Büyülü sözler: Biz kimden kaçıyorduk anne?

" Toplum dışındaki kadın, doğa ile iç içe olduğunda huzur bulurken, şehirde diken üstünde bir yaşam sürer, çoğumuz gibi."

“Muhtemelen insan doğasında, biri diğerinin rahminde gelişen, biri diğerini doğuran biyolojik açıdan iki benzer beden arasındaki enerji akışı kadar anlam yüklü bir şey yoktur. En derin karşılıklılığın ve en acı yabancılaşmanın kaynağı buradadır.” Adrienne Rich

BİZ KİMDEN KAÇIYORDUK ANNE?

Yönetmenliğini Umut Aral ve Gökçen Usta’nın üstlendiği, senaryosunu Ertan Kurtulan’ın yazdığı yedi bölümden oluşan "Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?” şimdiden dijital platformda yerli işlerin arasında özgün bir yapım olarak öne çıkıyor. Melisa Sözen ve Eylül Tumbar’ın başarılı oyunculukları ile canlandırdıkları anne-kızın hayatta kalma mücadelesini izlerken, tehlike altında olan insanın ne kadar ileri gidebileceğini görüyor, sorguluyoruz.

Ailesi tarafından hayat boyu psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalan anne, kendisi gibi evladına da zarar verecekleri endişesi ile kuvezdeki bebeğini alıp kaçmaya başlar. Sahte kimlik ve pasaportlarla şehir şehir ülke ülke gezerken, kendilerini toplumun içinde ama toplumdan ayrı bir yerde konumlandırırlar. Sıradışılıklarının belirgin bir örneği de aralarındaki empatik ve edebi iletişim biçimidir. Kendi dünyalarında kendi dillerini konuşurlar. Kaldıkları otel odalarını kendi isteklerine göre düzenler, kimseyi sokmak istemez ve bir süreliğine evleri gibi benimserler. Yetişme çağındaki kızını çocuk kıyafetleri ile giydiren anne, kendisini de siyahlar ile gizlemeye çalışırken kaygıları giderek artış gösterir. İlk olarak kendi annesinin ölümüne neden olan anne, zamanla “kötü” olarak nitelediği herkesin falçatayla canına kıyar. Kızının “kimden kaçıyoruz?” sorusuna net cevaplar veremez. Bu cevapların kendisine duygusal olarak bir çöküş yaşatacağı endişesi ile yalnızca kaçmaya odaklanır. Karganın yavrusunu korumak için saldırganlaşması, köpeğin korkudan hırçınlaşması gibi hikayelerle her canlının tehdit altında ne kadar acımasız olacağına vurgu yapılırken Bambi masalı ile paralel bir hikaye örülür. Yavru karacanın annesinin gözetiminde ormanın tehlikelerinden korumasına benzer bir ilişki kurulur.

AY TAKIMI VE DİĞERLERİ

Biz Kimden Kaçıyorduk Anne, Perihan Mağden’in 2007 yılında yazmış olduğu aynı adlı romandan uyarlanmış. Kitabı göz önüne alarak baktığımızda birçok açıdan örtüştüğünü söyleyebiliriz. Yurtdışında geçen olaylar dizide bir anı gibi anlatılsa da gerçekleşen hadiseler benzerlik göstermekte. Dizi formatına uyarlanmış olması sebebiyle aksiyona daha çok yer verilerek, polisiye tadında bir kurgu tercih edilmiş. Dizi ve roman arasındaki fark düşünüldüğünde bunun çok normal ve hatta gerekli bile olduğu söylenebilir ancak ikisini birbirinden ayıran bir diğer etmen gördüğümüz ile okuduğumuz şeyin hayal gücümüze olan katkısı. Kitabı okurken yan karakterleri ve onların hikayelerini belli bir ölçüde tahayyül edebilir ya da sadece anne-kızın iletişimine yoğunlaşabilirken izlediğiniz dizide bunu yapmak pek mümkün değil.

