Türkiye, ABD ve Rusya güç mücadelesinde İdlib…

İdlib, Suriye yüzölçümünün yüzde 5’i kadar. Türkiye (Hatay) ile 130 kilometrelik sınırı var. İdlib, teröristlerin, radikal unsurların ve muhaliflerin toplandığı tehdit üreten bir coğrafya. BM’nin 15 Temmuz 2019 tarihli raporunda, IŞİD’in bir bölümünün İdlib’e geçtiği belirtiliyor. Raporda, ¨Yabancı terörist savaşçıların en yoğun toplandıkları iki bölgenin İdlib ve Afganistan olduğu¨ belirtiliyor. Ayrıca, ¨Yabancı terörist savaşçıları açısından dünyanın en büyük çöplüğü (dumping ground) haline geldiği¨ kaydediliyor. BM raporu, aslında şu gerçeğin altını çiziyor: Türkiye ile 130 kilometre sınırı bulunan İdlib, küçük bir Afganistan’a dönüşmüş durumda…

BM’nin 27 Aralık 2019 tarihli raporunda da, İdlib’in El Kaide ve DEAŞ/IŞİD bağlantılı grupların barındıkları bir alan olduğu kaydediliyor.(1)

El Kaide bağlantılı Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) İdlib’de en güçlü radikal terör örgütü. HTŞ, El Kaide ve El Nusra gibi BM’nin, ABD’nin ve Rusya’nın terör örgütleri listesinde yer alıyor. Türkiye, HTŞ’yi 31 Ağustos 2018’de terör örgütleri listesine aldı.(2)

24 Aralık 1979… Sovyet ordusu, 24 Aralık 1979’da Afganistan’ı işgal etmeye başlayınca ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Brzezinski, Başkan Carter’a, 'Artık Sovyetler’in kendi Vietnam’ını hazırlama imkânına kavuştuğunu' söyler. ABD, Rusların Afganistan’ı işgal etmeleri için gerekli altyapıyı hazırlamış ve işgal için adeta teşvik etmişti. Brzezinski, bu konuda şu açıklamayı yapar: “Başkan Carter, Kabil’deki Sovyet yanlısı yönetime karşı savaşanların desteklenmesi yönündeki ilk direktifini, Sovyet işgalinden altı ay önce vermişti ve ben aynı gün Başkan Carter’a yazdığım notta, bu yardımın Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgal etmesine neden olacağını açıklamıştım.”

Sovyetler, Afganistan’ı işgal ettiğinde Usame bin Ladin 22 yaşındaydı. 1984’te Afganistan için gönüllüler toplamak amacıyla, Suudi gizli servisinin yöneticisi prens Türkiye ile görüşmeye başladı. Bu faaliyetlerin mimarı, CIA ve Brzezinski’ydi. Bin Ladin, gönüllü savaşçılar için Pakistan’ın Peşaver kentini seçti. Pakistan’ın Peşaver’i böyle ünlü oldu ve El Kaide’nin yetiştirme çiftliğine dönüştü. CIA, Afganistan’daki radikal unsurlara 10 yıl süren savaş sırasında eğitim, silah ve finans desteği sağladı.(3)

ABD’nin Afganistan’da Sovyetler’i tuzağa düşürmüş ve Peşaver’i terör üretme çiftliğine dönüştürmüştü. Aynı ABD, 40 yıl sonra Peşaver yerine, İdlib’de Rusya’ya ders vermek istiyor. Ve ABD, Afganistan’dan aldığı dersler doğrultusunda İdlib’i Peşaver’e dönüştürme çabasında. ABD, Suriye yönetimine ve Rusya’ya karşı HTŞ’yi ve diğer örgütleri kullanıyor. HTŞ’yi terör örgütü listesinden çıkarma girişimlerini de başlatmış görünüyor. Böylece, PYD/PKK terör örgütüne açıkça sağladığı desteği HTŞ’ye de yapmış olacak.

Fırat’ın doğusunda ve Menbiç’te PYD/PKK terör örgütünü düzenli orduya ve devletçiğe dönüştürmeyi sürdüren ABD, Fırat’ın doğusunda Türkiye ile 130 km sınırı bulunan İdlib’i El Kaide üretme çiftliğine dönüştürmeyi hedefliyor. Tarih tekerrür ediyor. 1980’de Afganistan ve Peşaver; 2020’de Suriye ve İdlib… ABD’nin, İdlib senaryosu için yeni bir çalışmaya ihtiyacı da yok… Afganistan ve Peşaver arşivinde zaten var…

İdlib’de, sayıları bazı kaynaklara göre 30, kimi kaynaklara göre 40 bini bulan radikal terör örgütleri (El Kaide, El Nusra, DEAŞ/IŞİD gibi), Türkiye için kayda değer bir tehdit potansiyeli oluşturuyor.

Gelinen aşamada, Türkiye’nin İdlib’de 12 gözlem noktasıyla ve çok sayıda geçici üs bölgesi yer alıyor. Türkiye’nin itirazlarına rağmen, Rusya’nın desteğiyle Suriye yönetimi M5 (Halep-Şam) yolunu kontrol altına aldı. M4 (Lazkiye-Halep) yolunu kontrol için de Rusya’nın desteğiyle ilerlemeyi sürdürüyor. HTŞ ve diğer terör grupları, Türkiye sınırına ve Kuzey'de Afrin’e doğru sıkıştırılıyor.

