Araştırmacının görev ve sorumluluğu

Seçmenlerin siyasal tutum ve davranışlarına odaklanan araştırmaların sayısının son dönemde ciddi miktarda artması, kamuoyu araştırmalarına yönelik...

Seçmenlerin siyasal tutum ve davranışlarına odaklanan araştırmaların sayısının son dönemde ciddi miktarda artması, kamuoyu araştırmalarına yönelik tartışmaları da beraberinde getiriyor. Her anketin bir araştırma gibi sunulması bir yana, anket ortalamalarını alıp elde edilen oranları çok daha doğru sonuçlar gibi ortaya koymak da yeni bir yöntem olarak ortaya çıktı.

Birincisi, anket ile araştırma aynı şey değildir. Anket bir yöntemdir ve uyguladığınız grubun sadece ve sadece görüşünü yansıtır. Doğru sorular, doğru bir denetim mekanizması ve ölçmeyi hedeflediğiniz evreni yansıtan bir örneklemi olmadığı sürece milyon kişiye de uygulasanız sonuç sadece o kişilerin görüşünü yansıtır. Türkiye seçmen evrenini değil.

İkincisi, farklı yöntemler, örneklemler ve soru biçimleri kullanan araştırmaları/anketleri toplayıp ortalamasını aldığınızda bu size, araştırma yapmadan konuşulma imkânı ötesinde bir şey vermez. Bırakın 10-12 tane araştırma/anket sonucunun ortalamasını, aynı araştırma serisinin 12 aylık ortalaması bile size anın fotoğrafını değil, son bir yıla dair bir fikir verir. Çünkü zaman içinde seçmen tutum ve davranışları değişir.

Şimdi son zamanlarda özellikle muhalefetin ortak cumhurbaşkanı adayının kim olacağına ya da kim olması gerektiğine yönelik tartışmalarda kamuoyu araştırmalarının temel referans noktası olarak gösterilmesi, bu araştırmaların daha dikkatli ve haklı olarak da eleştirel bir biçimde ele alınmasına yol açıyor. Bu hafta içinde yürürlüğe giren “sansür yasası” da kamuoyu araştırmalarına yönelik cadı avının tuzu biberi olacaktır.

Peki bir araştırmacının (anketçi değil!) görevi ve sorumluluğu nedir?

- Mümkün olan en ileri bilimsel yöntemleri kullanmak;

- Soru formundan verilerin toplanma sürecine, veri setinin analizinden sonuçların yorumlanmasına kadar tüm araştırma aşamalarında kendi “doğrularını” ispatlamaya çalışmadan tarafsız olmak;

- Hata payını en aza indirmeye çalışmak;

- Ölçmeyi hedeflediği evreni yansıtan örneklemden ne kadar maliyetli ve zaman alıcı olursa olsun taviz vermemek;

- Önüne sonuç diyen gelen veri setini bir lisans öğrencisi titizliğiyle satır satır hücre hücre mantık kontrolünden geçirmek;

- Soru ile görüşülen arasındaki üçüncü şahıslardan kaynaklı tüm sorunları tespit ve bertaraf etmek (ne kadar maliyetli ve zaman tüketici olursa olsun anket iptal etmekten çekinmemek), çok sıkı bir denetim süreci işletmek;

- Açıkladığı bulguların mutlak değişmez gerçekler değil, hata payı içinde o anın fotoğrafı olduğunu tekrar tekrar, bıkıp usanmadan anlatmak;

- Bulguların fabrikasyon değil, sahici veriden türediğini göstermek adına çapraz tabloları paylaşmaktan imtina etmemek (çünkü en net tutarsızlıklar çapraz tablolarda görünür), vb.

Liste ayrıntılandırılabilir, eklemeler yapılabilir, ancak ilk anda aklıma gelenleri sıralamaya çalıştım.

Bu işler keşke kamusal kaynaklarla, bilimsel kaygılarla, ticari ilişkiler içine girilmeden yapılabilse. Ama yapılmıyor, yapılamıyor. O durumda araştırmacının sorumluluğu, kiminle ya da kimin için araştırma yapıyor olursa olsun bulgularını eğip bükmeden çıkan sonucu ortaya koymaktır. Unutmamak gerekir ki kamuoyunu yanıltmak bir yana, sizden araştırma talep eden kişi ya da kuruma yapabileceğiniz en büyük kötülük, onu gerçekte olmadığı kadar iyi ya da kötü göstermeniz olacaktır. Bunu talep edenler varsa dertlerinin gerçek bir araştırma olmadığı çok açıktır. Nihayetinde araştırma sonuçlarıyla oynanacaksa, o kadar emek ve para harcamadan o işi masa başında yapacaklar mutlaka bulunur.

Gerçek bir araştırmacı için şu ya da bu partiye yakın diyemezsiniz. Eğer böyle bir şey söyleniyorsa ya söyleyen cahil ve/veya art niyetlidir ya da söz konusu kişi gerçek bir araştırmacı değil, manipülatördür.

Elbette herkesin bir siyasi görüşü, ideolojik duruşu, dünyayı anlamlandırma metodolojisi var. Araştırmacı, istediği ideolojiye inanabilir, dilediği partiye oy verebilir ve hatta –Türkiye koşullarında imkânsıza yakın olsa da– bunu kamuoyuna açıklayabilir. Ancak hiçbir koşulda siyasi görüşünün araştırma bulgularını etkilemesine izin vermez, vermemelidir.

Zaten araştırma bulgularının olabildiğince kendi adına konuşması gerekir. Araya bir aracı, bir yorumcu girdiğinde, gerçek çarpıtılabilir. Çarpıtılmasa bile, anlaşılması istendiği gibi dikte edilme riski artar.

Seçime odaklandığımız önümüzdeki aylarda kamuoyu araştırmaları daha çok tartışılacaktır. Bu tartışmanın içinde yer alacakların veri okuryazarlıklarını geliştirmelerini öneririm.

Etiketler
Derya Kömürcü