Deniz tutmasına kesin çözüm: Bir ağacın altında oturmak

Bu yazı Eurovision seyrettikten sonra yazılmakta olup içeriğinde birtakım mantık bozuklukları barındırabilir.

İçinde bulunduğumuz hafta İngilizler yine çok cesur bir karara daha imza attılar. Evet, bana sınırsız oturma ve çalışma izni verdiler. David Cameron, Theresa May, Boris Johnson ve Kral Charles’tan sonra başımıza daha kötü ne gelebilir ki diye düşünüyor olabilirler. Onlara meşhur bir Türk deyişiyle yanıt vermek isterim: Dibin de dibi vardır.

Gerçi başta vermemek için bir sürü sorun çıkardılar. Önce, eşim ve oğlum (doğuştan) Britanya pasaportlu vatandaşlar olmasına rağmen ben başvurunca, “Kardeş, senin Türkiye’de fıstık gibi hayatın var. N’apacaksın haftada 19 gün, günde 41 saat yağmur yağan ülkede?” diyerek reddetmişlerdi. Derhal bir devlet hastanesine gidip resmi mazoşist raporu aldım ve adamlara “senin vereceğin acı bana baldan tatlı gelir” mesajı verdim. Sonrasında zırt pırt (birkaç yılda bir) yenilenmesi gereken geçici oturma izinleri almalar falan. Geçen Ağustos’ta sınırsız oturma ve çalışma iznine başvuru hakkım doğunca istenen 386 adet belgeyi hazırlayıp başvurdum. Sağ olsunlar, beni bir moda dehası zannettikleri için don rengime kadar soruyorlar. Geçen Şubat’ta başvuruma yanıt geldi. “Birader, sen on küsür senedir bu ülkede yaşıyor, çalışıyor, vergi veriyor ve birtakım insanları istihdam ediyorsun ya, biz bunları iyice bir düşündük ve senin başvurunu geçersiz ilan etmeye karar verdik.”, demişler. Eeeee, benim oturma izni sürem de dolmuş durumda. O anda kararımı verdim ve hiç vakit kaybetmeden harekete geçtim. Kendime bir kahve yaptım ve bilgisayarımın başına oturunca buzdolabından aldığım kolayı içmeye başladım. Herkese tavsiyem, beyne kan gitmediği anlarda karar vermeyin, harekete hiç geçmeyin.

Bu durumu gören karım bana bir avukata başvurmamızı önerdi. Bir anda kan beynime sıçradı.

- Ben burada canımla uğraşıyorum, sen boşanmanın peşindesin! İnsan bir kere düşmeye görsün, en yakının bile elinde hançerle arkanda biter!

- Ne diyorsun? Ne hançeri ne boşanması? Göçmen hukukunu bilen bir avukat diyorum.

Hemen ani bir refleksle “Ben zaten, seni denemek için söylemiştim” diyerek ve ardından pişkince sırıtarak zevahiri kurtarmaya çalıştım. Artık olduğu kadarıyla…

Aylar önce Memet Ali Alabora’yla Tan Morgül’ün organize ettiği Istanbul Elsewhere / Meyhane Elsewhere adında online bir buluşmada tanıştığım Semira Dilgil aklıma geldi. Avukattı, bu işlerle ilgiliydi ve iyi bir insana benziyordu. Hemen aradım, derdimi anlattım. İlk intibalar genelde yanıltıcı olur derler ya, aynen öyle. Meğer Semira Hanım sadece iyi değil, süper bir insanmış. Bir de Semira Hanımla çalışan Nteria Hanım var ki anlatılmaz. Soyadını (Gkioulergiouz) telaffuz etmeye kalktığımda benimle dalga geçmemesi bile kayda değer. Bu iki hanım önce beni bir terapiye aldılar ve bir cerrah titizliğinde tüm sinirlerimi kulak memesi kıvamına getirdiler. Sonrasında da aşırı hızlı bir şekilde ilgili mercilere sağlı sollu giriştiler. Bu arada benim yeni başvuru yapıldı ve ortalama altı ay süren izin 2.5 ayda alındı. Kısacası, başvuru yapacaksanız kesinlikle Semira Dilgil ile bir görüşün derim. Benim gibi işkilli ve her şeyde sorun bulan birini bile idare edebildiklerine göre…

……………….

