Sahici ve samimi notlar…

Bu yazdıklarıma, bu sıraladıklarıma sayısız ekleme yapabilirim – yapabilirsiniz. Ama sırası değil. Şimdilik bu konuyu rafa kaldırıp diğer konulara göz atalım...

Bu yazdıklarıma, bu sıraladıklarıma sayısız ekleme yapabilirim – yapabilirsiniz. Ama sırası değil. Şimdilik bu konuyu rafa kaldırıp diğer konulara göz atalım ve soralım. Başta AKP’nin olmak üzere CB adayları ülkemizde 2 milyon konut stoku olduğundan haberdar mı? “İşte hafriyat merakının, yeşil alan düşmanlığının bizi getirdiği yer” diyen ve sorgulayan var mı?

Doğru! Pek çok sektör alarm veriyor. Yurttaşın canı yanıyor, dolar, TL, cari açık, zamlar, benzin, mazot, enflasyon el ve cep yakıyor. Gıda fiyatları bir yılda yüzde 30 ile yüzde 220 artış göstermiş. Bu arada bir grubun üstünde ciddi bir sorumluluk duygusu varken, bir kesimin üzerinde sorumluluğun zerresi yok. Maalesef bana değmeyen yılan hala yürürlükte, önü alınamayan güç ve frenlenemeyen inat hala liste başı ne yazık ki ve ne acıdır ki...

Para kazanmak için yollara düşen babalara, iş aramak için çalmadık kapı bırakmayan gençlere, mutfaktaki yangınla baş etmeye çalışan annelere sadece adaylar değil, hiç kimse kayıtsız, ilgisiz kalamaz- kalmamalı. Sık sık vicdan muhasebesi yapmalı, duygusal travma yaşayanlarla empati kurmalı, bu arada eğitimden adalete memleketin çivisini çıkaranları da akıldan çıkarmamalıyız…
Düne kadar Atatürk ve Cumhuriyeti ağzına almayıp, seçime sayılı günler kala birden bire kemale erip; “Saltanatçı değilim, cumhuriyetin temel ilkelerinden yanayım. Cumhuriyete inanıyorum” şeklinde açıklama yapan, bir hafta sonra da 19 Mayıs’la ilgili mesajında; “Samsun’dan yola çıkan bir heyet” ifadesini kullanan TBMM başkanlarını iyi tanıyalım. Ve “Siyasetin gücüne inanıyor, ancak siyasilere güvenmiyorum” diyen bilgeye de yerden göğe hak verelim. Başımıza gelenlerin ve gelecek olanların aslında bizim tercihlerimizde ve seçimlerimizde gizli olduğunu, özel hayattan kamusal hayata kadar her alanda ve her durumda bu gerçeğin değişmediğini hiç unutmayalım.

Doğru! Ülkemizde tarım bitti, çitçi yoksullaştı, turizm darbe yedi. Biraz ileride, az beride savaş, katliam genç yaşlı, çoluk çocuk dinlemiyor. Halkın bir kısmı kabuğuna çekilip susmaktan yana vaziyet alırken, bir kısmı terk edip gitmekten yana kara veriyorsa bu gerçeği de görelim.

Belki bazı okurlar yazılanları bazen çok çocuksu, bayağı romantik, fazla hayalperest bulabilirler. Ama bir yazar için okuruyla sohbet etmek hem keyif hem keder verir. Konuşurken bu duygular gözlere, yazarken sözlere yansır. İtirazı olan varsa beri gelir, dile gelir…

Keşke ülkemizde her şey yolunda gitse biz de siyaset yazıp konuşacağımıza başka şeylerden söz etsek. Örneğin modadan, tatil planlarından bahis açsak, hayallerimizden girip, sanattan çıksak, çocukluğumuza dönüp gençliğimizden söz etsek! Yine ağaçların meyve verip vermediğinden, çiçeklerin ne kadar sıklıkta sulanması gerektiğinden, mevsim normallerinden, mevsim anormalliklerinden, deniz suyu sıcaklığından, kısaca havadan sudan konuşup, yaşama dair güzel şeylerin altını çizsek.

Hızımızı alamayıp, daldan dala atlasak böceklerden girip, göçmen kuşlardan çıksak, balıklarla dalıp çakıl taşları sektirsek, içtiğimiz sudan, aldığımız nefesten, gördüğümüz düşlerden bahis açsak! Yetinmesek iyi şeylerden, huzurlu ortamlardan, pozitif duygulardan konuşsak! Ama öyle değil. Biz durmadan ve susmadan gece gündüz, sabah akşam, yatsı imsak ülkenin başına gelenlerden ve geleceklerden söz ediyoruz.

Yeri gelmişken bir parantez açayım. Üst akıl, dış mihraklar diye diye zam üstüne zam yapa yapa yurttaşı canından bezdirenler, vatandaşın cüzdanını boşaltanlar, ülkeyi yoksullaştıranlar istiyor ki onlara dokunan hiçbir şey yazılmasın, konuşulmasın. Durmadan onlar konuşsun, sabah akşam yaptıkları anlatsın, herkes onları alkışlasın. Ancak resmin tamamına bakınca yakın gelecekten umutlu olanlar var, aklı fikri bulutlu olanlar var…

Dünden bugüne değişmeyen içi boş laf kalabalığına ait sorular, saptamalar çoğaltılabilir. Yeni dönemde Kültür Bakanlığının kaldırılacağını duyunca, sözü daha faza eğip bükmeden Muhsin Ertuğrul’a bırakıp aradan çekiliyorum; “Eğer tiyatroyu Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar götüremezsek sahte dindarlığa, yalana karşı mücadelede silah olarak ne kullanacağız?” Tiyatro Tarihi dersleri veren biri olarak üzgünüm Muhsin Hocam! Götüremedik ve gelinen noktayı gördük…

Ama bu ülkeden bir Gazi Mustafa Kemal Atatürk çıkmışsa, bu ülkenin sanat geçmişinde bir Muhsin Ertuğrul varsa, biz de bu işin içinden çıkabiliriz. Bugün değilse yarın. Yarın değilse öbür gün. Her ikisi de değilse yakında ve mutlaka…