sonra o işe dokuz kollu ahtapot gibi yapışılır. İşin mahiyeti düşünülür elbette ama pek az düşünülür. Daha çok yükselme şansı, atılma riski filan gibi hesaplar yapılır. Yapışmaya uygun olsun diye “devlette iş” makbuldür.

Neden bu ülke bu kadar muhafazakar sanıyorsunuz? Bu ülkede yapışmak esastır. Muhafaza etmek için yaşar insan. Hep bir tedirginlik. Bizi kıskanan Alman ne bilsin bunu?

İngilizce, bilgisayar anlamsızca öğrenilmeye çalışılır. Kurslar, kurslar. Kimse düzgün öğrenemez. Kimse niye öğrenmeye debelendiğini düşünmez bile. Bunları bilirse her şeyi daha kolay yapacağına inanmıştır bir kere.

Emekli olmak en büyük hedeftir. En saçması da budur. Daha önce de iki üç defa yazdığım gibi araştırmalara göre Türkiye’de en büyük çalışan rüyası emekliliktir. Ama emekli olduktan sonra ne yapacağını bilmez. Hayaller sardunya yetiştirmek ve kahveye gidip gelmek düzeyindedir.

TÜRKİYE’NİN ÜNİVERSİTEYLE İMTİHANI

Üniversite de o hesap. Önemlidir. Ama bir fetiş olarak önemlidir. Hayatını güvenceye almak için önemlidir. Askere geç gitmek için önemlidir. Daha iyi bir evlilik yapmak için önemlidir. İyi bir işe girmek için önemlidir. (İyi, yani sigortalı ve yapışmaya uygun.)

Ne okunacağı da buna göre seçilir. Birey, “şu sıra revaçta” bölümleri puan sırasına göre dizer ve kazanmaya çalışır. Ben matematikçi olmak için Hacettepe Matematik’e girmiştim. Ve bu fikrim çok ilginç bulunmuştu bölümde. Çünkü adı Fen Fakültesi olan bir “bilim yuvasında” matematikçi olmak istemiyordu kimse. Hocalar bile benim matematikçi olma isteğimi tebessümle karşılamışlardı. Öğrenciler ya hasbelkader düşmüşlerdi ya da bir iki eğitim dersi daha alıp öğretmen olup “yırtacaklardı”. En olmadı özel ders verirlerdi. Ben de bıraktım. Sonra ben de herkes gibi girmeye başladım. Mesela hemen sonra ODTÜ’ye girerken “olmadı İngilizce öğrenirim, askerden kaçarım” filan gibi fikirler sahibiydim.

ÖNCE OKUL SONRA BÖLÜM KURALI

Eğitimcilerin dilinde tüy bitiyor. Ben de hem öyle yaptım, kendimi bildim bileli de öyle derim: Bölüm seçmeyin. Önce üniversite seçin. Ve evet. Yukarıda tarif ettiğim aslında okumakla ilgisiz sebeplerle üniversite okuyacaksanız da tek derdiniz bir an önce hayata atılmaksa da önce üniversite seçin. Amacınız hava atmaksa da daha makbul bir evlilik yapmaksa da önce üniversite seçin. Kendinize kötülük etmeyin. İyi bir üniversitede istemediğiniz bir bölüm kötü bir üniversitede istediğiniz bölümden kat kat iyidir. Çünkü kötü bir üniversite sizden götürür, getirmez. İnşaat mühedisi olursunuz diplomanızı kiralarsınız sonra.

Böyle bir kötü yola tevessül edeceğinize o kadar para harcamayın okuyacağım diye. En güzel yıllarınızı saçma sapan yapay ortamlarda hırpalamayın. O parayla açın bir kuruyemişçi dükkanı. Oh arada tavla oynarsınız; gelen giden sosyallik filan. Para da kazanırsınız. Kötü üniversite hangi bölümü bitirirseniz bitirin size bunların hiçbirini sağlayamaz. Bir de kendinizi hakikaten mimar mühendis filan zanneder hedef büyütürsünüz, tatmin olma eşiğiniz yükselir. İyice saçma bir hayatınız olur.

HANTAL ÜNİVERSİTE DİNAMİK SEKTÖRE KARŞI

Bu genel geçer bilgiler son 10 yılda daha doğru hale geldi. Bölümlerin çoğunun verdiği mesleki eğitimler ilişkin sektörün kaçınılmaz olarak gerisinde kaldı. Sektör çok hızlı gelişiyor, değişiyor. Üniversite ise yapısı gereği hantal bir yer.

Bu durum üniversite okumayı daha gereksiz hale de getirmedi üstelik. Üniversitelerin zaten mesleki eğitim kurumları değil bilim üreten kurumlar olmaları gerekiyor. Buna daha yakın bir işlev kazanıyorlar. Konuyu hakikaten öğrenmek meslek edinmekten daha önemli hale geliyor.

