İzmir Duruşu; altını çizdiklerim... 

14 ve 28 Mayıs 2023 sonrasındaki sonuçlarla ve yaşanan büyük hayal kırıklığı ile seçmen aynı kaptana Soyer gibi 2024 yerel seçimleri için de itimat edecek mi? Şimdi soru bu.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, geçtiğimiz günlerde "Yeni Siyaset Belgesi-İzmir Duruşu" başlıklı bir siyasi değerlendirmeyi kamuoyu ile paylaştı. CHP’nin "değişim" yörüngesine girdiği ancak bu doğrultudaki tartışmaların içeriksiz ve sığ cereyan ettiği bir konjonktürde Soyer'in CHP'nin kurumsal kimliğini önceleyen bir çizgide kaleme aldığı belgenin basında hak ettiği şekilde yer almadığını gözlemledim. O nedenle özellikle CHP'de değişim tartışmalarının süregeldiği bugünlerde yararlı olacağı için söz konusu belgenin partiyi doğrudan ilgilendiren birkaç noktası üzerinde duracağım. Ayrıca şunu da not edeyim: Soyer'in belgesi aslında mütevazı bir "manifesto" niteliğinde. Edindiğim izlenimler, parti çevrelerinden manifesto havasında başka metinlerin de çıkacağı yönünde. Olsun, bu farklı metinler sonuçta ortak bir zemine katkıda bulunacaktır.

Soyer'in de dediği gibi, "Şimdi CHP’nin sosyal demokrat değerlere sahip çıkmanın ve bu güzel ülkenin geleceği için doğru bildiklerimizi özgürce söylemenin vaktidir."

Soyer, Yeni Siyaset Belgesi-İzmir Duruşu" başlıklı metinde yaklaşımlarını "Demokrasi", "Geleceğin Türkiye’si" ve "CHP'de Değişim ve Yenilik" bölümleri ile açıyor. Seçimleri de demokrasi ekseninde değerlendiriyor, demokrasi ve özgürlükleri seçimden de ötedeki boyutlarıyla ortaya koyuyor, aynı zamanda Türkiye’nin çıkış yolunu, önceliklerini gösteriyor. Son bölümde ise Soyer, başlıktan da anlaşıldığı gibi CHP'deki tıkanmanın ciddi bir değişim ve güne uygun radikal yeniliklerle aşılması için bir çerçeve ortaya koyuyor.

Bu bağlamda, Soyer'in son bölümde doğrudan CHP ile ilgili olan kimi önerileri üzerinden tartışmayı derinleştirmekte yarar görüyorum (Önceki başlıklar altındaki bölümlere ilişkin rasyonel değerlendirmelere katıldığımı ifade edeyim).

İŞİN BAŞI ÖZELEŞTİRİ

"Normal olarak ana muhalefet partisinin tek başına bile iktidara meydan okuması ve iktidara talip olması için elverişli bir ortam vardı. Fakat bu olağanüstü koşullar altında, yirmi yılı aşkın bir süre boyunca derinleşmiş bir parti-devlete karşı tek başına mücadele etmektense bütün muhalefeti örgütlemek daha doğru bir tercih olacaktı. Toplum da bu tercihi coşkuyla onayladı."

Soyer'in yukarıdaki paragrafta kurduğu ilk cümleyi zarafetle dile getirilmiş bir özeleştiri olarak algılıyorum. Keşke böyle bir cümleyi partinin en üst katlarından da duysaydık. Evet, hükümetin iyice tıkandığı, yönetemez hale geldiği; hayatın temeli ekonomiyi altüst edip geçim sorunu ve hayat pahalılığını çekilmez hale getirdiği, Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar barınma krizi oluşturduğu, kontrolsüz göçün ülkeyi gerilime soktuğu bir momentumda ana muhalefet iki seçim arasında kazandığı 11 Büyükşehir'in de itkisiyle büyüyebilmeli ve tek başına iktidara kafa tutabilmeliydi. Büyüme ittifakların da aleyhine değil lehine olurdu. Ancak ne var ki parti yönetimi önüne büyüme hedefi koyamadı. Büyümenin olanaklarını değerlendirecek adımlar atamadı. Parti yönetimi toplumun ve çağın gelişmesinin gerisinde kaldı. Oysa, CHP 1957 ve 1977 seçimlerinde yüzde 41'i tek başına geçebilmişti. Bu sonuçlar ortaya konulan program etrafındaki büyümenin yansımasıdır. Katılımı sınırlayan, ön seçimi şu ya da bu bahane ile rafa kaldıran, üyeyi sürece katmayan ve delege başılarına teslim eden, kritik kararlarda genel başkana yetki veren parti yönetimi demode ve vasat bir çizgiye saplanıp ⁹en elverişli koşullarda bile yüzde 25'te kalıyorsa (4 partinin listede olmasına karşın) ortada ciddi bir sorun yok mudur? Ciddi bir özeleştiri gerekmiyor mu?

