Sonsuzluk ve Bir Gün

Alexander ve çocuk.Çocuğun adı yoktur elbet. Çocuğun önünde sonsuz zaman vardır.Alexander ‘ın ise bir gün. Onları birleştiren şey korkudur.Biz de birbirimize...

Alexander ve çocuk.
Çocuğun adı yoktur elbet.

Çocuğun önünde sonsuz zaman vardır.
Alexander ‘ın ise bir gün.

Sonsuzluk ve Bir Gün - Resim : 1

Onları birleştiren şey korkudur.
Biz de birbirimize sokuluruz ya ...
Çoğu zaman sevgiden falan değildir.
Çok korktuğumuz için sokuluruz birbirimize...

Beraber bir yolculuğa çıkarlar.
şimdi işte o son yolculuk zamanıdır.
Alexander korkar.
O yüzden çocuğun elini tutar son yolculuğa çıkarken

Bir otobüse binerler.
Bir eski zaman otobüsünün arkasında ,bir eski zaman biletçisi vardır.
İşte bu filmi biraz da şu biletçi yüzünden severiz be ya...
Camdan bakınca bir gemi görünür.
Denizin üstünde süzülen ışıklı bir gemidir zaman
Bazen de gökyüzünde asılı kalan ışıklı bir gemidir zaman

“Kayıp Ruhlar Durağı”na gelirler.
Herkes bu durakta iner.
Belki de bu duraktan öteye durak yoktur.

Kayıp Ruhlar Durağında herkes yalnızdır.
Kara şemsiyelerin altında yağmur çiseler.

“Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir.
Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü
Ve Serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü.”

Neyse ki tek bir kızıl bayrak yarar o karanlığı..
Neyse ki tek bir kızıl bayrak yeter o karanlığı yarmaya...

Ölüme yolculuk, geçmişe yolculuktur.
Otobüse binen devrimci genç belki de Alexander’ın gençliğidir.
Belli ki Angelopoulos’un gençliğidir.

Sonsuzluk ve Bir Gün - Resim : 2

İki öğrenci biner sonra otobüse..
Biri belki Alexander’ın gençliğidir.
Belli ki Angelopoulos’un gençliğidir.
Öteki ? Öteki bir demet beyaz çiçektir.

Beyaz çiçek, çocuğu terk eder gider usulca.
Tam da bunu yapacaktır.
Genç Çocuk fark etmez.
Devrimci umursamaz.
Onların geleceği olan Alexander bilir.
Kayıp giden çiçeklerin acısı zamanla daha ağır çıkar..
Başka bir Bruno Ganz filmi ne der bize ?
“Zaman her şeyin ilacı mıdır ? Ya zaman hastalığın ta kendisiyse..”

Hevesle yeni ifade tarzları bulmaktan bahseder delikanlı.
Yeni ifade tarzlarıyla ilgilenmemektedir Maria.. onun aşkı ölmüştür bile.
Ayrılık denen ölümün köpekleri eşlik eder Maria’ya..

Maria’nın hevesi artık başka bir yazardır.
Başka bir yazar hep vardır..
Aşk virüsüyle enfekte olmuştur çocuk.
Maria gider beyaz çiçekler kalır.
Maria zaten yoktur..
“ne kadınlar sevdim zaten yoktular
yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
azıcık okşasam sanki çocuktular
bıraksam korkudan gözleri sislenir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir”

Beyaz karanfil de gider..
Bir başka adamın bir başka Maria’sına olan yolculuğuna ...
Hangi çiçek niyet edilen menzile erişmiştir ki..
Aslolan yolculuk değil midir ? Çiçek için bile...

Geriye bomboş bir otobüs kalır. Bir çocuk bir de Devrimci hariç.
Alexander’ın geçmişi bindikçe otobüse .... geçmiş belirsizleşir..
Otobüsün arka camından hiçbir şey görünmez olur.

Genç devrimci boşluğa bakar. Yapayalnızdır. Yorgundur.
Çocuk, devrimciye bakar. Çocukların umudu devrimdir.
İhtiyar devrimci , çocuğa bakar. Devrimin umudu çocuklardır.

O devrimci Alexander’ın gençliğidir, geçmişidir demiştik di mi,
Genç devrimci ve ihtiyar devrimci aynı anda flulaşır.
Ölüm, bir insanın geçmişine “tarih” denmeye başlandığı andır.
Müzik yavaşlar, otobüs yavaşlar, ışık yavaşlar....

Başka bir üçlü gelir
Bir başka Kerberos...
Çocuğun önünü keser..
Yolunu tıkamakla kalmaz
Onu geri geri geriletir.

Müzisyen “Sen de nerden çıktın şimdi a” diye jest ve mimikler yapar çocuğa doğru..
Ama neşe verir müzikleri...
Hem adama, hem de çocuğa...
Bu müzik de Karandirou tarafından bu film için bestelenmiştir.

Oysa batının, otobüsün elbette önünü ve elbette tamamen işgal eden bu yabancı ve saldırgan neşesinin ömrü en fazla bir gün sürer.

Sonsuzluk kadar uzun ve yoğun bir hüzün gelir, o neşeli müziği boğar .
Aslolan hüzündür bu coğrafyada ..
“bütün hüznün elinde kaldı devredemedin.
paylaşamadın bile otobüs yolcularıyla”
der Turgut Uyar...

Ve bir bakışta kalırız.
Bu da memleketin değil de konservatuvarın türküsünü söyleyenlerin hor gören bakışıdır. Hem çocuğun, hem Alexander’ın hem de Angelopoulos’un.