Gecelerin Ötesi: Nasıl çıkacağız bu kuyudan?

Sisteme uyum göstermek yalnızca denileni yapmakla olmuyor. Hocanın yaptığını da yapıyorsun. Birbirimizin üstüne basa basa çıkıyoruz bu merdivenlerden “eteklerimizde güneş rengi bir yığın yaprak…”

Hazır değilim. “Hazır değilsen yapma.” diyor. “Ama hazırsın. Bunu sen de biliyorsun. Hem daha ne olmasını bekliyorsun ki? Kim gelip çıkaracak seni düştüğün bu kuyudan? Yaptığın şey dibini kazıp, kanal açmak. Oysa ben sana merdiven uzatıyorum."

Pek öyle sayılmaz... Yine de direnecek gücüm kalmadı. Bana uzattığı silahı alıp, vurdum onu. Parçalara ayırıp, tırmandım. Başka yol yoktu.

Gecelerin Ötesi: Nasıl çıkacağız bu kuyudan? - Resim : 1

Metin Erksan’ın yazıp, yönettiği Gecelerin Ötesi, 27 Mayıs öncesi ülkede oluşan Amerikan hayranlığının ve ekonomik çıkmazların toplum genelinde nasıl bir yozlaşmaya sebep olduğunu konu ediniyor. Ressam, tiyatro oyuncusu, müzisyen, fabrika işçisi, kamyon şoförü olmak üzere, farklı mesleklerde çalışan mahalle arkadaşları, maddi çıkmazın eşiğinde, benzer bunalımları yaşıyorlar. Hayat sahnesinde kendilerini istedikleri şekilde konumlandıramamaktan muzdarip eğlenmeye çalışırlarken, kaygılarından uzaklaşamıyor ve gecenin sonunda suç ortağına dönüşüyorlar.

BAŞKA ÇARE YOK

Hayatını kız kardeşine iyi bir gelecek sunmak için feda eden kamyon şoförü Fehmi, o akşam eğlendikten sonra arabadan inip benzinciyi soyuyor ve arkadaşlarına dönüp şöyle diyor “Birer buçuk milyon vereceğim her birinize, bir de silah alın.” Kimse ona tek kelime etmiyor çünkü “başka çare yok!”

Cevat, tiyatroların aynı kadrolarla çalışması, sinemanın cahilce işler üretmesi nedeniyle mesleğinden uzaklaşırken, eşine bağımlı bir ekonomiyle yaşamını sürdürüyor ve kendisine olan saygısı da azalıyor. Ona önerilen sahnelerde yer almaktansa idealist bir bakış açısıyla sisteme direneceğini söylerken, “Bir şekilde sistem kazanacak, biliyorum daha fazla direnemeyeceğim” diyor. Nitekim öyle de oluyor.

SUÇ VE CEZA

Cevat, Suç ve Ceza oyunuyla çıkacağı Anadolu turnesi için, müzisyenler Amerika’ya gidecek gemi için, ressam Yüksel hoşlandığı kadınla vakit geçirebilmek için hırsızlık yaparken, kamyoncu Fehmi de kız kardeşinin istikbali için çalmaya devam ediyor. Hırsızlık arttıkça, polisin takibi de ciddiyet kazanıyor. Tüm bunların yanı sıra benzin istasyonlarında kendi güvenliğini sağlamaya çalışan kişilerle de çatışma yaşıyorlar. Bu çatışma sırasında Yüksel birini öldürüyor fakat pişmanlık hissetmiyor. Aynı şekilde diğerleri de sadece olaydan sıyrılma derdine düşüyorlar.

Artan fiyatlar ile birlikte market listesi oluşturmak yerine, aynı kağıt kalemle şiir yazmak daha kolay. Yahut bir oyun da yazabilirsiniz ancak bu kez devlet kadrolarına getirilen isimler sizi hüsrana uğratacaktır. Çözüm için çalınacak kapı yok gibi... Açık alanda, değişen hava koşullarına maruz kalıyoruz.

Bundan yaklaşık yetmiş yıl evvel, çok partili döneme geçiş sürecinde uygulanan yöntemler, şimdi senkronize bir şekilde karşımıza tekrar geliyorken; etraflarında bulunanların gösterdiği sadakatin aynısı bizden de bekleniyor. Sisteme uyum göstermek yalnızca denileni yapmakla olmuyor. Hocanın yaptığını da yapıyorsun. Birbirimizin üstüne basa basa çıkıyoruz bu merdivenlerden “eteklerimizde güneş rengi bir yığın yaprak…”

Metin Erksan kendi döneminin insanını, mücadelesini, yapraklarının neden solup dökülüverdiğini gösteriyor bizlere ve etten kemikten basamakların ne kadar can yaktığını.

Etiketler
Metin Erksan Film Tiyatro