"Ne yazık ki, ittifakın selameti gerekçesiyle, sol-sosyal demokrat söylemlerden uzaklaşılmış olması; CHP’nin gerçekten ne söylediğinin de anlaşılmamasına ya da söylediklerinin kaybolup gitmesine yol açtı."

Yukarıdaki cümle de çok kıymetli... Soyer'in bu cümlesi partideki kimlik sorununa işaret ediyor. Doğrudur, daha açık ifade etmek gerekirse CHP giderek amorf bir görünüm sergilemeye başlamıştır. 1959'da İlk Hedefler Beyannamesi, 1960'larda Ortanın Solu, 1977'de AK Günlere Bildirgesi yanında 1970'lerde çağdaş sosyal demokrat değerleri de kucaklayarak Altı Ok'la harmanlayan CHP'nin kimliği programında yazmaktadır. CHP'nin seçmenlerin karşısına "kendisi" olarak çıkmasından daha doğal birşey olabilir mi? Bunun tersi yadırganır. Nitekim yadırganıyor da. CHP'nin yeni tüzükle birlikte ilk yapması gereken işlerden birisi de program çalışmasını güncelleyerek tamamlamaktır.

"CHP’DE DEĞİŞİM VE YENİLİK"

Soyer, "CHP'de Değişim ve Yenilik" başlıklı bölümde şöyle diyor:

"Bir Japon Atasözünde söylendiği gibi; 'Zafer değil yenilgi öğretir'. CHP’nin eksikleri ve kusurları olduğundan, bir değişime ihtiyaç duyulduğundan şüphemiz yok."

Bu paragrafın da altına imzamı atıyorum. Evet, yığınaktaki hata ve eksiklikleri arar, bulur ve gerekli dersleri çıkarırsanız yenilgi öğretir. Ama üzerinden atlarsanız gerekli dersleri çıkarmayıp, yeni bir yenilgi kaçınılmaz olur. Frankofon olan Soyer de bilir Fransızların meşhur atasözünü :

"Biz kediye kedi deriz."

Kediye kedi demeyi öğrenmeliyiz. Kediye buzağı ya da kaplan demenin alemi yok. Demek istediğim, CHP yönetimi yığınaktaki hata ve eksiklikleri kurultaydan önce eskisi gibi bir küçük kurultay ya da arama konferansı toplayarak saptamayı ve kamuoyuna açıklamayı düşünüp hayata geçirse iyi olmaz mı?

Soyer'in de altını çizdiği gibi, "Dünyanın ve ülkenin yaşadığı değişime ayak uydurabilecek dinamizmi ve esnekliği partiye kazandıracak yeni bir örgütlenme anlayışına ihtiyacımız var."

Gerçekten de dijital devrim ve bu temelde alabildiğine gelişen teknoloji çağında hala konvansiyonel alışkanlıklarla hareket etmeye çalışmak; son derece yaşlanan parti yönetimleri ve aktif üyelerle dijital çağı yakalamanın olanaksızlığı CHP'de köklü bir yapısal reformu, aynı zamanda gençleştirmeyi zorunlu kılıyor. Lafa gelince yere göğe konulamayan "z kuşağı", 18-30 yaş arasındaki yeni dünyayı, yeni gelişmeleri kavrayan kuşağa partiyi korkmadan teslim etmenin zamanı geldi, geçiyor. Yeni örgütlenme biçimini, esnek yönelimleri de bu kesim yaşama geçirebilir. Bırakın bugünleri, yakın tarihte 1970'lerde sıçrama yapan CHP'nin çok il başkanı, parlamenteri hatta bakanı 20'li ve 30'lu yaşlardaydı.

