Türkiye Osmanlı borçlarını nasıl ödedi…

Türkiye Lozan Antlaşması’nda, Osmanlı Borçlarının hafifletilmesini, aksi halde ödeyemeyeceğini ileri sürerek 107 milyon 528 bin 461 altın lira borcunu 8 milyon 578 bin 343 altın liraya düşürme diplomatik başarısını göstermiştir.

Osmanlı Mondros Ateşkes Antlaşması ile tarih sahnesinde silinince, Gazi Mustafa Kemal önderliğinde Kurtuluş Savaşı başlatıldı ve kazanıldı. Lozan’da imzalanan antlaşma ile birçok kazanımlar elde ederken Osmanlı borçlarını ödemek durumunda kaldı ve kuruşuna kadar da ödedi.

LOZAN’IN EKONOMİK KAZANIMLARI

23 Temmuz 1923 yılında yani tam yüz yıl önce Türkiye ile İhtilaf Devletleri arasında imzalanan Lozan Antlaşması imzalandı. Türkiye uluslararası arenada bu anlaşma ile bağımsız bir devlet hüviyetine kavuştu. Onun içindir ki; ‘’Lozan Antlaşması Türkiye’nin tapusudur’’ denilmektedir.

Bu anlaşma ile, yüz yıllardır kaybettiği bütün ekonomik kazanımlar yeniden elde edilmiştir. Bunlar;
· Kapitülasyonlar kaldırılması,
· Savaşı kaybeden Yunanistan’dan savaş tazminatı olarak Karaağaç Bölgesinin Türkiye’ye savaş Tazminatı olarak verilmesi,
· Osmanlı Borçlarının ödenebilecek bir takvime bağlanması,
· Gümrük tarifelerinin Ülkemiz yararına yeniden düzenlenmesi,
· Liman ve demiryollarının millileştirilmesi,
· Türk gemilerinin kendi sularında ticaret yapma hakkı sağlanması,
Gibi Batı’ya tanınan ekonomik üstünlüklerden kurtulan ve millileşen ekonomiye geçilmesini sayabiliriz.

DÜYUN-U UMUMİYE SERENCAMI

Osmanlı Devleti ilk yurtdışı borçlanması Padişah Abdülmecid tarafından 1854 yılında Kırım savaşını finanse etmek için alınmıştır. Tarihte 93 Harbi diye bilinen ağır yenilgiden sonra borçlanmaya devam etmiştir. Batılı ülkeler bu borçları tahsil etmek için, 1881 yılında, kendi temsilcilerinin yönetiminde, Düyunu Umumiye idaresini kurdurmuşlardır. Böylece Osmanlı İmparatorluğu mali yönetimini başkalarına teslim etmiştir. Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasından sonra bu borçlar Lozan Antlaşmasıyla imparatorluğu oluşturan ülkeler arasında paylaştırılmıştır.

Devletin hükümranlığını hiçe sayarak II. Abdülhamit Döneminde Osmanlı iç ve dış borçlarının yönetimi için bu kurumun kısa adı ‘’Düyun-u Umumiye tam adı ise; ‘’Duyu-u Umumiye Vardidatt-ı Muhassada İdaresidir.’’
Düyun-u Umumiye’nin hizmet görmesi için 1897 yılında Fransız kökenli levanten mimar Lexandre Vallaury tarafından bir bina inşa edildi. Bu bina 1933 Yılında Atatürk'ün emri ile İstanbul Lisesi kullanımına verildi. Halen de bu binada eğitim yapılmaktadır.

Osmanlı Devleti aldığı hiçbir borcunu ödeyemediğinden alacaklılarıyla 1879 Yılında anlaşmaya oturdu. En önemli egemenlik hakkı olan vergi toplama yetkisini bu kuruma devretti. Buna göre;

· Damga, alkollü içki, balık avı, tuz ve tütünden alınan vergi gelirlerini 10 yıl boyunca iç borçlar karşılığı olarak alacaklılara bırakıldı.

· Ancak alacaklı Avrupa devletleri buna tepki gösterdi ve 1881'de damga, alkollü içki, balık avı, tuz, tütün ve ipekten alınan vergilerin tüm geliri iç ve dış borçlara ayrıldı.

· Bu vergileri toplama ve alacaklılara ödeme görevi de yeni kurulan Düyun-u Umumiye İdaresi’ne verildi. Bu kurum kurulduktan sonra da Osmanlı İmparatorluğu mali sıkıntılar nedeniyle yeni dış borç almak zorunda kaldı.

Osmanlı Devleti’nin borçlarını denetleyen ve tasfiye eden bu kurumun yönetiminde 2’si Türk, birer üye ile de; İngiliz, Alman, İtalyan, Fransız ve Avusturya olmak üzere 5 ülke temsilcisi bulunmaktaydı.

Kurumun;
· Osmanlı'nın dış borçlarını ödenmesini denetleme,
· Ülke gelir kaynaklarının dış borçlara aktarılmasını sağlama,
· Devlet gelirlerini memurları ve ülke içi kaynakları arasında paylaştırma,
· Osmanlı Devleti'nin gelirlinin üçte birini kontrol ederek kullanmak,
Şeklinde görevleri bulunmaktadır.

Borç veren ülkelerin borçlarını tasfiye için alacaklı ülkelerle birlikte oluşturulan bu kurum, Osmanlı'nın iç, dış borçlarını, vergi politikalarının yanında ülkenin her türlü işlerine karışma hakkını da kendinde bulunan bir vesayet kurumu haline gelmişti.

OSMANLI BORÇLARI PAYLAŞTIRILDI EN BÜYÜK PAY TÜRKİYE’NİN

Borçlar, alındıkları tarihlerde Osmanlı Devleti’ne bağlı ve sonradan ayrı devletler olarak kurulan ülkeler arasında paylaştırıldıysa da en büyük borç yükü yine Türkiye'ye üzerinde bırakılmıştı. 1928 Yılında Paris Sözleşmesi ile Türkiye’nin ödeyeceği miktar 107 milyon 528 bin 461 altın lira olarak tespit edilmişti. Borçlar Meclisi 1930 Yılında yeniden toplandı ve üç yıl süren mücadele sonucunda Türkiye’nin ödeyeceği miktar kesin olarak tespit edildi.

Türkiye Lozan Antlaşması’nda öngörülen serbest ticaret zorunluluğunun dolması ve 1929 Dünya Ekonomik Buhranının yarattığı sonuçları ileri sürerek Osmanlı Borçlarının hafifletilmesini, aksi halde ödeyemeyeceğini ileri sürerek 107 milyon 528 bin 461 altın lira borcunu 8 milyon 578 bin 343 altın liraya düşürme diplomatik başarısını göstermiştir. Kalan borcunu da kuruşuna kadar ödeyerek yüz yıl süren bu illetten 1954 yılında kurtulmuştur.