Çiftçimiz Ata Tohum Ekemiyor: Gıda Güvenliğimiz Kimin Elinde?
Bugün ne yazık ki çiftçimiz, yani toprağımızın emektarı, yasal engellerle ata tohumundan uzaklaştırılmış durumda. Ata tohum ektiğinde geçimini sağlayamaz hale getirildi. Peki, bu boşluğu kim dolduruyor? Gıda sistemimizi ele geçiren küresel dev şirketler.
Sonuç ortada: Gıda güvenliğimiz artık bizim değil, kâr odaklı şirketlerin kontrolünde. Kendi toprağımızda, ne yiyeceğimize başkaları karar veriyor.
Çiftçimiz Neden Ata Tohum Ekemiyor?
Elimizde paha biçilemez bir hazine var: ata tohumlarımız. Üniversitelerdeki hocalarımız, bu tohumları ellerinden geldiğince iyileştirmeye, verimini artırmaya ve kayıt altına almaya çalışıyor. Ama bir noktada tıkanıp kalıyorlar. Çünkü yeterli ödenek yok, altyapı yok, devlet desteği yok.
Mevcut iktidarsa "tohumu onarıyoruz, kayıt altına alıyoruz" diyerek sadece göstermelik işler yapıyor. Her şey kâğıt üzerinde kalıyor, tarlaya inmiyor.
Bugün çiftçimiz mecburen şirketlerin sattığı ticari tohuma yöneliyor. Çünkü ata tohum ektiğinde aynı verimi alamıyor, tarladaki ürüne daha çok böcek ve hastalık dadanıyor. Ve ticari tohumlar onarılmış ve kayıt altına alınmış durumda. Ata tohumlarımızsa hala kayıt dışı konumda.
Köylerimizde ne ziraat mühendisi kaldı ne de veteriner. Çiftçimiz bir sorun yaşadığında ona bilimsel yolu gösterecek devlet görevlisi yok. Küresel zirai ilaç firmalarının satış temsilcilerine mahkûm ediliyor. Toprağımızın kalitesi düşerken, bağımlılığımız artıyor.
Biyoçeşitlilik Kaybı Soframıza Nasıl Yansıyor?
Ata tohumun bu kadar hırpalanması, ülkemizdeki ürün çeşitliliğine de yansıdı. Bazı sebze ve meyvelerimizi tamamen kaybettik. Yerine bu toprağın ve bu iklimin tanımadığı ürünler geldi. Bu durum doğrudan soframıza yansıyor. En basitinden, gıdada kullanılacak temel malzemenin fiyatı artıyor.
Hammadde fiyatları artıyor. Peki, bu artış nasıl dengeleniyor? Daha çok katkı maddesiyle. Gıdanın içi boşaltılıyor, kimyasallarla dolduruluyor.
AKP iktidarıysa bu katkı maddelerini, limitlerin üzerindeki kullanımları denetlemiyor. Tarladaki ilacı denetlemiyor. Biz bu gerçeği ne zaman öğreniyoruz? Ürünümüz yurt dışına gidip, "sağlığa zararlı" diye gümrükten geri döndüğünde öğreniyoruz. Oysa bu zehirli ürünler iç piyasada bizim soframıza, çocuklarımızın beslenme çantasına giriyor.
AKP İktidarının Tarım ve Gıda Politikaları Sermayeyi Destekliyor
İktidar, "tarımın önünü açtık" masalları anlatırken, çiftçimizi beceriksizlikle suçluyor. Kâğıt üzerindeki hayali başarılarla günü kurtarmaya çalışıyor. Ama gerçekler manav tezgahında, pazar filesinde yüzümüze çarpıyor.
Şimdi önümüzde hayati bir soru var:
Sağlıklı ve uzun bir ömür mü istiyoruz, yoksa kanserle mücadele edilen hasta bir toplum mu? Kendi ata tohumumuzla, ilaçsız, temiz tarım mı istiyoruz, yoksa şirketlerin zehirli tohumlarına mecbur kalmak mı? Bereketli tarım toprakları mı görmek istiyoruz, yoksa o topraklarda yükselen beton bloklar mı?
Bu soruların cevabını vermek zorundayız. Çünkü bu sadece bir tarım meselesi değil. Bu bizim, çocuklarımızın ve Türkiye’nin geleceği meselesi.