CHP ÜYE SAYISINI ARTIRMALI

Soyer, son derece yerinde bir şekilde CHP'nin üye sayısının artırmasına güçlü bir vurgu yapıyor:

"Elbette, CHP’de gereken köklü değişim hakkındaki düşünce ve görüşlerimizi partinin yetkili kurullarında müzakere edeceğiz ancak şimdilik şu kadarını belirtelim ki, öncelikle yeni bir üye yapılanmasına ihtiyaç var. 1.350.000 civarında olan üye sayısını en kısa sürede 2-3 katına çıkarmak zorundayız.

İzmir’in 170.000 civarında olan üye sayısını en kısa sürede 2 katına çıkartmayı şimdiden taahhüt ediyoruz. Aidiyet duymayan, bunun için elini taşın altına sokmayan seçmen tabanının zorluklar karşısında direnmesini ve harekete geçmesini bekleyemeyiz.

Ancak her yeni üye, sokakta, mahallede şehirde daha fazla temsil, daha fazla güç daha fazla oy ve daha büyük başarılar demektir. Elbette parti üyeliği, kişisel ihtiras ya da ikbal beklentileriyle ortaya çıkan sığ bir rekabete hapsedilemez. Partimize üye olmak, ortak aklın bir parçası olmayı ve memleketimizin ortak kaderini iyileştirmek için fedakârlık yapmayı gerektirir. CHP üyeliği gönüllü bir mücadelenin parçası olmaktır."

Siyaset bilimi, partiye üye olanların çevresini de harekete geçirdiğini ve seçmende olumlu bir dalgalanma oluşturduğunu söylüyor. O yüzden CHP'nin üye sayısının planlı ve sistemli bir şekilde kademeli olarak belli bir zaman diliminde, belki önümüzdeki genel seçimlere kadar üç katına çıkarılması çok yerinde olur. Bu önerimi geride kalan yıllarda ayrıntılı gazete yazılarında da kamuoyu ile ve bazı raporlarla parti üst yönetimiyle de paylaştım. Akıl yolu bir. AK Parti neden o kadar çok üye yapıyor. Neden üye sayısı azmış gibi sürekli yeni hedefler koyuyor? Bu sorunun yanıtı yukarıda izah edilen seçmen-üye ilişkisinde yatıyor. Şunu çok iyi biliyorum; özellikle Anadolu’da CHP'nin üye sayısını artırması zor, kolay değil malum nedenlerle... Kamuda işe girme kaygısı ve daha pekçok etken var. Ancak iktidara gelmek istiyorsanız, büyümek istiyorsanız ne yapıp edip ilerleyeceksiniz, koşullara boyun eğip vazgeçmeyeceksiniz.

Yalnız öncelikle CHP'nin mevcut üye yapısını sağlıklı hale getirmesi ve eş zamanlı olarak da sağlıklı bir şekilde üye sayısını artırması gerekiyor. 1.350.000 üyenin çeşitli araştırmalara göre yaklaşık yüzde 40'ı parti içi yarış nedeniyle partiye yığma şekilde üye olmuş ancak sonradan ilişkisi kağıt üzerinde kalmıştır. Bunların ayaklanması gerekiyor. Ulaşamadığınız üye, üye olmaktan çıkarılmalıdır. Üyeler aidatını ödemelidir. Çok önemli bir nokta da yeni üyelerde özellikle partide olmayan kesimler öncelenmelidir. Var olan kesimlerden ilave üyelerle ilave seçmen kazanamazsınız (Var olan kesimlerden hiç üye yapılmamalı sonucu çıkmamalı buradan). Aynı hemşehri grubunda, aynı inanç coğrafyasında, aynı bölgede üyenizi katlamak meseleyi çözmez. CHP'nin üye haritası ile oy haritası ortaya konulduğunda nerelere ağırlık verileceği yeni üyelerde, bellidir. Tabii metropollerde ikinci ve üçüncü parti olunan ilçe ve mahallelerde, kırsal kesimde yeni üye faaliyeti büyük önem arzediyor.