Dizide yalnızca yan karakterlerin değil ana karakterlerin de somut bir derdini görmüyoruz. Zira annesi tarafından sevilmeyen herkes seri katil olmuyor. Kaldı ki bunun için sunulan argümanlar da yetersiz. Anne karakteri (Başak Daşman) kötü ama bunun nedenini anlamıyoruz. Peki onun annesi, çocukluğu….Bu detaylar kitapta okuyucunun tahayyülüne bırakılmış olabilir fakat izlediğimiz dizide soru işareti olarak karşımıza çıkıyor. Anne “Sen benim, bense annemin kızıyım.” diyerek çocuğuna farklı bir gerçeklik sunmadan, onu mutlu olmaya koşullandırıyor. Biz de hikayeyi yalnızca annenin perspektifinden izleyerek, kabullenmemizi bekleyen durumlarla karşılaşıyoruz.

Babanın (Musa Uzunlar) çocuğu ile ilişkisi tam olarak nasıl? Akrabalar aslında kim ve dertleri ne? Polisin anneye olan kininin sebebi ne? Çok fazla soruyla bölümden bölüme atlıyoruz. Bilinmezlik bir noktaya kadar merak uyandırsa da cevapsız soruların ardı arkası kesilmiyor. Detaylandırılmamış karakterler ile anlayış bekleyen bir dizi. Kaldıkları otellerde resepsiyonist, kat görevlisi, güvenlik müdiresi gibi karakterler, anne ile kızın hikayelerini açımlayıp, onlarla özdeşlik kurmamızı sağlarken, oteldeki kadınlar ile Kapadokya'daki çift karikatürize halleriyle kitabın biraz uzağında kalıyor.

Ay takımı anne-kızın kendi arasında kullandığı ekip adıdır. Bağlılıkları ise zaman içerisinde bağımlılığa evrilen sözlü bir kontrat gibidir. Yalnızlığın verdiği yorgunluk artarken, yabancı ortamlarda bulunmanın yarattığı anksiyete ile mücadele ederler. Birbirlerine "Bambim" ,"Annem" diyerek hitap ederken basit bir canlı olarak dünyada yaşamanın zorluğuna içgüdüsel bir bağlılık kurulur. Tehlikeli ormanda karşımıza çıkan avcılara baktığımızda ise ilk olarak anneanneyi görürüz.

Bir cezalandırma yöntemi olarak kızının köpeğini öldüren anneanne aynı şekilde torunundan da kurtulmak ister. Çocuğunun hayatı söz konusu olduğunda kendi annesini öldürmek durumunda kalan genç kadın, işlediği bu ilk cinayetle yolculuğunun da temelini atmış olur. Cinayetlerden habersiz olan çocuk, annesinin katil olduğunu tesadüfen öğrenir. Bir süreliğine korku ile güveni aynı kişide hissetmenin stresini yaşasa da annesinden başka bir olasılık bilmediği için durumu kabullenmek zorunda kalır.

'CANAVARLA SAVAŞIRSAN CANAVAR OLMAYI DA GÖZE ALIRSIN.'

Acı bazı insanları bencilleştirir ve onlar da özdeşlik kurduğu sorunda yoğunlaşır. Nitekim bu, zamanla tehlikeli bir hal alabilir. Annenin duyarlılığı kendisini sevmesi için programladığı çocuğun üzerinden gelişirken, ne kadar mağdur ya da kim mağdur, karışmakta.

Bambim diye hitap edilen genç kız masum, dünyanın kötülüklerinden bihaber ama ona merak duyan itaatkar bir çocuk. Sevgi, güven gibi önemli gereksinimlerini sağlayan anne ise “Beni seven birine dönüşecek” sözü ile kızını yanından ayırmayarak, sevgisinin başka kişilere dağılmasını engellerken, bir nevi onu kendine muhtaç bırakır. Annesinin ölümüne dahi inanamayan genç kadın gördüğü halüsinasyonlardan da anlaşılacağı üzere nereye giderse gitsin öfkesini içinden atamadıkça “canavar anne” saplantısıyla geçmişe tutunarak kendi annesini de yaşatmaya devam eder. Söz konusu anneye olan bağlılık olduğunda, farklı yaş gruplarındaki iki kadının yine farklı nedenlerle birbirlerinden ayrılamadıklarını görürüz.

