Mutluluğun Formülü Çok Açık: E = mc2

Adam en zeki değil, yaptıklarını ve teorilerini anlamıyoruz, üstelik yakışıklı falan da değil, o zaman nasıl oluyor da dünyada okuma yazma bile bilmeyenler dahil herkes Albert Einstein’ı tanıyor?

“Sadece fiziğimle anılmak istemiyorum” demiş Albert Einstein, şaka tabii. Şaka diyorum ama zaten küçük bir kitle dışında kimsenin Einstein’ı fiziğiyle andığı yok. Kimine göre dünyanın en zeki adamı, kimine göre kameralara dil çıkaran çılgın profesör. Bir şeyin -ki bu genelde zamanla ilgili söylenir – izafi olduğu söylendiğinde anılır. Meşhur denklemi hemen herkes diline dolar da E = mc2 formülündeki c neyin nesidir diye sorsan yanıt verebilen pek çıkmaz. Bunun dışında, ışık hızının sabit olduğunu, mesafelerin ve zamanın mutlak olmadığını, fotoelektrik etkisini, Newton’unkini alaşağı eden ve genel izafiyete bağlı olan yerçekimini ve solucan deliklerini (Einstein-Rosen köprüleri, evrende uzun yolculuklar için kısayollar oluşturabilen uzay-zaman içerisindeki teorik geçitler) Einstein ortaya çıkarmış ve bir bölümünü de kanıtlamıştır. “Peki, bunun mala, davara ne yararı var?” sorusunu soranların çoğunlukta olduğu cennet vatanımızın necip yurttaşlarına “En basitinden bugün navigasyon, Google harita, cep telefonunda saat veya lazer falan kullanıyorsan onun sayesinde” demek veya en güzeli “Adam çok zekiiiii! Adam en zekiiiii!!! Bildiğiniz gibi değiiiiil!!!” diyerek soruyu goygoya getirmek de mümkün ama Einstein dünyada bilinen en zeki kişi değil. Hatta ilk ona bile girmiyor. Kim daha zekiymiş diye merak edenler iki hafta önceki “Rıza Talip Efendi ve Einstein” başlıklı yazıma göz atabilir.

Adam en zeki değil, yaptıklarını ve teorilerini anlamıyoruz, üstelik yakışıklı falan da değil, o zaman nasıl oluyor da dünyada okuma yazma bile bilmeyenler dahil herkes Albert Einstein’ı tanıyor? İşin sırrının, bir gece önceden tuzlu ılık suya yatırmak olmadığını tahmin ettiğinizi düşünüyorum.

Einstein savaş karşıtı politik bir aktivistti ve ırkçılığa karşı etkin bir mücadele verdi. Özellikle 1940’lı yıllarda ABD’deki zenci hareketine verdiği destekle zaten dikkat çekmişti. Özel ve farklı olduğu her halinden belli oluyordu. Genelde bilim adamlarına atfedilen “sosyal yönden beceriksiz” kalıbını yıkan bir karaktere sahipti. Saçlarını taramaz, her fırsatta şaka yapar ve öldürsen asla çorap giymezdi. Hazırcevap oluşuyla birçok konuda karşısındakini mat ederdi. Fakat bunların dışında en önemli ve sanırım hepimizin onu tanımasına sebep olan özelliği insanlığa ve yaşama dair tavsiyeler vermesi ve paylaştığı görüşleridir. Kendisinin yalnızca bilgi üreten ve sorunları çözen bir makine olmadığını, bilgeliğini ve sevgisini hesapsızca ortaya saçmasından anlayabiliriz.

Geçtiğimiz Ekim ayında Einstein Vakfı’ndan Benyamin Cohen, The Einstein Effect (Einstein Etkisi) adlı bir kitap yayınladı. (Sanırım henüz Türkçesi çıkmamış ama eli kulağındadır.) Bu kitapta, Einstein’ın daha iyi ve mutlu bir yaşam için kendine ne gibi kurallar koyduğundan bahsediliyor. Ben de haddim olmadan bunları paylaşmak isterim. (Gönül isterdi ki bu fikirleri kendiminmiş gibi paylaşayım ama Elif Şafak gibi becerikli olamadığım için benim intihaller hemen anlaşılır.)

