Bir kahraman aranıyor

Ne zaman yapılacağı belli olmayan seçime yaklaştıkça gerilim artıyor. Kanımca bu gerilimlerden biri iktidar partisinin toplum üzerinde yarattığı iken, diğeri...

Ne zaman yapılacağı belli olmayan seçime yaklaştıkça gerilim artıyor. Kanımca bu gerilimlerden biri iktidar partisinin toplum üzerinde yarattığı iken, diğeri de kendi içinde yaşadığı olmak üzere iki farklı aks üzerinde birikiyor. Normal bir düzende bu gerilimlerden ilki giderildiğinde, diğerinin de daha kararlı ve kontrol edilebilir bir hal alması beklenir. Ancak biz epey zamandır normal bir düzende olmadığımızdan, hiç o konuda yorumda bulunup size yormayayım. Bu yazıda seçime giden yolda iktidar ve muhalefet partisinin geliştirmelerini beklediğim seçim söylemleri üzerine birlikte düşünelim istiyorum.

Malumunuz, ‘gök kubbe altında söylenmemiş söz yoktur’. Bu söz seçim kampanyaları için de geçerli. Yirmi yıl gibi uzun süre ikdarda kalan bir siyasi oluşumun söylemi zaman içerisinde ister istemez farklılaşıyor. Prompter kullanımının yaygın olarak hayatımıza girdiği bu son yirmi yılda adı hiç anılmayan bir kesim de metin yazarları olsa gerek. Siyasi liderlerin hayatlarını incelediğinizde başlarda hemen hepsinin konuşmalarını kendileri kaleme alırken, belli bir güç seviyesine ulaştıktan sonra bu işi profesyonellere bırakıldığını görüyoruz. Geçtiğimiz haftalarda Binali Yıldırım ve Recep Tayyip Erdoğan’ın iki yıl ara ile farklı yerlerde yaptıkları konuşmanın kelimesi kelimesine aynı olduğunu görünce iktidar partisinin metin yazarlarında bir yorgunluk, bir geçiştirme ve savsaklamanın baş gösterdiği hissine kapıldım. Bu hissin hemen ardından önümüzdeki seçimde iktidar partisinin nasıl bir seçim söylemi geliştirebileceği üzerine düşünmeye başladım.

İşin siyasi tarafını bilemem, ama iktidar partisinin metin yazarları en zor seçimlerine hazırlandığına eminim. Zira ellerindeki janjanlı sloganların çoğunu geçtiğimiz seçimlerde tükettiler. Şimdi ellerinde gerçekleşmeyen vaatler silsilesi kaldı. Bu duruma iktidarın sanki bir erken seçim olacakmış gibi geçen sonbaharla başlattığı ve ekonomik tutarsızlıkları örtme telaşıyla öne sürülen gerçeklikten kopuk bir dizi vaat ve tören eklenince işlerinin hepten zorlaştığını söylemek durumundayım. Bu seçimde iktidar, vaat kartlarının çoğunu kaybetmiş olarak girdiğinden korku söylemi üzerinden hareket edecek görünüyor. Hal böyle olunca da bizi o korkulardan korumak için bir kahramana ihtiyacımız olacak. Peki Erdoğan’dan bir kahraman çıkar mı?

KAHRAMAN YARATMAK

Bu sorunun cevabını kurgunun dinamikleri üzerinden düşünelim. Rus masal bilimci Vladimir Propp’un, Rus halk masallarını inceleyerek yazdığı Masalın Biçimbilimi kitabı bu konuda ilginç açılımlar yapmamızı sağlıyor. Propp, bu yapıtında ‘gök kubbe altında söylenmemiş söz yoktur’ ifadesini bir adım ileri götürerek, buna biçimi de ekler. Propp’a göre kişiler ve hikaye her ne kadar değişik olursa olsun, anlatılan hikaye sadece otuz bir farklı işlev üzerinden kurulabilir. Yani aslında sadece benzer sözleri tekrar tekrar duymakla kalmıyor, birbirine çok benzer düzenlenmiş hikayeleri çok farklı şeylermiş gibi yeniden ve yeniden dinliyoruz. Zira bu işlevler belli biçim kurallarının gerçekleştirilmesi ile sağlanıyor. Konuya biraz yakından bakalım.

