Sandıktan çıkan iradeye saygı gösterin Can’ı derhal serbest bırakın!

Türkiye’nin her yerinde istisnalar dışında oylar vekilden daha çok partiye verilir. İnsanlar çoğu zaman kimi seçtiğini bile bilmez. Can Atalay bu seçimde belki de istisnaların başında gelir. İnsanlar TİP ve Can Atalay’ın kim olduğunu, neler yaptıklarını ve ne istediklerini bilerek oy verdiler.

“Adalet var” diye iddia etmek zordu ama adaletsizlik bu raddeye de varmamış, henüz adına “saray” denilen koca koca binalara böylesine hapsedilmemişti. Zaten saraylar o kadar da matah şeyler değillerdi. Tarihi anlamları olan yerlerdi, isteyen, meraklısı gidip gezerdi. Devletin en yüksek makamı henüz köşklerde işgal edilirdi. Yanlış anlaşılmasın eski “güzel günlerden” falan bahsetmiyorum, o zaman da her şey yeterince kötüydü. Ama beterin beteri diye bir şey varmış. Adaletsizliğin, kötülüğün sonu, karanlığın dibi yokmuş.

Bahsettiğim tarih 2000’li yılların başı. Hemen her ilçede adliye vardı. Bizim en çok Sultanahmet’e yolumuz düşüyordu. Şimdi İl Milli Eğitim Müdürlüğü olarak kullanılıyor. Gözüme çarpıyor, arada sırada dönem filmlerine, dizilere mekân oluyor. O yıllarda Beyazıt’ın, ya da bazen tüm İstanbul üniversitelerinin solcu öğrencileri, polisin saldırdığı eylem sonrasında önce Vatan Caddesi’ndeki Emniyet Müdürlüğü’ne, ardından da Sultanahmet Adliyesi’ne götürülürdü.

Ben Can Atalay’ı işte böyle bir günde ilk defa gördüm. Tam zamanını ve mevzunun ne olduğunu hatırlamıyorum. Çoğu hala arkadaşım olan avukatlarla birlikte adliyeye bizi savunmaya gelmişti. Onlar, binlerce kişiyle meydanları doldurdukları görkemli 96 Öğrenci Hareketinin tedrisatından geçmişlerdi. Şimdi o kadar kitlesel bir hareket yaratamayan ama bayrağı yukarda tutmayı başaran bizleri savunuyorlardı. Can’ın, uzunca boyuyla, uzun saçlarıyla ve sorun çözen telaşıyla dikkat çekmeme ihtimali yoktu.

NASIL BAŞLADIYSA ÖYLE DEVAM ETTİ

O zamanlar çoğu avukatımız gibi Can’ın da meslekteki ilk yılları olmalı. Nasıl başladıysa öyle devam etti. Yirmi yılı aşkın zamandır ne kadar toplumsal dava, hak mücadelesi varsa Can Atalay orada oldu. Doğanın talanına, kentlerin yağmalanmasına karşı süren bütün mücadelelerde hukukçu kimliğiyle ve yurttaş olarak yer aldı. Validebağ Korusu’nun, Narmanlı Han’ın, Emek Sineması’nın, bütün Beyoğlu’nun talanına karşı duran mücadele insanlarından biridir.

Mimarlar Odası’nın avukatı olarak bütün bilgisini, birikimini ve emeğini bu mücadeleler için seferber etmiştir. Kurucularından olduğu Sosyal Haklar Derneği’ni bu mücadeleleri büyütmek için var edenlerdendir.

Soma, Ermenek madenci cinayetleri sonrasında süren fiili mücadele ve hukuk mücadelesinde Can Atalay en öndekilerdendir. Adana’da 11 çocuğun hayatını kaybettiği 24 çocuğun yaralandığı yurt yangını sonrası yürüttüğü mücadele asla unutulmaz. Hendek’teki havai fişek fabrikasında 7 işçinin öldüğü, 127 işçinin yaralandığı patlama sonrasında yine o vardır, işçi ailelerinin yoldaşıdır. Çorlu Tren Kazası bütün karartmalara, üstünü örtme girişimlerine rağmen sürüyor ve kapanmayacaksa onun emeğinin bunda katkısı çoktur.

Yargılanan gençler, gazeteciler, aydınlar, sanatçılar, hak mücadelesi verenler Can’ı hep yanı başlarında buldular.

Elbette Can Atalay milyonlarca insandan biri olarak Gezi’nin savunucusu, mücadelecisidir. Yeri geldiğinde ortak sözümüzü de en güzel şekilde söylemeyi başarır. Aynı zamanda hukuk mücadelesiyle “Gezi Parkı Planlarını” Danıştay’da iptal ettirenlerdendir. Berkin Elvan’ın katillerinin ortaya çıkartılması mücadelesinde nasıl çalıştığının şahidi çoktur. Gezi’de aramızdan aldıkları kardeşlerimizin ailelerinin yol arkadaşıdır.

FEDAKARLIK, DOSTLUK, DAYANIŞMA

Üç evladını yitiren Antakya Can Atalay’ı yakından tanır. Depremin yıktığı şehirde o yüzden kimse adaylığına dair “ne ilgisi var” demedi. Aksine Barış’ın yerini Can’a devretmesi herkese çok iyi geldi. Barış gönüllerde bir kez daha yer etti. İnsanlar fedakârlığın, dostluğun, dayanışmanın, mücadelenin ve bunlar için vazgeçebilmenin ne kadar kıymetli olduğunu bilerek Can’a oy verdi.

Can Atalay hayatında ilk kez oy kullananından onlarca seçim görenine kadar her yaştan on binlerce insanın oyuyla milletvekili seçildi. Oy istemek için tek bir konuşma yapamadan, bir kapıyı dahi çalamadan, bir kişinin bile elini sıkamadan seçildi.

Türkiye’nin her yerinde istisnalar dışında oylar vekilden daha çok partiye verilir. İnsanlar çoğu zaman kimi seçtiğini bile bilmez. Can Atalay bu seçimde belki de istisnaların başında gelir. İnsanlar TİP ve Can Atalay’ın kim olduğunu, neler yaptıklarını ve ne istediklerini bilerek oy verdiler. Şimdi derhal tahliye edilmesini ve depremin yaralarının sarılmasına katkı sunmasını, depremzedelerin sesi olmasını istiyorlar. Lütuf beklemiyorlar, yapılması gerekenin yapılmasını istiyorlar. Anayasada yazanı uygulamayanlar hukuku ayaklarının altına alıyorlar. Er ya da geç Can Atalay’ı serbest bırakacak olanlar bu saçmalığa bir an önce son vermelidir.

Küçük bir anekdotla bitireyim. Epey zaman önce bir eylemde Can’la yan yana denk geldik. Laflarken “gömleğin rengi ne kadar güzelmiş” dedi. Kendisinin muhtemelen hatırlamayacağı bu alelade konuşmayı ben de 14 Mayıs sabahı oy kullanmaya gitmek için hazırlanırken hatırladım. Uğurlu ne sayım, ne günüm, ne de kıyafetim vardır. Maç izlerken totem yapmak gibi huylarım da yoktur. Ama o gün oy vermeye giderken içimden o gömleği giymek geldi. Can seçildi, kerameti gömlekte arayacak değilim. Bizler de dahil on binlerce insan ona güvendiği için oy verdi. Keramet büyük bir yıkımın üstüne umudun peşinde koşanlarda, kilometrelerce yol gelip oy verenlerde, eşitlikten, özgürlükten, insanca yaşamdan yana olanlarda. Keramet Can’da.

Etiketler
Can Atalay Türkiye Seçim