Denizlerin Tavernası: Cape Town

Şehirlerin hikayesini tarihin önemli gelişmeleri yazar. Cape Town'ın hikayesini de İstanbul yazmış olabilir mi?

Geçen hafta da anlattık. Osmanlıların genişlemesi, yayılması ve 1453 yılında İstanbul'un Sultan II. Mehmet tarafından fethiyle güçlü bir imparatorluğa dönüşmesi, Avrupa ve Doğu arasındaki ticareti sekteye uğrattı. Bu yolların, özellikle çok değerli iki ticari ürün olan ipek ve baharat yollarının Osmanlı'nın kontrolüne girmesi, yeni yolların keşfini gerektirdi. Bu da dünyamızın uzak diyarlarının keşfini sağladı. Ama ne yazık ki bu keşifler eski kıtanın sömürgeci devletlerini altına, gümüşe, elmasa boğarken; keşfedilmiş toprakların binlerce yıllık kültürlerini yerle bir etti, insanları yok etti, katletti, köle etti...

Keşifler bir yandan da bugünün liman şehirlerini, metropollerini, dünya ticaret ve turizm merkezlerini belirlemiş oldu.

Bulutların Toplandığı Yer

Geçen hafta Afrika'nın güney burnu yani Cape kıyılarını keşfeden Portekizli denizci Bartholomeu Dias'la tanışmıştık. Kendisi 12 Mart 1488 tarihinde Ümit Burnu'na ulaşan ilk Avrupalı idi. Bunun öncesinde Cape Town'a dair yazılı bir tarih bilinmiyor. Bu bölgeye çeşitli zamanlarda değişik isimler verilmiş. Alman antropolog Theophilus Hahn, bölgenin orijinal adının yerli Khoe dilinde, yani Avrupalıların buraya geldiği zaman karşılaştıkları kabilelerin dilinde 'Hui !Gais' olduğunu söylüyor. Anlamı "bulutların toplandığı yer".

Ben bunu okuduğumda herhangi bir kaynakta rastlamamakla beraber bir bulut efsanesini buna bağladım. Şimdi o halde bir buluta binip bugüne gelelim:

Cape Town turistlerinin metrelerce, hatta birkaç kilometrelik otomobil kuyrukları ile ulaşmaya çalıştıkları ünlü Masa Dağı, şehrin şahane panoramik görüntüsünü ziyaretçilerinin ayakları altına serer, okyanus serini ile yakıcı güneşi iliklere kadar hissettirir. Öte yandan dağa her gün yaşadıkları yerden bakan Cape Town sakinleri ise, Masa Dağı'nda ilginç bulut hareketlerine tanık olur. Kimi zaman sosyal medyada yayılan bazı videolarda, gerçekten de masaya benzediği için "Table Mountain" adı verilen dağın üzeri beyaz bir "masa örtüsü" ile kaplanır. Efsaneye göre bunlar, Şeytan ile Van Hunks adlı bir korsan arasındaki sigara içme yarışmasının ganimetleridir. Bunun atmosferik açıklamaları var elbet, ama geçen hafta size bu kıyılardaki korsan hikayelerinden söz ettiğimi hatırlatayım.

Denizlerin Tavernası: Cape Town - Resim : 1

Denizlerin Tavernası: Cape Town - Resim : 2Efsanevi Masa Dağı

Madem Masa Dağı'na geldik o halde bugünün Cape Town'unu tanıtmaya bu efsanevi dağdan başlayalım. Zira yine bu dağın bulutlarına binip tarihe döneceğiz. Masa Dağı adından da anlaşılacağı üzere masa gibi dümdüz bir dağ. Jeolojik yapısı kum taşından ibaret ve tarihi 40 milyon yıl öncesine dayandırılıyor. Cape Town'a gelenlerin ilk panoramik fotoğraflarını çektiği yer. Masa Dağı'na çıkan geniş daire şeklindeki ve bazı pencereleri camsız olan teleferik ile yapılıyor. Kendi etrafında dönerek tüm cam kenarcılara fotoğraf-film çekme imkanı sağlıyor. Masa Dağı'na çeşitli etkinlikler için her yıl 4,2 milyon kişi geliyormuş. Bu etkinlikler arsında ağırlıklı doğa sporları var elbette. Teleferik yolu boyunca dağa tırmanarak çıkanları, kaya tırmanışı yapanları da izlemek mümkün. Masa Dağı'na ilk tırmanış 1503'te, dağa adını veren Portekizli amiral ve kaşif António de Saldanha tarafından gerçekleştirilmiş. Dağa ilk olarak Taboa da caba "Pelerin Masası" adını koymuş. Khoi kabilesinim dağa verdiği isim ise Hoeri 'kwaggo yani "Deniz Dağı" imiş.