İdlib’de vekiller üzerinden ana aktörler birbirleriyle savaş halinde. İdlib artık sadece İdlib değil… İdlib; düzenli ve gayri nizami kuvvetlerin, sivillerin, terör örgütlerinin, özel askeri şirketlerin, paralı askerlerin, vekillerin bir arada bulunduğu bir çatışma alanı. Provokatörlerin tetikte beklediği, her yerin çatışma alanına dönüştüğü, savaş kurallarının olmadığı bir alan. Günümüzde, savaşın şekli tümüyle değişti. Adı, HİBRİT savaş… Suriye coğrafyası, bu yeni savaş uygulamasının zirvesinde. Ve özellikle ABD-Rusya'nın deneme alanı, laboratuvarı durumunda. Yeni silah sistemlerinin denendiği, vitrine çıkarıldığı bir coğrafya oldu.

Rusya’nın, Türkiye sınırı boyunca 15 kilometre genişliğinde bir kuşağın Türkiye’nin kontrolünde olmasını ve burada gerekirse sığınmacı kamplarının kurulmasını önerdiği haberleri var. M4-M5 yolunun da, Türkiye-Rusya’nın ortak kontrolünde olması öngörülüyor. Türkiye ise, Suriye yönetiminin Soçi Mutabakatı’ndaki sınırlara, yani TSK’nın gözlem noktalarının gerisindeki hatta çekilmesini istiyor. Mart 2020 ilk haftasında, ülkeler arasında yapılması öngörülen toplantılarda, yeni bir Soçi Mutabakatı ortaya çıkabilir. Putin, Suriye insiyatifini Almanya-Fransa gibi diğer ülkelerle paylaşmak istemiyor. ASTANA sürecini sürdürmekten yana. Türkiye ise, Almanya-Fransa gibi ülkelerin, Suriye ve İdlib’e taraf olmalarından yana.

Türkiye’nin, ABD’den istediği Patriot füze sistemi, eğer verilirse Hatay sınırına yerleştirilebilir. Hedef, Suriye ve Rusya uçaklarının önlenmesi olacaktır. Bu durumda, Rusya karşılık verirse, Türkiye’nin Montrö Boğazlar Sözleşmesi adımını atma olasılığı var. Sözleşmenin 20-21’inci maddeleriyle, Rus gemilerini Boğazlar’dan geçişi önlenebilir. Ayrıca, Türk Hava Sahası, Rus uçaklarına kapatılabilir. Bu adımlar, gerginliği tırmandırma safhasının halkaları…

Yıl 2016… ABD Dışişleri eski Bakanı Hillary Clinton’ın e-postaları sızdırıldı. Clinton’ın 24 Temmuz 2012 tarihinde gönderdiği bir e-postada, İsrail istihbaratının Suriye’deki iç savaş hakkındaki değerlendirmesi yer alıyordu. İsrail istihbaratı şöyle diyordu: “Suriye’deki iç savaşın olumlu bir tarafı var. Eğer Esad rejimi devrilirse, İran Orta Doğu’daki yegâne müttefikini kaybedecek ve tecrit olacak. Aynı zamanda, Esad hanedanının düşüşü bölgede İran’ı da içine alacak şekilde Şiilerle Sünni çoğunluk arasında mezhep savaşını körükleyecek...” Özetle, ABD ve İsrail, Suriye iç savaşı sonunda Esad’ın devrilmesiyle, İran’ın zayıflayacağına ve İran rejiminin değiştirileceğine inanıyor. ABD’nin hedefi bu…

Türkiye-Rusya arasındaki olumlu işbirliği ve S-400 sistemi, Türkiye ile ABD/NATO arasında bardağı çatlatmıştı. Şimdi ABD, Türkiye ve Rusya arasında İdlib üzerinden bardağı çatlatmayı değil kırmayı hedefliyor. ABD’nin amacı, ASTANA sürecini öldürmek. İdlib’de Rusya, artık Türkiye’nin yanında değil, tamamen karşısında konumlanmış durumda. Türkiye ve Rusya adı konulmamış bir savaş öncesi “gerginliği tırmandırma” evresinde…

ABD ve NATO’nun tehdit olarak algıladığı Çin, koronavirüs ile ekonomik yönden önemli bir yara aldı. ABD/NATO, resmi belgelerinde tehdit olarak kabul ettiği Rusya’ya da ciddi bir darbe vurmak istiyor. Bunun için İdlib üzerinden, Türkiye’yi ve NATO’yu Rusya ile kapıştırmak ABD için çok iyi bir fırsat. Türkiye ve Rusya, ABD’nin bu tuzağına düşmemeli...

Unutmayalım, Menbiç’i Barış Pınarı Harekâtı sürecinde, NATO üyesi Türkiye’ye değil, Rusya’ya devreden ABD’nin kendisi. Ve unutmayalım, ABD ve Rusya tarihte hiç savaşmadılar ama hep paylaştılar.

Clausewitz’in, “Devlet politikasının, başka bir vasıta ile devamından başka bir şey değildir” şeklinde tanımladığı savaş, İdlib’de yaşanıyor. ABD-Rusya arasında süren bu güç mücadelesinde, en fazla olumsuz etkilenen ülke ne yazık ki Türkiye…

Türkiye’nin ağırlık merkezi, Ege/Doğu Akdeniz ve ABD’nin Fırat’ın doğusunda oluşturduğu PYD/PKK bölücü terör örgütü devletçiğidir… Strateji ve taktik birlikte yol almalı… İdlib, taktik büyüklükte ama sonuçları stratejik…

(1) Sedat Ergin, Hürriyet Gazetesi, 12 Şubat 2010 yazısı.

(1) www.hurriyet.com, Uğur Ergan’ın haberi, 1 Eylül 2018.

(2) Jürgen Elsasser, Batılı Gizli Servislerden IŞİD’e Giden Yol, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2015.

Etiketler
İdlib Rusya Türkiye