Holokost, Türk Schindler’leri ve Selahattin Ülkümen

Holokost sırasında Avrupa’nın çeşitli kentlerinde Büyükelçi olarak çalışan ve kendilerine başvuruda bulunan Osmanlı Yahudilerine Türk Pasaportu vererek Holokost’tan kurtulmalarını sağlayan Türk diplomatlarının sayısı bir hayli fazladır.

Holokost sırasında Avrupa’nın çeşitli kentlerindeki Türk Büyükelçilikleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde Avrupa’ya göçmüş Türk Yahudileri’nin kurtarılmalarında önemli rol oynarlar. Diplomatlarımızın uzun zaman geri planda kalan bu çabaları 2000’li yıllarda dikkatleri üzerine çekebildi. Holokost’u andığımız bu hafta yazdığım bu ikinci yazıyı onlara ayırmak istedim. Gelin önce biraz tarihsel perspektiften söz edelim.

TARİHSEL SÜREÇ

Birinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan nüfus hareketliliğinden biri Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Yahudilerin Avrupa’nın çeşitli kentlerine verdiği göçtür. Kaynaklara göre iki Dünya Savaşı arasında, Kuzey ve Orta Avrupa’da yaşayan Osmanlı İmparatorluğu topraklarında doğmuş 30 ila 50 bin arasında Türk Yahudisi bulunduğu belirtilir. Almanya’da Hitler’in başa geçmesiyle yaşamları tehdit altına giren bu insanlar, İkinci Dünya Savaşı’nın çıkması ile yaşamları tehlikeye girer. Savaşa girmeyen bir ülke vatandaşı olmanın hayatta kalmak anlamına geldiği o günlerde Avrupa’daki Türk büyükelçililiklerine önemli bir görev düşer: Bu kişilere Türk pasaportu sağlamak. Ancak durum hayli karmaşıktır. Kiminin Osmanlı vatandaşı iken düzenli vatandaşlık kaydı tutulmamıştır. Buna ek olarak, çoğunun ellerinde Türk vatandaşı olduklarını beyan edebilecekleri bir belge bulunmamaktadır.[1] Bazılarının doğum yerleri İmparatorluğun dağılmasından sonra farklı ülke sınırları içinde kalmıştır. Türk Yahudilerinin en çok göç ettiği ülke Fransa’dır. O dönemin Paris Büyükelçisi Namık Kemal Yolga, sonradan tarihçi Stanford Shaw’a yazdığı bir mektupta, 1941’den itibaren Almanlar’ın Avrupa’da yaşayan Yahudilere karşı uyguladıkları baskıların artmasıyla üzerlerine düşen görevi şu sözlerle anlatır:

“Başkonsolosluğun icraatları, vatandaşlarımız arasında din veya başka bir mezhep ayrımı yapmayan Anayasamıza göre yerine getirilir. Bizim millî karakterimizde böyle bir önyargı, ayrım yoktur. Birçok ülkede çeşitli derecelerde görülen Yahudi düşmanlığı, tarihin hiçbir döneminde Türkiye'de olmamıştır. Yahudi Türkler hiçbir zaman devlet tarafından kötü muamele görmemiş; Türkiye'deki hemşerileri arasında dostluk ve sevgiyle yaşamışlardır. Dolayısıyla Başkonsolosluğun Türk vatandaşlarını koruma görevinin diğer dinlere mensup Türkler’e olduğu gibi Türk Yahudilerine de uygulanması her açıdan doğaldır.”[2]

Holokost sırasında Avrupa’nın çeşitli kentlerinde Büyükelçi olarak çalışan ve kendilerine başvuruda bulunan Osmanlı Yahudilerine Türk Pasaportu vererek Holokost’tan kurtulmalarını sağlayan Türk diplomatlarının sayısı bir hayli fazladır. Yakın zamanda Türk Schindler’leri[3] olarak anılan bu diplomatların, görev yerleri ve görev süreleri şöyledir:

Selahattin Ülkümen, Rodos Konsolosu (1943-1944); Necdet Kent, Marsilya Konsolosu (1942-1945); Behiç Erkin, Vichy Büyükelçisi (1940-1943); Saffet Arıkan, Berlin Büyükelçisi (1942-1944); İ. Cemal Özkaya, Atina Başkonsolosu (1940-1945); Firuzan Selçuk, Belgrad Konsolosu (1939-1941); Galip Evren, Hamburg Konsolosu (1942-1944); Fuat Aktan, Köstence Başkonsolosu (1937-1942); R. Rauf Arman, Köstence Başkonsolosu (1942-1945), Cevdet Dülger, Paris Başkonsolosu (1939-1942); N. Kemal Yolga, Paris Başkonsolos Muavini (1942-1945); Numan Menemencioğlu, Dışişleri Bakanı (1942-1944), P. Şevki Kantemir, Budapeşte Konsolosu (1939-1942); Abdülhalat Birden, Budapeşte Konsolosu (1942-1944); Kudret Erbey, Hamburg Başkonsolosu (1938-1942); Bedii Arbel, Marsilya Başkonsolosu (1940-1943); M. Fuat Carım, Marsilya Başkonsolosu (1943-1945); İrfan Sabit Akça, Prag Konsolosu (1938-1939); Burhan Işın, Varna Konsolosu (1942-1946).[4]

Bu ondokuz Türk diplomat arasında Selahattin Ülkümen’in yeri ayrıdır. Ülkümen, 12 Aralık 1989 tarihinde Kudüs’te bulunan Yad Vashem Dünya Holokost Anma Merkezi tarafından, kendi hayatını riske atarak Yahudileri Holokost’tan kurtaran insanlara verilen, Righthous Among People (Uluslararası Dürüst İnsan) nişanı ile ödüllendirimiştir.[5]

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı 2001 yılında Namık Kemal Yolga, Necdet Kent ve Selahattin Ülkümen'e İkinci Dünya Savaşı'nda Türk Yahudileri Nazi soykırımından kurtarmaları sebebiyle ‘‘Üstün Hizmet Madalyası’’ verir.[6] Buna ek olarak, İspanyol Yahudileri Sefarad’ların 1492 yılında Osmanlı İmparatorluğu’na davet edilmelerinin beşyüzüncü yılı olan 1992’de kurulan 500. Yıl Vakfı[7] tarafından Necdet Kent ile Paris Büyükelçisi Behiç Erkin ve Paris Konsolos Vekili Namık Kemal Yolga’ya Yüksek Hizmet Madalyası verilmiştir.[8]

Bu Holokost Anma Günü’nde Büyükelçimiz Selahattin Ülkümen’ı yakından tanıyalım.

RODOS’TA BİR GENÇ DİPLOMAT: SELAHATTİN ÜLKÜMEN

1914 doğumlu olan Selahattin Ülkümen, 1936 yılında Dışişleri Bakanlığında görevine başlar. 1943 senesinde Rodos adasına Başkonsolos olarak tayin edilir. Bu, Ülkümen’in ilk Büyükelçilik görevidir. Selahattin Ülkümen Rodos Büyükelçiliğine atandığında Rodos İtalyanlar tarafından işgal edilmiş, havadan ve denizden kuşatılmış, kıyıları mayınla döşenmiş haldedir. Güvenli ulaşımın imkânsız olduğu adaya bir balıkçı teknesi ile anlaşarak sekiz saat süren zorlu bir yolculuk ile gidebilen Ülkümen, 25 Ocak 1943 tarihinde görevine başlar. Bu kritik bir tarihtir.

Ülkümen göreve başladıktan beş gün sonra, 30 Ocak 1943 günü, İngiltere Başbakanı Winston Churchill Türkiye’nin müttefikler yanında savaşa girmesini sağlamak amacıyla Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile görüşmek üzere iki günlüğüne Adana’ya gelir. Bu görüşme Amerika’nın da katılımıyla Aralık ayında Kahire’de yinelenir. Türkiye’nin Almanya aleyhine savaşa girme ihtimali üzerine Almanların dikkati Ege Denizi’ndeki adalara çevrilir. Böylece Ege denizindeki gerilim giderek artar. Müttefiklerin Türkiye’nin desteğiyle Almanya’ya karşı ikinci cepheyi, on iki ada üzerinden açacağı kuşkusu içinde olan Nazi yönetimi, savaşa katılabileceğini düşündüğü Türkiye’ye bir gözdağı vermek amacıyla 18 Şubat 1944 tarihinde gönderdiği iki savaş uçağıyla Rodos Konsolosluk binasını alçak uçuşla bombalar. Bina bu hava saldırısı sonunda tamamen tahrip olur. İki konsolosluk çalışanı hayatını kaybeder. Selahattin Ülkümen dizinden yaralanırken yeni doğum yapmış olan eşi Mihrinnisa Ülkümen bebeğiyle birlikte yaralanır. Mihrinnisa Hanım aldığı yaralar sonucu olaydan altı ay sonra vefat eder.[9] Kızının kaybına dayanamayan Ülkümen’in kayınvalidesi intihar eder.