Şimdi zaman bulutunda 17. Yüzyıla yola çıkıyoruz. Zira Deniz Dağı ve Pelerin Masası tanımlarından adını bulan Masa Koyu yani Table Bay aslında filmin başladığı yer. Table Bay (Afrikaanca Tafelbaai), Atlantik Okyanusu'nda Cape Town'ın sakladığı doğal bir koy ve güneyde Ümit Burnu'na kadar uzanan Cape Yarımadası'nın kuzey ucunda bulunuyor. Manzarasına Masa Dağı hakim olduğu için bu adı verilmiş.

Avrupalı değil Afrikaner

17. Yüzyılın başındayız. Avrupalı güçlü denizci devletlerin donanmaları okyanusları aşıyor, birbirleriyle yarışıyor ve yeni ekonomik sömürgeler arıyor. Bu amaç doğrultusunda kurulan iki dev şirket, biri 1600 yılında kurulan İngiliz Doğu Hindistan Şirketi ve diğeri 1602'de kurulan Hollanda Doğu Hindistan Şirketi birbiriyle kıyasıya rekabet halinde... Yeni yeni sömürgeler kapmak üzere yarıştalar. Bu şirketler dönemlerinde öylesine güçlüler ki kendi yönetimlerine kafa tutuyorlar. Devlet içinde devlet gibiler.

İşte, İngiliz rakibinden daha güçlü bir ticaret yeteneğine ve hacmine sahip Hollanda Doğu Hindistan Şirketi, sömürge yöneticilerinden biri olan Jan van Riebeeck'ten Güney Afrika'daki ilk Hollanda yerleşiminin komutasını üstlenmesini istiyor. Jan van Riebeeck, küçük bir filo ve ailesi ile birlikte 6 Nisan 1652'de Cape bölgesine geliyor. Ressam Charles Davidson Bell, Jan van Riebeeck'ın kıtaya gelişini temsil eden bir tablo yapmıştır yıllar sonra.

Denizlerin Tavernası: Cape Town - Resim : 3

İşte Cape Town'un şehirleşmesi böyle başlamış. Burada bir koloni kuran Van Riebeeck, tarımla ve hayvancılıkla ilgilenmiş. Bu ilk koloni kurucuları kendilerine Afrikaner, yani Felemenkçe Afrikalı demişler. Bu adlandırma Afrika'daki çoğu diğer Avrupalı ​​yerleşimcilerin aksine, Güney Afrika'ya yerleşen Hollandalıların bu kıtayı anavatanları olarak kabul ettiklerinin ve Avrupa köklerinden koptuklarının bir simgesi olarak görülüyor. Aynı zamanda kendilerine Boer yani çiftçi dediler. 19. Yüzyıl sömürge savaşları arasında ayrı bir öneme sahip olan Birinci ve İkinci Boer Savaşları, işte bu Afrikalı olmayı benimsemiş Avrupalıların, Sömürgeci kalmayı tercih etmiş beyazlarla giriştikleri savaşlardı, hem de siyahların kıtasında...

Bugüne kısa bir bakış atalım: Jan van Riebeeck Apharteid yıllarının sonuna dek Güney Afrika'nın Kurucu Babası olarak görülüyordu, 6 Nisan Kurucular Günü olarak kutlanıyordu, 1994 seçimlerinden sonra Afrika Ulusal Kongresi hükümeti tarafından bu kaldırıldı. Riebeek'in resmi artık herhangi bir ulusal para biriminde veya pulda yer almıyor.