Kontrol kaygısıyla partinin büyümesine, üye sayısının artırılmasına rezerv koymaya çalışan belde, ilçe, il başkanlarının ağırlıklı olarak şu serzenişi duyulabilir: Olmayan kesimleri tabii üye yapalım da gelmiyorlar ki...

İşte meselenin bam teli burası. Yukarıdan aşağıya parti yönetimi disiplinli bir şekilde taban örgütlerini üyelik konusunda yol da göstererek çalıştıracak. Başka yolu yok. İstenilen hedeflere ulaşamayan ilçe ve il başkanları görevi bırakacak, o hedeflere ulaşabilecek olan gelecek. CHP'nin büyümesine yönelik bu kampanya şart. Aksi halde CHP fasit bir dairede kalır. Ancak şu noktayı da belirteyim; CHP'nin kimlik ve program sorunu çözülür, güçlü bir liderlik ortaya çıkarsa üye kampanyasında işler kolaylaşır. Çünkü artık parti cazibe merkezi haline gelmeye başlamıştır.

TÜZÜKTE RADİKAL DEĞİŞİKLİKLER

Soyer, çok genel olarak parti kamuoyunda dile getirilen tüzük değişikliği talebini "CHP, Cumhuriyetin ikinci yüzyıla yakışan demokratik bir parti tüzüğü yenilenmesini derhal yapmalıdır." cümlesiyle ortaya koyuyor.

"Her kademede yerel yönetim yönetici adayları için bir havuz oluşturularak en az beş yıl öncesinden bu görevlere, her seviyede eğitilerek hazırlanmalıdır." cümlesiyle yerel yönetim alanındaki kalite ihtiyacına vurgu yapıyor.

"Ön seçimler de aday yoklaması da doğrudan parti üyeleriyle yapılmalıdır." cümlesini biraz açmak isterim. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi örneğin, SPD, Almanya'da koalisyon hükümetine katılıp katılmamayı bile bütün üyelerine sorarken CHP ilçe başkanını, ilçe belediye başkanını bile bütün üyeleriyle neden seçemesin? Sağlıklı hale gelen CHP üyeleri bütün kademelerdeki yöneticilerini de belediye başkan adayını da milletvekili adayını da cumhurbaşkanı adayını da pekala en optimal şekilde seçebilir. Yeter ki bunun önü açılsın. Yapılacak tüzük değişikliğiyle üyelerin söz, yetki ve karar sahibi olması mutlaka sağlanmalıdır. Objektif kıstasları olması gereken üyelikte aktif-pasif üyeliğe de gerek yok. Onun da sakıncası var. Aidatını ödeyen, yılda belli sayıda parti etkinliğine katılan, seçimlerde görev alan bütün üyeler seçme ve seçilme hakkına sahip olmalıdır. Yalnız belli görevlere talip olmak için kademeli olarak belli bir süre parti üyeliği veya belli görevlerde bulunma veyahut belli bir eğitim çıtası da tüzük değişiklikleri arasında yer almalıdır.

CHP'nin kolektif bir yönetim iklimine girmesi için tüzükte yapılması gereken önemli bir değişiklik de şu olmalıdır: Kurultay PM'yi seçmeli, MYK'yı da PM seçmelidir. Güçlü genel sekreterlik geri gelmeli ve örgütler oraya bağlanmalıdır. Genel Başkan, MYK içinden bir tür yürütme kurulu niteliğinde olan başkanlık divanını oluşturmalıdır. PM, kritik kararlarda genel başkana yetki devri yaparak kendi içini boşaltmamalıdır. Aslında, Murat Karayalçın'ın İstanbul İl Başkanlığı sırasında kurulan üç ayrı çalışma grubundaki ciddi ve uzun süren çalışmalarla geliştirilen tüzük değişikliği önerileri büyük ölçüde bugünkü tüzük değişikliği talebine karşılık gelmektedir.