Propp’a göre bir masalın işlevi; çatışma - zafer, yasak - yasağın çiğnenmesi, izlenme - yardım, cezalandırma - evlilik gibi ikili karşıtlıklar üzerinden kuruluyor. Hikayenin kahramanları da bu ikili karşıtlıklar üzerinden var oluyorlar. Kısaca anlatmaya çalışayım: Önce bir kahraman beliriyor. Bu kahraman göreve çok da gönüllü değil ancak koşullar onu kahraman olma yoluna itiyor. Böylelikle kahraman evinden çıkıp ve eyleme geçiyor. Bu eylem sırasında aşması gereken bir takım yasaklar ve engelleri var. İşte burada kahramanın yardımcıları devreye giriyor. Yolculuğu sırasında kahramana eşlik eden, bilgi toplayan, onu koruyup kollayan bu yardımcılar aynı zamanda masalın olmazsa olmazları. Belli bir noktadan sonra kahraman ile tehdit unsuru olan saldırgan karşı karşıya geliyor. Kimi masallarda kahraman özel bir işaret edinip ve bu işaret üzerinden tanınırlığı arttırıyor. Bu kurgunun sonu kahramanın zaferi, tanınması ve ödüllendirilmesi ile bitiyor.

Bir de düzmece kahramanlar var. Bunlar yukarıda bahsettiğim kurguda, kahraman tehdit unsurunu yok edip sessizce evine döndükten sonra ortaya çıkıyorlar. Genelde parsayı toplamakla ilgili olan bu düzmece kahraman, kötülerin dünyasına ait biri olup asılsız iddialar öne atıyor. Bunun üzerine kahramana yeni bir görev düşer. Bu defa düzmece kahramanı yok etmek üzere yola koyulur. Bir takım zor görevleri atlatarak bu kötü karakterin gerçek kimliğini ortaya çıkarır. Düzmece kahraman cezalandırılırken, kahraman yeni bir görünüm kazanarak kuvvetlenir. Yüzüklerin Efendisi’nde Frodo Baggins, The Matrix’de Keanu Reeves’in canlandırdığı Neo, Harry Potter’da Harry Potter, Propp’un belirttiği şablona harfiyen uyarak yazılmış karakterlerdir. Benzer biçimde hikayelerin akışı da yine Propp’un belirttiği biçimde gerçekleştirilmiştir. Şimdi bu bilgiler ışığında Erdoğan’dan bir kahraman çıkıp çıkmayacağını yeniden düşünelim.

ERDOĞAN VE KAHRAMANLIK KURGUSU

Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi kariyerine baktığımızda, kahramanlık kurgusunun 12 Aralık 1997’de Siirt’te halka hitaben yaptığı konuşma sırasında okuduğu şiir nedeniyle aldığı hapis cezası ile başladığını söyleyebiliriz. Muhtemen bu konuşma öncesinde de planlanan bir oluşum olan AKP’nin, 14 Ağustos 2001’de kurulmasıyla, Kurucular Kurulu tarafından Genel Başkan olarak atanması Erdoğan’ın kahramanlığa giden sürecinin önemli bir adımı. Uzunca bir süre yanında olan dava arkadaşlarınca desteklenen bu yolculuk, seçmenlerini en azından ilk on yıllık sürede mutlu eden bir tablo çizdi. Verilen vaatlerin yerine getirilmesi, özellikle inanç üzerinden yapılan ayrıştırıcı politikaların önüne geçilmesi, sağlam temelli olmasa da ekonomik refah atmosferi ve güçlü Türkiye vurgusu Erdoğan’ın kahramanlaşma serüvenin Propp’un analizi ile uyan yerleri olarak sıralanabilir. Ancak burada hedefler nettir. Erdoğan’ın vaatleri ile örtüşen siyasi hamlelerini nereye, nasıl yapacağı bellidir. Yine bu dönemde ikili karşıtlığın tarafları bellidir. Erdoğan bir süre sonra rabia işaretini de devreye koyarak, Propp’un kahramanlık tanımına uygun bir adım daha atar. Onun hikayesinde kahramanın ödülü başkanlık sistemine geçilip ilk partili Cumhurbaşkanı olmaktır.

