Son taklalar, masallar ve gerçekler

Neymiş?.. ABD ve İsveç Türkiye’nin AB üyeliğine destek verecekmiş!.. Bu masalları çok dinledik.

CHP ve yerel seçim gündeminden biraz uzaklaşıp dış politikadaki son gelişmelere bakalım. Bakın güzel bir türkünün sözlerinin iki dizesi şöyledir: "Evlerinin önü bakla/Güvercinler atar takla". Taklacı güvercinler için taklalar keyiftir. Ancak bir de mecazi taklalar var ki tıkanma ve çıkışsızlık karşısında takla üzerine takla atılır! Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dış politikada attığı son adımlar da böyle işte...

Cumhurbaşkanı Erdoğan NATO zirvesine gitmeden önce Türkiye’nin Avrupa Birliği için önünün açıldığı takdirde İsveç’in NATO üyeliğinin önünü açacağını vurguladı. İki saat sonra ise 11-12 Temmuz’da NATO Zirvesinin yapılacağı Litvanya’nın başkenti Vilnius’taydı.

Erdoğan hemen NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson ile bir araya geldi. Hem de İsveç'te Kuran yakıldığının hemen ertesinde! Bu buluşmadan az sonra da Erdoğan’ın İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışık yaktığı haberi yayıldı. Erdoğan, muhataplarına onay için de TBMM'yi işaret etti.

İmzalanan yedi maddelik bir mutabakat zaptı NATO Genel Sekreterliği'nce çabucak yayınlandı.

O MADDELER KAĞIT ÜZERİNDE KALIR

Yedi maddelik mutabakat zaptında Türkiye açısından olumlu sayılabilecek, dikkat çeken iki madde bulunuyor.

3’üncü maddede, İsveç'in, YPG/PYD’ye ve Türkiye’de FETÖ olarak tanımlanan örgüte destek vermeyeceği öngörülüyor. Anılan örgütler bir NATO belgesinde terörle mücadele çerçevesine alınmış oldu böylece.

4’üncü madde ise NATO’da ilk kez bir "Terörle Mücadele Özel Koordinatörlüğü” kurulacağını öngörüyor.

Fakat iki maddenin de kağıt üzerinde kalma olasılığı yüksek. Bu tip mutabakat zabıtlarındaki maddelerin fiilen işlerlik göstermediğini daha önce çok gördük. Aklıma ilk gelen örneği vereyim: Türkiye-ABD-Irak arasında PKK'ya karşı bir zamanlar bir mutabakat zaptı imzalanmış ve buna bağlı Üçlü Mekanizma kurulmuştu üst düzey yetkililerden oluşan. ABD adına mekanizmada eski genelkurmay başkanı Ralston yer almıştı. Hatta bu Üçlü Mekanizma için ASAM'ca düzenlenen kapalı toplantıda Ralston, PKK için "sabır" tavsiye edince salondan tepki almıştı (Oradaydım). Nitekim birkaç ay içinde Üçlü Mekanizma çöktü, işlevsizleşti, çünkü ABD açısından tam bir oyalama taktiğinin parçasıydı. O günlerden bugünlere gelindiğinde me görüyoruz?... ABD, PKK-YPG/PYD'yi kara gücü olarak görüyor! İşin ilginç yanı, Dr. Bahçeli, Erdoğan'ın tersine esti, gürledi:

"Milli varlığımızı tehdit eden, kanlı terör örgütlerine kucak açan, bunların terörist devşirmesine kendi başkentinde göz yuman bir ülkeyle bir güvenlik mimarisinin bünyesinde nasıl buluşacağız? Bunu nasıl hazmedeceğiz? Sadece F-16 ile ilgili parmak sallanıyor diye tamam mı diyeceğiz. İsveç, PKK'nın Avrupa'daki mağarasıdır. Kandil neyse Stockholm aynısıdır. Nitekim karar Sayın Cumhurbaşkanımızındır. İsveç, politikalarından dönüş yaparsa bir şey demeyiz."

İsveç, politikalarından vazgeçmek bir yana, yüksek mahkemesi terör suçlaması nedeniyle iadesi istenen iki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını iade etmeme kararı aldı.