Ülkümen göreve başladığında adada yaklaşık olarak 2000 Yahudi yaşamaktadır.[10] Bunların çoğu adanın Osmanlı hakimiyetine geçmesiyle 390 yıl boyuna herhangi bir sorunla karşılaşmadan yaşayan Osmanlı vatandaşı Yahudilerden oluşur. Almanlar İtalya’nın savaştan çekilmesinin ardından Eylül 1943’te yönetimi devralır. 19 Temmuz 1944’te, adadaki tüm Yahudilere geçici bir süre Korfu gibi daha küçük adalara gönderilecekleri söylenerek ertesi gün Gestapo merkezinde toplanmaları emredilir. Gerçekse başkadır. Naziler adadaki Yahudileri Auschwitz başta olmak üzere imha kamplarına gönderme harekatına başlamışlardır. Bunun üzerine Ülkümen elinde bir liste ile Nazi karargahına girerek General Kleeman ile görüşür. Türkiye’nin tarafsız bir devlet olduğunu hatırlatarak elindeki listede adı olan 46 Yahudi’nin kendisine teslim edilmesini ister. Daha sonra Türk vatandaşlığı olmayan ancak Türk Yahudileri ile evlenmiş olanların isimlerini de listeye ekler. Tanıkların ifadelerine göre, Yahudiler binaya girmeye hazırlandığı sırada Ülkümen yanlarına gelerek onlara içeri girmemelerini, kendisinden haber beklemelerini söyleyerek dışarıda kalmalarını sağlar.[11] Naziler, Ülkümen’in listeye eklediği isimlerden rahatsızlık duyarlar. General Klemann, Nazi kanunlarını öne sürerek, milliyet ayırtetmeksizin tüm Yahudilerin toplama kamplarına gönderilmeleri gerektiğini söylemektedir. Ancak Ülkümen, Türk vatandaşlarının eşlerinin ve ailelerinin de serbest bırakılması konusunda bir kanun olduğundan bahsederek diretir. Listesindeki diğer Yahudilerin de ona geri verilmesi konusunda geri adım atmaz.[12]

Ülkümen’in kurtardığı Yahudilerden biri olan Matilda Toriel, daha sonraları, aslında Türkiye’de böyle bir kanun olmadığını ve Ülkümen’in Yahudileri kurtarmak için, bu kanunu o sırada basitçe kafasından ürettiğini anlattır.

Karısı Türk uyruklu olduğu için Türk pasaportu alarak kurtulan ve sonrasında Rodos’da Yahudi Toplumu Cemaat Başkanı olan Maurice Soriano ‘20 Temmuz günü yaklaşık 2000 Musevi, halen Hotel Soleil diye anılan binanın avlusunda yere oturmuş beklerken hayatımı vatandaşlarını korumak için üstün gayret gösteren Türk Konsolosu’na borçluyum’ diyerek Ülkümen’in anlattıklarını destekler:[13] Soriano’nun anlattıkları o günü yeniden canlandıracak kadar diridir:

Türk konsolosu, her şeyin doğru ve yasal olduğunu göstermek için elinde bir sicil defteri ile bizzat geldi. Bana şöyle dedi: ‘Soriano Bey, işte size kağıt ve kalem. Size söyleyeceğim isimleri lütfen buraya yazın’. Sonra listesine baktı ve şu, şu, şu demeye başladı. Arada Türk olmayan isimler de vardı. Ben de Türk olmayan annemle babamı listeye ekledim.[14]

Soriano’ya Almanların kuşkulanıp kuşkulanmadıkları sorulduğunda ‘Hayır, kuşkulanmadılar’ diye cevap verir ve ekler: ‘Konsolos 46 kişiyi kurtardı. Bunların yirmi ikisinin gerçekten Türk pasaportu vardı. Orada aslında Türk olmalarına karşın vatandaşlıklarını yitirmiş Yahudiler de vardı. Ancak Ülkümen onları geride bırakmadı. Onları da kurtaracak kadar yürekli davrandı’.[15],[16]