Denizlerin Tavernası: Cape Town - Resim : 4Şirketin Bahçeleri

Ama Riebeek'in başlattığı tarım ve bahçecilik faaliyetlerinin bulunduğu bahçeler bugün Cape Town'un tam göbeğinde şehrin en keyifli yeşil alanı. Hollanda Doğu Hindistan Şirketi'nin

bahçesi ilk olarak 1650'lerde bölgenin ilk Avrupalı ​​yerleşimcileri tarafından yaratılmış ve Cape'e uğrayan gemilere taze ürünler ikmal etmek için tarım arazisi olarak kullanılmış. Bu sebepler Cape Town'a Denizlerin Tavernası adının takıldığını söylemiştik geçen hafta.

Çok ustaca işlenen, bakılan ve çok çeşitli ürün yetiştirilen bu bahçenin ünü giderek yayılmış.

Avrupa ve Hindistan'ın en ünlü bahçelerini görmüş olan ziyaretçilerin dünyanın başka hiçbir yerinde bu kadar çok çeşitli ağaç ve sebze ve çiçek olmadığı konusunda hemfikir oldukları iddia ediliyor. Şirket'in Bahçesi bugün zengin florası ile hala Cape Town sakinlerinin ve turistlerin ilgisini çekiyor. Bahçe içinde çeşitli anıt, heykel ve yapılar var. Mesela bu yapılardan biri kölelerin toplanıp satıldığı yer. Ancak en çok bahsetmek isteyeceğim heykel Cecil John Rhodes'e ait. Aslında heykeli değil tabii, kendisinden uzunca söz edeceğim ama haftaya kalacak sanırım.

Renkli Şehirler

Şimdi bu başlığın altında, Cape Town'un Müslüman Mahallesi'ne geçmeden önce, birkaç ülkeye doğru mekan boyutunda biraz seyahat edelim:

Dünya şehirlerinde renkli evlerin bulunduğu mahalleler hep ilgi çekmiş ve koruma altına alınmıştır. Bu evlerin her birinin neden renkli olduğuna dair hikayeleri vardır. Örneğin 1900'lerin başında, Şili'nin en renkli liman ve ticaret merkezi olan Valparaiso, rengarenk evleri ile ünlü. Bugün koruma altında bulunan bu evlerin rengarenk olma nedeni şöyle anlatılır: Panama Kanalı açılmadan önce Atlantik ve Pasifik Okyanusları arasında seyahat eden gemiciler bu şehri bir mola yeri olarak kullanıyor, rıhtımda gemilerini tamir ediyor ve yeniden boyuyorlardı. Yerel halk, evlerini sert tuzlu havanın neden olduğu hava koşullarına karşı korumak ve süslemek için kalan boyaları alırdı. Ne renk olursa olsun karıştırıyorlardı.

Kasaba kısa sürede renkli hale geldi ve bu büyük şehre büyüleyici bir hava verdi. Valparaíso'nun renkleri artık koruma altında.

Arjantin'de, Buenos Aires'in ünlü La Boca Mahallesi'nin evlerinin de renkleri aynı sebepten rengarenktir. La Boca yalnızca evleriyle değil efsane futbolcu Maradona'nın oynadığı futbol takımı Boca Juniors ile de ünlü. Futbol takımının renkleri de evlerin renkleri ile aynı kaderi taşıyor. Boca kurulduğunda ilk renkleri siyah-beyaz. Aynı bölgede aynı renklere sahip başka bir kulübe "maçı alan siyah beyaz rengi alır" iddiasında kaybeden Boca'nın kurucu başkanı, "limana gelen ilk geminin renkleri kulübümüzün renkleri olacaktır" der. Limana gelen ilk gemi bir İsveç gemisidir ve Boca sarı-lacivert renkleri kullanmaya başlar.