Bu gelişmeler sonrasında önceki gün Erdoğan ve Dr. Bahçeli bir araya geldi. Başka bir gelişme daha cereyan etti; önceki bakanlardan Varank TBMM'de İsveç'in NATO üyeliğine olumsuz oy kullanacağını deklare etti. Bu da ister istemez Erdoğan'ın Dr. Bahçeli ile meclisteki oylama sırasında olası bir kaza yaşanmasına karşı ikna için mi görüştüğü sorusunu düşündürüyor. Finlandiya'dan sonra İsveç'e de Erdoğan'ın yeşil ışık yakması, durduk yerde hiç gündemde olmayan AB'ye tam üyeliği telaffuz etmesi, öncesinde Mehmet Şimşek'i yeniden bakan yapması bir bütünlük içinde görülmesi gereken gelişmeler. Tek neden ise "ekonomi-para" olsa gerek. Erdoğan, sadece Arap sermayesi ve yatırım girişimleriyle olsun, Rusya ile olsun İşin içinden çıkmaya yetmeyeceğini anladı zahar. O kadar anlamış olmalı ki Ukrayna-Rusya ile ince bir çizgide yürüttüğü tahtıravalli politikasını bile sarsma pahasına Ukrayna’nın NATO üyeliğine yönelik ifadeler kullandı. Rusya ise "NATO'nun yaramaz çocuğu" Türkiye ile herşeye rağmen yakın olmak, izalosyonu etkisizleştirmek derdinde.

Tabiî Erdoğan'ın son manevralarındaki Biden etkisini ve F-16 vaadini vb. de görmek gerekir. Erdoğan, sıkıştığında çark eder. Bu onun karakteristik çizgisi. Avrupa, ABD, Mısır, S. Arabistan, BAE hatta Suriye ile aldığı yeni pozisyonlar açık göstergeler.

SOVYETLER ÇÖKTÜ, VARŞOVA PAKTI DAĞILDI AMA NATO GENİŞLİYOR!

Yeri gelmişken şunu da belirteyim: 1949'da 'Sovyet tehdidi'ne karşı kurulan NATO, Varşova Paktı dağılmasını, Sovyetler çökmesine karşın lağvedilmek bir yana 50 yılında bir "dünya jandarması" kimliği edinmek için düğmeye bastı. Ahtapot gibi kollarını dört bir yana uzattı. Şimdi de Rusya’nın hatalı çıkışını fırsat bilip Finlandiya ve İsveç’i içine alıyor. Sırada Ukrayna var. Yakında NATO'nun fiilen patronu konumundaki ABD'nin empozesi ve giderek dayatmasıyla İsrail de potaya girerse hiç şaşırmam doğrusu! Finlandiya ve İsveç'e veto yetkisini kullanamayan bir Türkiye, daha doğrusu AK Parti hükümeti gelene geç demek zorunda kalır ekonominin çok zora girmesinden dolayı.

MASAL

Neymiş?.. ABD ve İsveç Türkiye’nin AB üyeliğine destek verecekmiş!.. Bu masalları çok dinledik. Hiç de gerçekçi olmayan vaatlerle ancak kendinizi avutursunuz. AİHM kararlarını uygulamayan, ceza gibi uzun tutukluluk sürelerini vatandaşlarına reva gören bir Türkiye’nin AB tam üyeliğini gündeme getirmesi de şaka gibi. Bu da meselenin bir başka boyutu.

Sonuçta Erdoğan TBMM'de istediği sonucu alacaktır. Bakmayın siz Dr. Bahçeli'ye, Varank'a...

SOMUT OLARAK NE KARŞILIĞINDA İSVEÇ’E YEŞİL IŞIK YAKTINIZ?

O zaman soru şu: vaat dışında somut olarak ne aldınız da İsveç için veto yetkinize rağmen NATO hususunda yeşil ışık yaktınız? Dış politikanın en temel ilkelerinden birisi öyle ya, mütekabiliyet değil mi? Ortada mütekabiliyet değil ama Erdoğan-Evren benzeşmesi görüyorum! NATO bahsinde bununla ne demek istediğimi umarım anlatabildim.

Türkiye’yi bu kadar da çaresiz kılan oradan oraya savrulan bir yere taşıyan Erdoğan'ın içeride olduğu gibi dışarıda da tıkandığı çok açık. Yönetemezlik sırıtıyor. Fakat ne yazık ki bu kadar sefil bir iktidarı en elverişli koşullarda sandıkta deviremeyen üstelik seçimden sonra birbirine düşen bir de muhalefetimiz var! Vah Türkiye’m, vah!