Tarihi Dünya Kupası

Ne denir bilirsiniz: Top yuvarlaktır. Dünya da öyle. Ve ne yazık ki günümüzde her ikisi de para üzerinde dönüyor.

Tarihin en konuşulan, en şaibeli Dünya Kupası’nı geride bıraktık. Organizasyon her ne kadar tepki çekerse çeksin, ilk düdük çalındığı andan itibaren milyonları ekranlara kilitledi. Gündemden kaçmanın en güzel bahanelerinden biriydi, her bahane gibi o da bitti. Geriye, kısa sürede unutulacak kirli para ilişkileri, Messi ve de son anda sahaya girip kupaya tebelleş olmaya çalışan kasap kaldı. Şaibelerle dolu kupa töreni bu yozlukla taçlandı. Ceplerini, ünlerini, kendi şöhretlerini düşünen oyunbozanlar küçük hayatlarımızın heyecanı, eğlencesi olan bu güzelim oyunu da bozdular. Şimdi yeniden elimizdeki maçlarla oyalanmaya çalışacağız. Gel gelelim ligin hali malumuz. Gene şaibeli kararlar, asılsız penaltılar, yalan fauller. Uzatmayayım. Futbolun geldiği yeri hepimiz biliyoruz. Peki, bu oyun başlangıçta nasıldı? İnsanlar futbol oynamaya ne zaman başladılar? Futbolun başından neler geçmiş? Hadi gelin bakalım.

Başlama Vuruşu

Topa vuran ilk insanla MÖ 50'den kalma bir Çince metinde karşılaşıyoruz. Futbol ilk olarak içi tüy ve kılla doldurulmuş meşin bir topun, küçük bir ağa doğru tekmelenmesinden oluşan tsu chu adı verilen bir beden egzersizi olarak karşımıza çıkıyor. Tıpkı bugün olduğu gibi o gün de ellerin kullanılması yasaklanmış.

Çin’den vurulan top MS 300’lerde Japonya’ya düşüyor. Kemari adını alarak daha az enerjik, daha ağırbaşlı ve törensel bir oyun olarak karşımıza çıkıyor. Ne var ki, futbolun hırslı ve enerjik ruhu yılın belirli mevsimlerinde düzenlenen törenlerin bir parçası olan bu oyundan pek hoşlanmıyor. Japonya’yı terk edip bize yakın yerlere, Antik Yunan ve oradan da Romalılar’a geçiyor.

Antik Dönemde Futbol

Antik Yunanlılar ve Romalılar, topu ayaklarla kontrol etmenin teknik ve yetenek gerektirdiğini anlayıp futbolu savaşçıların becerilerini geliştirmek için kullanmaya başlamışlar. Anlayacağınız bir nevi savaşçı idmanı. Bu durum kendi futbollarını yaratmalarına neden olmuş. Romalılar dikdörtgen bir sahada, rakip takımların küçük bir topla oynadığı bu oyuna basit bir ad vermişler: Harpastum, yani top.

Top oyununa ilk kuralları onların koyduğunu görüyoruz. Oyunun amacı, gerekirse hile ve el kullanarak da olsa topu diğer takımın sınır çizgilerinin üzerinden geçirmek. Böylece Romalılar futbola ilk hileyi katıyorlar. Halk bu top oyununu çok sevince oyun birden popülerleşmeye başlıyor. Seyirciler ve tezahürat da yine Roma döneminde oyuna dahil oluyor. Futbol, Roma'daki ilk Olimpiyat oyunlarına da giriyor. 27 kişiden oluşan iki takımla oynandığı aktarılan bu oyunun sonunda oyuncuların yaklaşık üçte ikisinin kırık çıkık içinde kaldığı yazılmış. Anlaşılan askerleri eğitelim derken ilk futbol sahasını da savaş alanına çevirmişler. Onlardan sonrası zaten Orta Çağ. İnsana iyi gelen her şeyin önünü kesen kilise yasakları. Yasakları sevmeyen top bir kez daha sekip, bu sefer gerçekten onu günümüze getirecek yere, İngiltere’ye düşüyor.

‘It’s Coming Home’

Kaynaklar, Birleşik Krallık'ta futbolun oynandığı en eski tarihin 1170 olduğunu söylüyorlar. Bu tarihte yazılan bir kayıtta "gençlerin top oynamak için bir tarlaya gittikleri" not edildiğini görülüyoruz. Sonraki kayıtlara bakıldığında adada futbolun hızla yaygınlaştığı anlaşılıyor. Soylular ve hatta birkaç kral da dahil olmak üzere neredeyse hemen herkesin ayağı topa değmiş. Soylu sınıf her ne kadar oyuna karışmış gibi görünse de halk, topu soylu sınıfa kaptırmıyor. Adada futbolu uçuran, daha çok düşük halk kesimi oluyor. Futbol sınıf değiştirince soylu kesimle birlikte yönetime rahatsızlık vermeye başlıyor. ‘Asiliğiyle ruha, şiddetiyle can ve mala’ yönelik tehdidi nedeniyle tepkiler artınca da yasaklar gelmeye başlıyor.