Kaçış yolunu genellikle sahil şeritlerinde ararken, şehir merkezleri ve özellikle İstanbul’dan uzak olmaya çalışırlar. Korumaya çalıştıkları bu mesafe ailesinden ve dolaylı yoldan tehlikeden de uzak olmak anlamına gelir. Tacizci doktordan kaçarken ağaç kovuğuna saklanan kız, doğaya sığınır ve ona ana rahmi gibi içini açan ağaçta güven bulur. Toplum dışındaki kadın, doğa ile iç içe olduğunda huzur bulurken, şehirde diken üstünde bir yaşam sürer, çoğumuz gibi.

“BAK SEN ŞU CADIYA!”

Babası kızını tekmelerken böyle söylüyor. “Bak sen şu cadıya!” Sezgileri güçlü, iyi ve kötü insanı hemen anlayan, tehlikenin adeta kokusunu alan kadın, oteldekilerin de ona “cadı” yakıştırması yapmasından kaçamıyor. Ay takımının sihirleri ise ellerinde bulunan kutsal kitaba yani Bambi masalına dayanırken, her cadının gücünü aynı şekilde kullanmadığını anlıyoruz. Kimi “tiksinç cadı” gibi ömür boyu mutsuzlukla lanetliyor yavrusunu kimi ise büyülü sözlerle çıkarıyor üzüntü denizlerinden.

Saklı bir yaşam süren anne için dizide de hayli ilginç bir imaj tercih edilmiş. Öyle ki olay yerinden süpürgesine binip kaçsa yadırgamayacağız. Kitapta kendini gizlemeye çalışan kadın, burada siyahlar içinde de olsa oldukça dikkat çekici. Resepsiyonist kız ise bu ilginç stillerinin anlamını, bedenlerini gizleme gereksinimlerine bağlayarak bir açıklama getiriyor.

‘TAKMA RUHLARIN, KÖTÜ KALABALIKLARIN ARASINA SAKLANALIM’

Sistemin dışında bir tarz benimseyen anne kapitalizmin dayattığı, zenginlik, güzellik vb. sıfatları da önemsiz bularak gösterişin ve zenginliğin ailesini hatırlatması nedeniyle parayı tümüyle bir araç olarak kullanır. Pahalı otellerde kalırken, buradaki insanların sahteliğinden rahatsızlık duyar. Mirasyedi olarak yaşamını sürdüren annenin deşifre oluşu, paraya erişmesini de giderek zorlaştırır. Başlangıçta yavrusunu yalnız bıraktığı için Bambi'nin annesine kızarken benzer bir yanlışa doğru ilerlediğini fark eder.

‘KİTABIN ORTASINI GEÇTİK İÇİM RAHAT… BİZ ARTIK İSTESEK DE ÖLEMEYİZ’

Bu kaotik duruma son vermeden önce çocuğunun geleceğini garanti altına almak ister. Para için işlediği cinayet onu oldukça sarsar. Artık masalın ortasına geldiklerinin farkındadır. Geriye kendisini feda ederek, çocuğuna yer açmak kalır. Bu yönüyle yolculuğun temelini oluşturan "yer açma" konusunun dizide pek belli olmamakla birlikte, önemsiz bir hadise gibi geçtiğini söyleyebiliriz.

"Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?" roman ile aynı duyguyu vermeye çalışan özgün bir yapım. Her ikisinde de bu sıradışı kadınlar, yolculukları boyunca kitapların duygusuna sığınarak kendilerini güzel şeyler duymaya zorladı. Ne var ki sözcüklerin anlamını yitirdiği bir yerde duygular da dönüşüme uğruyordu. Anne, masal daha bitmeden büyülü sözler söyleyerek, sayfayı katladı. Bundan sonra Bambi ormanı tek başına tanıyacak ve özgür olacaktı.

Etiketler
Netflix Dizi Ordu