Meslek edinmek eskisi gibi değil ki… Pek çok alanda siz o mesleği edinirken meslek değişiyor.

BİR TÜRK DÜNYAYA BEDELDİR

Bunlar dünyanın derdi. Türkiye’nin derdi daha büyük. Ne kadar büyük olduğunu gazeteci arkadaşım Tuğba Tekerek’in kitabını okuyunca anladım. Tekerek yıllarca uğraşmış, titizlikle çalışmış ve Taşra Üniversiteleri - AK Parti'nin Arka Kampüsü isimli nefis bir kitap yazmış. Tanıl Bora editörlüğünde İletişim Yayınları da yayınlamış.

Kitabın başlığını okuyunca içini tahmin edebilirsiniz. Acele etmeyin. Her ne tahmin ediyorsanız konuyu küçümsüyorsunuz demektir.

Mesela her ilçeye bir yüksek okul yapmaya çalıştıklarını görmüşsünüzdür. Böyle liseden daha mütevazı, daha çok dersaneye benzeyen yapılardaki yüksek okullar var ya, işte onları genellikle dolmuş kooperatiflerinin katkılarıyla yaptırılıyormuş. Ve bölgesel iktisadın gelişmesi hedefi dahilinde yürüyen şeyler. Okulla ilgili istişareler bilim kurullarıyla filan değil yörenin kuruyemişçileriyle kafeleriyle filan yapılıyormuş.

UZAY GELMİŞ AKADEMİYE AMA…

Akademik kadro zaten evlere şenlik. Toparlamış yığmışlar resmen. Yayınlanmış makaleler filan aramayın akademide. Namaza devam gibi gayrıresmi kriterler var. “Bilimsel” sempozyumlar genellikle kır kahvesi sohbetleri düzeyinde.

Yahu bir göktaşı düşme hikayesi var, gözümde tomurcuk yaşlar eşliğinde güldüm. Uzaya gitmeye niyetli olduğumuz şu günlerde akademiye uzay kendisi gelmiş yaranamamış.

Üniversitelerin çoğuna kütüphaneden önce cami yapılmış. Ama ne camiler. Üniversite nüfusunun üç dört katını alabiliyor bazıları.

DİNDAR NESİL NEREDE?

Peki bir işe yaramış mı? Nasıl yarayabilir ki? Yani hedeflenen dolmuşçulara filan yaramıştır tabii de onun dışında tam bir “en güzel yılları” harcama makinası.

Ben dindar nesil yetiştirmeye kafayı takmış bir muktedir olsam her şeyden önce sahici olurdum. Çünkü inandırıcı her durumda inandırıcı olmak gerekmez mi? Bu yapılanlar sadece görkeme, skora ve bir bilim hayaletinden intikama dönük şeyler gibi.

Yani ne bileyim bir biyoloji bölümü açıyorsam önce biyoloji öğretmem gerekir. Biyolojiyi mükemmel öğreten bir biyoloji bölümü açtıktan sonra serpiştirilen ruhaniliğin bir inandırıcılığı olabilir. Ama kütüphaneden önce cami açarsan en fazla komik olursun.

Bir psikoloji bölümü açmışlar; bölüm başkanı psikiyatri hemşiresi. Tek bir psikoloji lisans mezunu bile yok öğretim kadrosunda. Hal böyle olunca bırak oraya cami yapmayı okulu Kabe’ye taşısan ne olur ki?

Zaten Tekerek’in kitabı da kanıtlarıyla ve uzun uzun ortaya koyuyor ki akademiden çok kimsenin işine yaramayan bir temsil söz konusu.

Sadece bu da değil tabii. Köklü üniversitelerin aldığı darbeler de cabası. Zaten kitabın Boğaziçi Üniversitesi direnişine ithaf edilmiş olması da boşuna değil. Bu arada özerklik meselesinden geçmeden de yapamayacağım. Köklü köksüz devlet üniversiteleri zaten atanmış rektörlerle yürüyor. Vakıf üniversitelerinin farklı olmasını beklersiniz değil mi? Değil. Kayyum atanması korkusuyla onların da hepsi özerkliğini teslim etmiş durumda. Mesela şu anda yüz yüze eğitim konusunda atılan adımları düşünün. YÖK’ten zılgıtı yiyince hepsi hizaya geldi. İktidarın tuhaf hareketlerini derhal kabul ederek meşru alana çekiyorlar üstelik.

Kitap 400 sayfa. Ama o kadar sürükleyici ki dört kere alırsınız elinize en fazla. Mutlaka okuyun.Ben burada ne yazıyorsam siz bin katını düşünün. Kitabın altını çizerek okumaya başlamıştım. Sonra kalemi attım. Örümcek ağı yapmak istemedim.

Etiketler
Üniversite