Diktatörün aşkı

Yanlış anlaşılan, yanlış yaşanan çok şey var. ‘Ya benimsin ya toprağın’ ülkesinde aşk, bu yanlış yaşanan şeylerin başında geliyor. İki kişi arasında kurulan...

Yanlış anlaşılan, yanlış yaşanan çok şey var. ‘Ya benimsin ya toprağın’ ülkesinde aşk, bu yanlış yaşanan şeylerin başında geliyor. İki kişi arasında kurulan ilişki, faşizmin de başladığı bir alan. Taraflardan birinin, diğeri üzerinde üstünlük kurmasının sıkça yaşandığı bir arena. Konu aşk olunca, bu ülkede ezen-ezilen ilişkisi fena halde meşrulaşıyor. ‘Sevmese, seni kıskanmaz’la başlayan bu yanlış olanı meşrulaştırma hareketi, sevildiği için hırpalanan, dövülen, öldürülen kadınlara kadar uzanmakta. Tüm güzel duygular acı ve şiddet üzerinden ele alınıyor. Hal böyle olunca da aşkı yaşamak için o acıya göğüs germek, şiddeti sindirmek, ezilmeye sessiz kalmak normalleştiriliyor. Bu hastalıklı kabul, bağımlılık halısını aşk gibi görülen şeyin altına seriveriyor. Ondan sonrası bir Işıl Yücesoy şarkısı, ‘Ya seninle ya sensiz’...

İki kişi arasındaki bu ayarı kaçmış aşktan daha tehlikeli olanı iktidarla toplum arasında kurulduğu iddia edilen aşk ilişkisi. Genel seçime giden takvimde bu aşka biraz daha yakından bakmanın iyi olacağını düşünüyorum. Çünkü bana kalırsa burada değişen, süreç içinde gözden kaçan bir durum var: O da patriyarkanın, diktatoryaya dönüşmüş olması.

TÜM TOPLUMU SARAN AŞK!

Yakın bir tarihe kadar toplum yaşamı, tıpkı devlet kurumlarında olduğu gibi erkek egemen ve erkekten yanaydı. Bu yeterince kötü bir problem değilmişçesine patriyarkal yapı, meydanlardan ‘Biz bu millete aşığız, aşık’ diye aşkını haykıran narsistik bir rol model üzerinden kendini güçlendirerek zorbalık paydasında eşitlendi. Ataerkil düzen içinde zaten erk sahibi olan bir sürü erkek, bu rol model üzerinden kendini yeniden tanımlamaya başladı. Hayran olunanın yerine geçerek kendisine hayran olunmasını istedi. Buna göre yaşamaya başladı. Diktatörün aşkı tüm toplumu sardı. İşte işin rengi burada değişmeye başladı.

Diktatörün aşkında ezen – ezilen ilişkisi, lütuf – şükür ilişkisine döndü. Zira diktatörü sevmek, halka bahşedilmiş bir lütuftur ve halk böyle bir lütuf ile taltif edildiği için şükür duymalıdır. Diktatörün bu ilişkiyi sürdürmek için yapması gereken özel hiçbir şey yoktur. Varlığı yeterlidir. Halkın gözünde kutsal bir yanı olan bu narsistik güç odağının yaptıkları sorgulanamaz, yapmadıkları eleştirilemez. Lütuf – şükür ilişkisinin bir gereği olarak yaptığı her şey iyi, halkın yararınadır. Seven ile sevilen arasındaki karşılıklı olması beklenen ilişki bozulmuş, tamamen tek yönlü bir hal almıştır. Diktatörün aşkında, kendisi başta olmak üzere herkes koşulsuz biçimde onu sever. Sevmelidir. Patriyarkanın aşkında kurban her zaman kadınlardır. Ancak iş diktatörün aşkına geldiğinde durum değişir. Onu sevmeyen, onu eleştiren, yapamadıklarını yüzüne söyleme cesareti gösteren herkes hain, dahası kurbandır. Buradaki kurbanlık şemsiyesi bir hayli geniştir. Sadece kadınlar değil, çocuklar ve hatta sokak hayvanları kurbana dönüşürler. Adaletin işlemediği, yönetilemeyen bir toplumda tehlike bununla sınırlı kalmaz. Diktatörün aşkı, onu rol model olarak seçen, kendine hayran yeni diktatörlerin oluşmasına yol açar. Bu dönüşüm toplum için büyük bir tehdittir. Adaletin olmadığı bir toplumda bu küçük diktatörcükler kendi iktidar alanlarını yaratırlar. O alanın kural koyucuları olurlar. Bu noktadan sonra artık tüm toplumun tehdit altında olduğu bir zemine geçilir. Doktorlar, öğretmenler, öğrenciler, sanatçılar, sokak hayvanlarına mama verenler, herkes ama herkes her an kurban durumuna düşebilir. Ancak her kurban için yas tutulmaz. Diktatörün aşkı bir kez daha devreye girer.

LÜTUF VE HIRÇINLIK

Diktatörün sevmediği kimse kurban olarak görülmediği gibi, ona muhalif olduğu bilinenler de kurban olarak görülmezler. Majesteleri varlığına şükretmeyen kimseyi adaleti ile lütuflandırmaz. Dahası cezalandırır. En ufak eleştiriden tutun da en sert karşı duruşa kadar her şeyi hakaret kapsamında ele alır. Sevilmediğini hissedince hırçınlaşır. Bu hırçınlık yoksulları görmez, katledilen kadınlarla ilgilenmez, öldürülen doktorlar, tarikat yurtlarında cinsel istismara uğrayan çocukları yok sayar. Ortada öznesi değiştirile, değiştirile kullanılan tek bir kınama cümlesi vardır. Söylenir geçilir. Bir sonraki kurbana kadar rafa kaldırılır. Diktatörün aşkı kendinden başka kimseyi sevmez, kimseyle ilgilenmez.

Genel seçime gittiğimiz şu günlerde bu aşk hikayesinin de sonuna tanıklık edeceğiz. Bu büyük final aşkın sonu olan bir şey olmasıyla alakalı olmayacak. Aksine aşk, kendi içinde sonsuz olan bir duygu. Tanıklık edeceğimiz son hakikat düzleminde yaşanacak. Zira hiçbir diktatör sonsuza kadar sevilmez.