TABAN ÖRGÜTLERİNDE SİYASET VE KATILIM

"Bölge, ülke ve dünyadaki gelişmelerle ilgili olarak parti üyeleri için düzenli ve sürekli bir bilgilendirme düzeni oluşturulmalıdır." derken haklı tabii Soyer ancak CHP belde, ilçe, il örgütlerinde siyasi üretim, fikir aksiyonu da şarttır. Her ay yapılacak periyodik ve gündemli örgüt toplantıları tüzüğe konulmalıdır, ihtiyari olmaktan çıkarılmalıdır. İzmir il örgütünün seçim çalışmaları dışında kamuoyuna yansıyan etkinliği çeşitli konularda yapılan basın açıklamaları... Gençlik Kolları da fikir ve siyaset platformuna çekilmelidir. Örneğin İzmir'de ilçe örgütlerinde İstanbul'da olduğu gibi periyodik örgüt toplantısı yok. Bu işin 81 ilde standart olması gerekmez mi? Keza, ilçe ve il örgütlerindeki siyasi ve entelektüel içerikli oturumlar, panel, konferans gibi etkinlikler örgütü besleyecek adımlar olacaktır.

Soyer'in kurduğu "Parti dışı nitelikli insan gücünden partinin istifade kanalları açık tutulmalıdır." cümlesinden şunu anlıyorum: CHP, sendikalar, odalar, barolar, vakıf ve derneklerinin, fikir kulüpleri ve enstitüler vb. sivil toplum örgütleri ile; bu kesimdeki nitelikli insan birikimiyle sıkı bir işbirliği kurmalıdır.

Soyer'in dediği gibi, "Siyaset siyasi elitlerin sahnelediği, toplumun da seyredip alkışladığı veya protesto ettiği bir gösteri değildir, olmamalıdır." kuşkusuz ki. Toplum tribünden sahaya inmelidir. Ancak bunun için yine Soyer'in dediği gibi evvel emirde CHP tüzüğünde yapılacak değişikliklerle, "Büyük umutlarla sandığa koşan milyonların karar alma mekanizmalarına katılımın önü açılmalıdır.

DARLAŞMAYA VE HALİYLE TIKANMAYA ZARİF DOKUNUŞ

Soyer, siyaset belgesinde kendisine özgü zarafetle kritik şu cümleyi de kurmuş:

"CHP, toplumun tüm kesimlerine ve 81 ilin tamamına eşit yakınlıkta durmalıdır."

Evet, bu cümlenin kurulması çok önemli ve burada cümlenin karnını yaralım... CHP'nin yapısal planda, üye ve örgütsel planda da aday listelerinde de başlıca zafiyeti belli kesimlere sıkışıp kalması; Türkiye’nin deseni ile üye-örgüt yönetimleri ve aday listeleri arasındaki makasın oldukça açılmasıdır. "tüm kesimler" ve "81 il" vurgusu bunu kastediyor. Bu tam da kral çıplak demek anlamına geliyor. Buradan çıkacak sonuç, :artık hiçbir şey eskisi olmamalı"...

YENİ SİYASET BELGESİ-İZMİR DURUŞU KİŞİLERDEN BAĞIMSIZ

Soyer, dün akşam katıldığı Halk TV yayınında bir soru üzerine değişimin yerel seçimlere kadar tamamlanamayacak kadar önemli ve ciddi bir süreç olduğunu belirtti. Aynı zamanda Kılıçdaroğlu'nun kastettiği limanın da yerel seçimler olduğunu ifade etti. Dolayısıyla yukarıda analiz etmeye ve açmaya çalıştığım Yeni Siyaset Belgesi-İzmir Duruşu metnini kişilerden bağımsız olarak ele almanın yararı var. Soyer'in de televizyonda işaret ettiği gibi Kılıçdaroğlu’nun başında olduğu CHP 2019'da parlak bir yerel yönetim zaferi elde etmişti. Tabii İYİ Parti ve HDP seçmeninin de desteğiyle... 14 ve 28 Mayıs 2023 sonrasındaki sonuçlarla ve yaşanan büyük hayal kırıklığı ile seçmen aynı kaptan Soyer gibi 2024 yerel seçimleri için de itimat edecek mi? Şimdi soru bu. Kılıçdaroğlu’nun atacağı adımlar, özeleştiri yapıp yapmayacağı, yerel seçimlerin ardından alacağı pozisyon sorunun yanıtını verecek.

Etiketler
2024 Yerel Seçimleri Gibi İzmir Seçim