Ülkümen’in listesindeki bütün Yahudiler serbest bırakılır. Geri kalan yaklaşık 1780 Yahudi Auschwitze gönderilerek katledirler.[17] Ancak serbest bırakılan Türk uyruklu Yahudiler özgürlüklerine hemen kavuşamazlar. Nazi yetkililerinde additional harresment görürler. Bu süreç içinde Ülkümen, kurtardığı Yahudilere koruma ve manevi destek sağlamaya devam eder. Rodos-Auschwitz konvoyuna dahil olmaktan kurtulanların adada daha sonraki yaşamını, 46 talihliden biri olan Viktorya Soryano şöyle anlatır:

‘Türk konsolosunun girişimleri sayesinde kurtulabilen biz 46 Yahudi devamlı korku ve endişe içinde yaşadık. Her sabah saat 8:00’de Gestapoya giderek yoklamada bulunmamız gerekiyordu. Bazen sebepsiz olarak bir 2 saat alıkonulduğumuz oluyordu. Bu saatler bizim için birer kabustu. Zira tekrar tutuklanarak toplama kamplarına götürülmek korkusu yanında sürekli olarak bombalanan adada özellikle Alman karargahında, sığınaklara da kabul edilmediğimizden, açıkta her an bir bombanın veya yıkıntının altında kalma endişesi içindeydik. 8 Ağustos günü Türk uyrukluların, kimliklerinin kontrolü için Atina’ya gönderilecekleri söylendi. Bir başka gün doğrudan doğruya Türk uyruklu olanların Rodos’ta kalacağı, ancak eş ve çocuklarının kamplara sevki haberi yayıldı. Bu rivayetler gerçekleşmedi ancak morallerimiz üzerindeki etkilerini tahmin edersiniz.’[18]

Ocak 1945 tarihinde Uluslararası Kızılhaç Örgütünün temsilcilerinin, Rodos adasını ziyaret edeceğini öğrenen Alman kumandan Kleeman, Kızılhaç’ın karşısında suçlu durumuna düşmemek için, geriye kalan bütün Yahudilerin, Türkiye’ye gönderilmelerini emreder. Ertesi gün Türk Yahudilerin tamamı küçük sandallara bindirilerek Ege Denizi’ne bırakırlar. Bu küçük sandallarda, fırtınalı denizlerle boğuşarak Rodos’un tam karşısına düşen Marmaris’e ayak basarak kurtulurlar.[19]

Savaş sona erdikten sonra, Selahattin Ülkümen savaş esiri olarak tutuklu bulunduğu Yunanistan’dan Türkiye’ye geri gönderilir. Bir daha hiç evlenmez. Hayatını hasta çocuğuna vakfeder. Selahattin Ülkümen, 7 Nisan 2003 tarihinde Türk Yahudi Cemaati tarafından yatırıldığı Balat Musevi Hastanesi Or-Ahayim’de 89 yaşında uykusunda yaşama veda eder.

Anısına saygıyla.



[1] Corry Guttstandt, Türkiye, Yahudiler ve Holokost s. 47.
[2] Stanford J. Shaw, Turkey and the Holocaust, s.60-61.
[3] https://www.hurriyet.com.tr/gundem/bizim-schindler-ler-39243200

[4] https://t24.com.tr/haber/yahudileri-kurtaran-turk-pasaportu,145378

[5] https://www.yadvashem.org/righteous/stories/ulkumen.html
[6] https://www.mfa.gov.tr/presenting-the-distinguished-service-award-of-the-ministry-of-foreign-affairs-and-other-medals-and-orders.en.mfa


[7]https://www.muze500.com/index.php?option=com_content&view=article&id=2&Itemid=120&lang=en
[8] https://www.salom.com.tr/haber-118193-uluslararasi_durust_bir_turk_selahattin_ulkumen.html


[9] http://rodos.bk.mfa.gov.tr/Mission/MissionChiefHistory
[10] https://www.salom.com.tr/haber-118193-uluslararasi_durust_bir_turk_selahattin_ulkumen.html


[11] https://www.salom.com.tr/haber-118193-uluslararasi_durust_bir_turk_selahattin_ulkumen.html
[12] Shaw, 253.
[13] Ülkümen Anılar, s. 105
[14] C. Guttstand, s. 495


[17] https://www.yadvashem.org/righteous/stories/ulkumen.html

[19] https://www.salom.com.tr/haber-118193-uluslararasi_durust_bir_turk_selahattin_ulkumen.html

Etiketler
Osmanlı