Hissi senetler ve hisse senetleri…

Bu sorulara, hele de günlük hayatın içinde delip geçen olaylara, baskı ve dayatmalara, zorunlu tercihlere bakınca! Bazılarının hissi senetlere, bazılarının da hisse senetlerine yatırım yaptığını görmüyor muyuz?

Biz mi halk olarak çok yaratıcıyız? Koşullar mı bizi yeni arayışlara ve buluşlara itiyor? Yönetimin şansı ve başarısı mı bizi mucit yaptı? Bilemedim bildiğim o ki her gün yeni bir icatla karşılaşıyoruz. İçinde fıstık, ceviz, kaymak olmayan boş baklava ürettik tuttu. Yetinmedik içinde peynir, sucuk, domates vb olmayan tost yaptık o da tuttu. Yine yetinmedik devamlı “tereyağı yiyin!” diyen Canan hocayı kızdırma pahasına yarım yağlı tereyağı icat edip piyasaya sürdük o da alıcı buldu! Özetle ekonomik kriz bizi bayağı yaratıcı yaptı. Hekim tavsiyesi gibi yarım yağlı peynirden sonra yarım yağlı tereyağı yiyerek kolesterolden arınacağız! Yaşasın daha ne isteriz?

Gece gündüz yeni buluşlara imza atarken acaba sırada ne var? Daha nelerin içine ne katıp, nasıl müdahale edip, ne gibi şeyler bulacağız? Bazı basına göre 20 yılda küresel güç haline gelen Türkiye’ye, CB’ye göre bölgedeki tüm sorunların çözüm adresi olan ülkemize, milli gelirde rekor kıran memleketimize daha ne gibi katkılar sunacağız? Bize de böylesi ilginç buluşlar yakışır doğrusu. Aya gidecek değiliz ya!

Aslında görünen köy kılavuz istemiyor. Dağı taşı betona boğan, yangını, erozyonu, su baskınını önleyemeyen bir yapılaşma varken, ormanını, yeşilini, gölünü, ağacını koruyamayan bir ülkede yaşarken, “ben bilirim!” deyip kestirip atan bir yönetimle yönetilirken! Olup biteni doğal, normal ve sıradan karşılamak ne kadar garip değil mi? Duyup gördüklerimiz karşısında şaşırabildiğimize şaşırır olduk artık. “Bilmiyoruz!” dedikçe emir tonunda “öğreneceksin!” çıkışına alıştırıldıktan sonra, bunlara mı alışmayacağız? Ailenin karnını doyurmak, faturaları ödemek, kirayı karşılamak, çocuğu okutabilmek ve tüm bunları başarabilmek az şey mi? Ya da kolay mı? Bu arada 13.5 yıl hiç harcama yapmadan para biriktirip en ucuz modelinden TOGG sahibi olunacağını, bir memurun yemeden içmeden 170 maaşını artırarak ev sahibi olacağını da öğrendik. Daha ne isteriz?

Unutmadan yazalım! BM Gıda ve Tarım Örgütü yememiş içmemiş ülkelerin et tüketimini hesaplamış. Hong Kong kişi başı et tüketiminde 136 kg ile zirvede yer alırken, ABD yurttaşları yılda 126 kg et tüketimiyle ikinci sıraya inmiş, Avustralya 120 kg ile üçüncü sırada yer almış. Almanya 79, Fransa 70, Yunanistan 74 kg ile kendilerine orta sıralarda yer bulurken, Türkiye yılda 9.9 kg ile sonlara yerleşmiş. Hekimlerin de kırmızı ete sıcak bakmadığı, durmadan beyaz et, özellikle de balık yiyin diye öneride bulunduğu bir ortamda, yönetimin bu öneriye uyarak ve halkın sağlığını düşünerek et fiyatlarını uçurmadığı ne malum! Gece gündüz yurttaşını ve onun sağlığını düşünen yönetim daha ne yapsın?

Hissi senetlere ve hisse senetlerine yatırım yapmak…

Tam da bu noktada önemli soru şu? Ağaç kıyımı yapanlara hoşgörü gösterip, teşvik, faiz desteği, gümrük ve vergi muafiyeti, KDV istisnası ve vergi indirimi sağlarsanız! Yıllardır uygulanan BİR siyasetinde (Beton- İnşaat- Rant) sınır tanımazsanız! Termik santraller kuruldukça kuruyan toprakları yok sayarsanız! Haksızlık ve koruyup kollama diz boyu olursa! Ülkede niye yeşil alan kalsın ki? Ya da olup biteni gören ve değerlendiren sanatçı, yazar, akademisyen, hekim, özellikle gençlerde değerlerden kopuş, güven bunalımı, ülkesiyle bağlarını koparma neden eleştirilsin ki? Öfkeden çok utanç duyanların varlığına ve çokluğuna neden şaşılsın ki?

Bu sorulara, hele de günlük hayatın içinde delip geçen olaylara, baskı ve dayatmalara, zorunlu tercihlere bakınca! Bazılarının hissi senetlere, bazılarının da hisse senetlerine yatırım yaptığını görmüyor muyuz?

Tüketicinin tükenen güvenine bakınca! Desinler için değil, reklam için hiç değil, samimi olarak yurttaşların omuzlarındaki yüke ortak olanların sayısı keşke artsa diye beklemiyor muyuz? Sonra da yok canım onların koltuk gibi, danışman atamak, ya da atmak gibi çok daha önemli işleri ve mesaileri var desek de değişmez diye hemen vazgeçmiyor muyuz?

Şimdi söyler misiniz? Yönetim kademelerinde oturanlarda veya oturmayı hayal edenlerde objektif gözlük var mı? Düşünsel refleks var mı? Eli taşın altına yüreklice koymak var mı? Bilmiyoruz. Cevap: Aslında bilmek iyi olur, herkese iyi gelirdi…

Not: Ev kiralarından, yağmur yerine yağan zamlardan, atama bekleyen 572 bin öğretmenden, işsizlikten bugünlük söz etmeyeceğim. Çünkü hem herkesin malumu, hem de yazarken nabız ve kan dolaşımı hızı sağlığı riske atıyor…