Tam alıştım derken…

Unutmayın, sol birleşmiş falan değil, sağ darmadağın. Daha 10 ay evvel bu sele su taşıyan toplum halen yerinde. Yaşam şartları her gün daha da ağırlaşıyor ve önümüzde insan haklarından hukuka gibi bir sürü soruna çözüm bulmamız gereken bir süreç var.

Tam alıştım derken… - Resim : 1

Felsefede “olu” diye bir terim vardır. Bir durumdan bir başka duruma geçmeyi tanımlar. Bu terimi yıllarca Katmandu’da eğitim aldığım Dalay Laylom hocamdan öğrendim. Şaka tabii, ben kim Katmandu’ya gitmek kim? Dalay Laylom bize geldi. Dedi ki, “Burakcığım, iyisin hoşsun ama sende irade yok. Bir parça gayret etsen, dönüşüp bambaşka biri olacaksın”. Hocama aslında çok istediğimi ama üşendiğimi anlatınca bulunduğum sefil durumdan fevkaladenin fevkinde bir başka duruma geçebileceğimi söyledim. Ben hemen itiraz ettim: “Hocam, ben kendimi bildim bileli durumsuzum.”

……..

Sevgilin terk eder. Başta isyan edersin, onu geri getirmek istersin, kahrolursun, dertlenirsin, haksızlığa uğradığını bu durumu hakketmediğini düşünürsün, kendini paralarsın. Sonra zamanla o acı, sızıya ve kabullenişe dönüşür. İçinde kırılan kırılmıştır, biraz eksik de olsa, coşku ve şevk azalmış da olsa yaşamına devam edersin. Hüzünlüsündür; içli sözler söylemeye, üzgün şarkılar dinlemeye ve itirazlarını yüksek sesle değil içinden etmeye alışırsın. Planların umuda, umudun ütopyaya dönüşür. Kendine biçtiğin hayat bu değildir ama elden ne gelir, şarkıda dendiği gibi “ne olursa olsun, yaşamaya mecbursun”. Uyum sağlamaya çabalarsın ama hemen her şey gözüne, ruhuna batmaktadır. Böyle yaşamak üstünde eğreti duruyordur. Kaybetmeyi kabullenmek ağırına gidiyordur. Zaman geçer ve zihnin de uyuşmaya başlar. Mutsuzluğun seline kapılıp giderken bir yerlere tutunmak istersin.

İşte bu yerel seçimler bir anda ortaya çıkıp senin sularda boğulmaman için tutunacağın bir dal oldu. Buna tutun ve derin bir nefes çekmeyi ve hatta bir parça da olsa gülümsemeyi unutma.

Akıntı devam ediyor, uyuşukluk halen var. Ve unutma, tutunduğun dal çok da sağlam olmayabilir. Uzun zamandır aşınan toprak onun köklerini de zayıflatmış ve gövdede çürüme başlamış olabilir. Kendine gücünü toplamak için biraz zaman tanı ve sonra hamleni yapıp yukarıya çek kendini. Başta dizlerinin üstünde doğrulacak ve sonra ayaklarının üstünde duracaksın. Hemen koşmaya kalkma, henüz tam anlamıyla zinde değilsin. Güçlen önce biraz. Başlarda yürü. Yolda senin gibi olan birçok insan göreceksin. Onlarla dost ol.

Evet, seli bir şekilde durdurmak lazım. Bunu tek başına yapamazsın. Yolda edindiğin dostlarına başvur. Birlikte düşünün, bulunduğunuz coğrafyanın şartlarına ve yapısına bakın, çözüm için mutlaka işin uzmanlarını dinleyin. Sonra sağlam bir baraj yapmak için daha fazla malzeme toplayıp daha fazla insana ulaşın. Önce kontrol edebileceğiniz bir yerde bir baraj oluşturun ki size bir yaşam alanı açılsın. Sonrasında seli besleyen nehirleri teker teker ıslah etmek için kolları sıvayın. Sonuçta ana kaynak zayıflayacak ve artık sorun olmaktan çıkacak. Sizlere de geride kalan hasarı düzeltip bölgeyi yeniden yaşanabilir hale getirmek kalacaktır.

…………..

Bunca safsatayı neden anlattım? İşin tek bir seçimle, üstelik yerel bir seçimle çözülmeyeceği aşikâr. Bu sadece sele kapılıp giderken tutunduğumuz bir dal. Sonrasındaki her adım dikkatli, akıllı ve ortaklaşa atılmalı. Uzun, upuzun bir yol var ve bu yolda aksi gidebilecek çok şey var. Ortada coşacak falan bir durum yok. 2019’u hatırlayalım ve peki 2023’te ne oldu? O sel beslendikçe akıntı devam edecek. Bülent Ortaçgil’in şarkısı gibi “bu su hiç durmaz”. Durdurmak değil kontrol etmek, yok etmek değil ıslah etmek ve zaman içinde kurumasını sağlamak. Su dediğin en kolay akacağı yolu izler. Biz ona, herkese faydalı olabileceği, kolayca akabileceği ve hem bizi hem kendini besleyebileceği bir yol açabilirsek taşmasının önüne geçmiş oluruz.

Unutmayın, sol birleşmiş falan değil, sağ darmadağın. Daha 10 ay evvel bu sele su taşıyan toplum halen yerinde. Yaşam şartları her gün daha da ağırlaşıyor ve önümüzde insan haklarından hukuka, toplumsal barıştan ekonomiye, eğitime, parlamenter sisteme, dış ilişkilere, göçe, sağlık sistemine ve bunlar gibi bir sürü soruna çözüm bulmamız gereken bir süreç var. Avucumuzda ise bir dal. Bunun bir başlangıç olabilmesi için bizlerin akılla ve azimle çalışmamız gerek.

………………

Dalay Laylom Hoca baktı ki benden umut yok, her zamanki dingin ve nazik tavırlarıyla bana bir itirafta bulundu: “Aslında benim buraya gelmemin nedeni sen değilsin. Eski bir tanıdığı aramaya geldim. Benim bu yola baş koymamı sağlayan, bu dünyanın acımasız gerçekliğinden kopup kendini zihinsel olarak başka bir aleme atmayı başarmış bir dostumu bulmak ve ondan feyz almak için buradayım. Onu bulmama yardımcı olur musun?”.

“Hocam, elimden geleni yaparım. Nedir bu zat-ı şahanenin ismi?”

“Banu Alkan.”