Hazır sınırsızca oturabiliyorken ve hazır yaz sezonu da açılmışken ben de Türkiye’ye gittiğimde bir İngiliz turist tavrıyla davranayım diyorum. Bunun için belli bir kalıba girmem gerektiği kesin. Bu kalıbın eğri büğrü, yamuk yumuk olduğu da kesin ama gene de deneyeyim diyorum. Dolayısıyla birtakım olmazsa olmazları yapmam lazım. Bunun için kendime bir liste yaptım. Bu listeyi paylaşayım da siz de bir turistte bu tür davranışları görürseniz derhal olay yerinden uzaklaşın.

  • Tatile giderken 15 derece korumalı güneş yağı alacağım. Evet, benim gibi beyaz tenli biri için herhangi bir koruma sağlamayacağı için özellikle ensem, baldırlarım, burnum ve alnım tam anlamıyla istakoza dönecek. Pembiş enseli olmak İngilizliğin şanındandır.
  • Bir yerde çay sipariş verirken PG Tips olup olmadığını soracağım. PG Tips buralardaki en ucuz ve en dandik çay olup tadı ekşi suyla balçık arasında gider gelir.
  • Her boşlukta “sorry” diyeceğim. Bu İngilizler kadar özür dileyen bir millet yoktur herhalde. Üzgünler midir, sanmıyorum ama ısrarla özür dilerler.
  • Hiç kimsenin takmadığı ortamlarda bile sıraya gireceğim. İngilizler osurmak için bile sıraya girerler.
  • Gittiğim yörelerde İngiliz kahvaltısı isteyeceğim ve kesin küfür yiyeceğim. Kahvaltıda tatlı fasulye yiyen ve dahası black pudding denilen bir iğrençliği midesine götüren bir güruhla bir arada yaşamanın bedeli.
  • Sohbetlerimin en az yarısında hava durumundan bahsedeceğim, sıcaklıktan şikâyet edeceğim ve İngiltere’yle karşılaştıracağım.
  • En ücra köylerde bile English pub arayacağım ve yeterince ısrar edersem bulacağımı zannedeceğim. Bu bir hastalık! Adamlar biranın başka bir yerde içilemeyeceğini düşünüyor olmalılar.
  • Hemen her gün üzerimde futbol formasıyla dolaşacağım.
  • Sandaletimin içine çorap giyeceğim ve rengi mümkünse beyaz olacak.
  • Çantamda acil durumlar için mutlaka birkaç tane poşet çay taşıyacağım.
  • Diyelim ki bir pub buldum. Yetmez! Bu pubda quiz yapılması için çaba göstereceğim. İngilizler en az haftada bir publarda genel kültür sorularının sorulduğu ve grup halinde yarışılan bilgi yarışmalarına katılırlar. Bir şey kazandıkları yok, maksat muhabbet olsun.
  • Patates kızartmasını cips diyerek sipariş edeceğim. Cips getirirlerse bozulacağım. Patates kızartması getirirlerse İngiltere’deki kalın kesilmiş olanlarla karşılaştıracağım ve beğenmeyeceğim. Yine de her gittiğim yerde cips isteyeceğim. Bu böyle sürüp gidecek.
  • Önüme gelen herkese ve her durumda “Cheers” diyeceğim. Şerefe, teşekkür, hoşçakal, eline sağlık, tebrik ederim ve bir sürü manada kullanıldığı için bayağı kullanışlı bir sözcük.
  • Sıcaktan, yemekten, trafikten, gürültüden ve aklıma ne gelirse ondan şikâyet edeceğim ama bu şikayetimi ulu orta yapmayacağım.
  • Diyelim ki sütlü kahve, latte veya cappucino içeceğim. İlk önce yarım yağlı süt olup olmadığını soracağım. Eğer yoksa, hafif hayal kırıklığı, şaşkınlık ve memnuniyetsizlik bulamacı şeklinde bir ifade takınacağım.
  • Üç beş gün sonra pişman olacağım ve kesinlikle bir aya kalmadan çöpe atacağım şeyler alacağım. İngilizlerin turistik bir yerden aldığı şeylerin yüzde doksanı kısa bir süre sonra nedense ortadan yok olur.
  • Mütemadiyen anlamsızca ironik, dokundurmalı, iğneli, alaycı laflar edeceğim. Bu da İngilizliğin temel kuralıdır. Mizahlarının yüzde doksanı bundan oluşur.

Şimdi düşünüyorum da hiç tatile çıkmasam mı? Bu tavırlarla gidip de dönmemek var sonuçta.