Çok renkli Müslümanlar

Denizlerin Tavernası: Cape Town - Resim : 5

İşte bu renkli mahallelerden Cape Town'da da var: Bo-Kaap, Cape Town'un en seçkin semtlerinden biri. Eskiden Malay Mahallesi olarak bilinen Bo-Kaap'ın kökenleri, çok sayıda "huurhuisjes" (kiralık evler) inşa edilip kölelere kiralandığı 1760'lara dayanıyor. Bu insanlar Cape Malayları olarak biliniyordu ve Cape'de çalışmak üzere Malezya, Endonezya ve Afrika'nın geri kalanından getirildiler. Bu yerleşimin sakinlerinin çoğu Müslümandı ve bölgede birkaç cami inşa edildi. 1834'teki azattan ve özgür bırakılan kölelerin gelişinden sonra, çok sayıda küçük evler inşa edildi. Ancak o yıllarda bu evler beyazdı. Evlerin renklenmesinin 20. yüzyılın sonlarında başladığı belirtiyor. Soylulaştırmanın illa ki yaşandığı bu evlerin renklerinin gökkuşağı renkleri olmasının nedenini çok kültürlülüğe bağlıyor mahalle sakinleri. Yani Cape Town'lı müslümanların gökkuşağı ive renklerle bir sorunu yok. Bo-Kaap, Güney Afrika Miras Kaynakları Ajansı'na göre, Güney Afrika'da 1850 öncesi mimarinin en yoğun olduğu bölge ve Cape Town'da hayatta kalan en eski yerleşim bölgesidir.

Denizlerin Tavernası: Cape Town - Resim : 6

Yaşam Alanları: Marinalar

Liman şehirleri, limanlarını soylulaştırma dediğimiz kentsel dönüşüm yöntemiyle yeni yaşam alanları haline getiriyorlar. Ama yaratılan bu alanlar ne kadar halkın kullanabileceği, ne kadar ekonomik olduğu ya da ne kadar zenginlere dönük olduğu ile bir diğerinden ayrışıyor.

Denizlerin Tavernası: Cape Town - Resim : 7

Cape Town'un da en kalabalık ve en ilgi çeken yerlerinden biri V&A Waterfront denen bölge. İçinde AVM'ler, restoranlar, hediyelik eşyacılar vb yerler olan bölge. Bölge yılda 23 milyon ziyaretçiyi çekiyor. V&A, Victoria ile Alfred demek. Kraliçe Victoria'nın ikinci oğlu Prens Alfred, 1860'ta on altı yaşında HMS Euryalus gemisinde bir Kraliyet Donanması Asteğmeni olarak Cape Colony limanını ziyaret etti. Kraliyet Ailesi'nin bir üyesinin yaptığı bu ilk ziyaret sömürgecilerle büyük bir buluşma idi. Limanın bir bölümüne onun diğerine, annesinin adı verildi.

Marina-liman kompleksi, moda, ev eşyaları ve antika eşyalar, mücevher, alışveriş, marketler, restoranlar, Ster-Kinekor sineması, deri ürünler ve görsel-işitsel ekipman dahil olmak üzere 450'den fazla perakende satış noktasına ev sahipliği yapıyor. V&A Waterfront da hala işleyen bir liman ve balıkçı tekneleri taze balık getiriyorlar. Öte yandan marinada sanat galerileri ve otellerinin olduğu bir bölge var. Bölgede yer alan ve silolardan dönüştürülen otel tüm ziyaretçilerin olduğu kadar bizim de dikkatimizi çekti. Adına Silo Otel deniyor.

Denizlerin Tavernası: Cape Town - Resim : 8
Silo Otel

Ana Şehir Cape Town

Cape Town ile ilgili daha anlatılacak şeyler var. Onu haftaya bırakalım ama son bir kaç bilgiyle bitirelim: Cape Town'nın bir adı daha var: Cape Town'a Mother City yani Ana Şehir deniyor. Peki neden böyle deniyor? Anlatıya göre 1930'larda yerel bir Cape Town gazetesi, Cape Town'un Güney Afrika'da metropol diye adlandırılabilecek tek şehir olduğunu iddia etmiş. Cape Town halkı da bu tanımlamayı benimsemiş ve Yunanca ana şehir anlamına gelen metropolis kelimesinden Mother City yani “Ana Şehir” takma adı doğmuş. Havaalanı içinde sizi "Welcome To The Mother City" panosunun karşılaması da bundan.

Denizlerin Tavernası: Cape Town - Resim : 9

Haftaya Cape Town'a devam edeceğiz...

Etiketler
Melda Onur İstanbul