Sıkıntı da bu ödül alındıktan sonra başlar. Zira bu noktadan sonra, kurgunun yani politik söylemin olmazsa olmazı ikili karşıtlık bozulur. Öyle ki, Erdoğan bu karşıtlıkları kendi kabinesi içinde de kurmaz, ‘x bakanımı gönderdim’ gibi iyelik eki barındıran sözlerle kendi iktidar alanını, kişilerin rollerini kapsayacak biçimde genişletir. Kimi yol arkadaşları da onu terk etmişlerdir. Bu yalnızlaşma içinde tiranlaşma eşiği geçilir. Bu eşik geçildikten sonra hikayenin bir daha başa dönüp yeni bir kahraman yaratma ihtimali de ortadan kalkar.

Bana kalırsa bugün Erdoğan’ın içinde bulunduğu durum tam da buna denk geliyor. Vaat söyleminin yerini korku söyleminin almasıyla birlikte bir kahramandan çok bir saldırgana dönüşüp, saldırgan birinin sözleri ile konuşmaya başlıyor. İşte burası hikayede Erdoğan’ın kahraman olma şansını tümüyle kaybettiği nokta. Halkın gerçekliğinden kopuk algı, ‘dış güçler, faiz lobisi’ vb gibi tanımlamalarla kim olduğu net olarak işaret edilmeyen tehdit unsurları, giderek artan ekonomik buhran, kişisel hak ve özgürlüklere ve yaşam biçimlerine getirilen keyfi yasaklar ile bugün Erdoğan bir kahraman olma noktasının çok uzağında bir noktada.

BİR KAHRAMAN ARANIYOR

Muhalefetin başkan adayı henüz belli olmasa da, Kemal Kılıçdaroğlu kurduğu söylem ve attığı adımlarla Propp’un tanımladığı kahramanın yolculuğuna uygun davranıyor. Adaylık için adı sıkça geçen Ekrem İmamoğlu’nun Temmuz ayında Kılıçdaroğlu’na hitaben “Ben sizin en yakın yol arkadaşınızım. Yürüdüğünüz yolda size her türlü destek olmakta benim yanıma hiç kimse yaklaşamaz” sözleri,[1] Akşener’in giderek artan bir ısrarla aday olmayacağını söylemesi üzerine kahramanın yol arkadaşları da belirmeye başladı.

Adayın kim olacağını bilemem ancak şurası kesin ki, Erdoğan’ın ikna gücünü kaybettiği vaat söyleminin yeni sahibi muhalefetin belirleyeceği aday olacak. İktidar tarafında ikili karşıtlıkların hiçbiri kalmamışken, muhalefet tarafında bunlar çok belirgin ve ortada. Bu yüzden de seçime giden yolda söylem kurma konusunda eli güçlü olan taraf onlar. Erdoğan’ın 2001’de çıkıp yürüdüğü yolun başında bu kez muhalefet var. Seçime giden yolda iktidar tarafının korkuyu ve baskıyı körükleyeceği besbelli. Erdoğan’ın geçtiğimiz gün sarfettiği, ‘aynı gemideyiz, batarsa hepimiz boğulacağız’ sözü bu korkutma söyleminin son örneklerinden biri. Ortada bir gemiden çok bir saltanat kayığı olduğu, bizim de o kayıkta olmadığımız aşikâr. Gemide miyiz, karaya mı oturduk onu bilemem. Ama kahraman içimizden biri.

[1] https://www.gazeteduvar.com.tr/imamoglu-geri-cekildi-kilicdaroglunun-adayligina-destek-verdi-haber-1574654