1300'lere gelindiğinde İskoçya ile savaşa hazırlanan Kral II. Edward, okçulukla ilgilenenlerin sayısındaki tedirgin edici düşüş nedeniyle futbol oynamayı herkese yasaklıyor. Bununla da yetinmeyip futbol oynarken yakalananları hapis cezasına çarptırmaya kadar giden yasalar çıkarıyor. Bu, birbirini izleyecek pek çok futbol yasağının ilki oluyor. Zira aynı yasak III. Edward, IV. Henry ve Oliver Cromwell ve nihayetinde VIII. Henry tarafından tekrarlanıyor. Ancak yasaklar oyuna engel olamıyor. Futbol, fakir halk kesimi için bir deşarj olma ve sosyalleşme aracı halini alıyor. Aynı dönemde Orta Çağ’daki yasaklardan kaçarak adada hayat bulan ve halkın bir başka sosyalleşme aracı tiyatroda da futbolla karşılaşıyoruz. 1594’te kaleme aldığını düşündüğümüz Yanlışlıklar Komedyası’nda Shakespeare, Efesli Dromio'nun efendilerinden yakındığı sahnede onu, ‘Yuvarlak bir şey miyim ki beni böyle ayak topu gibi tekmeleyip duruyorsunuz? Biriniz bir tekme vurup beni oraya yollayacak, sonra bir diğeriniz bir tekmeye geri postalayacak, öyle mi?. E, oldu olacak bari bir de meşinle kaplayın beni’ şeklinde konuşturuyor.

Modern Futbola Doğru

O dönemin futbolunda pek kural, kaide olmadığı gibi oynanma şekli de hayli ilginç. Belli bir oyuncu sayısı yok. Hatta kayıtlara göre futbol yer yer bin kişinin aynı çamur sabaha yumruklaşma dahil her türlü "faul"ün yapıldığı mini bir savaş. Kurallar olmadığı gibi hakem de yok. Orta çağın çamurlu çayırlarında oynanan ayak oyununda gülle ağırlığındaki topun sakat bıraktıkları o kadar fazla olmaya başlar ki, savaşa gidecek sağlam asker bulmak mesele haline gelir. Bununla birlikte oyunlar çoğu zaman medeni biçimde de bitmez. Holiganlık kendini göstermeye başlar. Kişisel mülkten tutun, işyerlerine zarar vermeye, kavgaya kadar uzanan şiddet içeren eylemleri beraberinde getirir. 16. Yüzyıla gelindiğinde futbol, adada okçuluktan sonra en fazla ölüm olan ikinci spor dalı olarak karşımıza çıkar. 1681'de futbol ilk şampiyonluğunu kazanır. Yasaklar pes eder. O tarihten sonra bu ‘güzel oyunun’ popülaritesi hızla artmaya başlar.

Modern Futbola Doğru

Oyunun kurallarını da İngiltere koyar. Böylelikle modern futbolun başlangıç yeri halini alır. 18. yüzyılın ortalarında, tarım toplumundan endüstriyel topluma doğru geçilirken, ülkedeki futbol da değişmeye başlar. Kırsal yerlerin çayırlarından, şehirlerin sokaklarına, sert zeminlere taşınır. Derken mahalle takımları, küçük ligler ve bahisler dönemi başlar. Ulaşımdaki gelişmeler sayesinde takımların ülke genelinde birbirleriyle oynaması mümkün hale gelince de kurallar tek tipleşir. Derken kartları ve düdüğü ile hakemleri görmeye başlarız. Profesyonel kulüplerinin, liglerin kurulması ile futbol sosyalleşme aracı olmanın yanı sıra bir endüstri halini almaya başlar. İşin içine para, çok para, derken daha çok para girer. Buradan sonrasını anlatmaya gerek yok. İşin içine para girince oyunun rengi değişir.

Son Dünya Kupası’nda bu rengin ne kadar değiştiğine beraberce şahit olduk. Ama insan oyuncu bir varlık, oyun oynamayı seviyoruz ve futbol güzel bir oyun. Bunca yasağa rağmen günümüze geldiğine göre elbet günü geldiğinde kendine çeki düzen verecek. Ne denir bilirsiniz: Top yuvarlaktır. Dünya da öyle. Ve ne yazık ki günümüzde her ikisi de para üzerinde dönüyor.

Etiketler
Dünya kupası Para