1) Çabalarınızı önemli şeyler için harcayın

Einstein üstüne başına dikkat eden biri değildi, sürekli aynı şeyleri giyerdi. Hatta öyle ki yaşamının son dönemini üniforma gibi giydiği gri ve eski görünen bir takım elbise, spor görünümlü bir deri ceket ve çorapsız giydiği ayakkabılarla geçirdi. Dikkat ederseniz Steve Jobs, Jeff Bezos, Mark Zuckerberg, Satya Nadella gibi en tepe yöneticiler de aynı yönteme başvuruyor.

Her gün zihnimizi meşgul eden bir sürü önemsiz konuda karar veriyor ve seçim yapıyoruz. Oysaki bunları bir kenara bıraksak eminim ki zihnimiz daha az yorulur ve daha verimli çalışır. En azından odağımızla aramızdaki sis biraz açılır. Bizim için önem teşkil edenleri araya giren bir sürü “olsa iyi olur” konularına feda etmemek gerek.

2) Başarısız bile olsanız sevdiğiniz şeyler yapın

Einstein denizcilikten hiç anlamıyordu ama yelkenli kullanmak onu çok mutlu ediyordu. Sürekli yönünü kaybediyor, tekneyi karaya oturtuyor veya yelkenleri birbirine doluyordu. Üstelik yüzememesine rağmen can yeleği giymeyi reddediyordu. Defalarca boğulmaktan son anda kurtarılmış, kullandığı tekne alabora olunca karaya çekilmiş ve bir sürü badire atlatmıştı. Amma velakin Einstein denizde olmaktan, tekne kullanmaktan korkunç zevk alıyordu. Mutluydu orada ve bu mutluluk ona hem ilham hem dinginlik hem de zihinsel bir özgürlük sağlıyordu.

3) Bilmece çözen bir kafa yapısı geliştirin

Hayatta karşımıza bir sürü sorun çıkıyor. Finansal, çevresel, sağlıkla ilgili veya politik. Bunları bir kriz olarak ele alabiliriz. Bu durumda kendimizi çaresiz hissetmemiz normal. Einstein ise sorulara ve sorunlara çözülmesi gereken birer bilmece gözüyle bakıyordu. Bunu çözerken bilgisinin ötesinde hayal gücüne daha çok önem veriyordu.

Bu noktada aklıma muhtemelen uydurulmuş ama bana ilham veren bir anekdot geldi: Bir üniversitenin matematik bölümünde hoca ders veriyor. Önceki geceyi ders çalışarak geçirmiş bir öğrenci ders sırasında uyuyakalıyor. Gözlerini açtığında dersin bittiğini ve sınıfın boşaldığını görüyor. Tahtada ise zor bir matematik problemi var. Bunun ev ödevi olduğunu düşünüp hızla problemi defterine geçiriyor. Sonraki birkaç hafta bu problem üzerine çalışıyor. Sonunda çözmeyi başarıyor ve çözümü hocasına sunuyor. Hoca hayretler içinde kalıyor. Zira o dersin konusu tarihte çözülememiş matematiksel paradokslar. Tahtada yazan ise bunlardan biri.

Şimdi soruyorum; eğer o öğrenci derste uyumamış ve bu bilgiyi duymuş olsaydı o problemi çözebilir miydi? Bilmecelerin güzel yanı mutlaka bir çözümlerinin olduğunu bilmemizdir. Çözmek için yaratıcılık ve hayal gücüne ihtiyacımız var.

4) Gerçekten merakınızı çok çeken bir şey varsa, o konuda uzun, yoğun ve derin düşünün.

İnsanın kendi yaşamıyla ilgili birçok sorusu olabilir, hatta yaşamın kendisiyle. Einstein’a göre ortada bizim için önemli bir soru varsa nispeten kolay ve yüzeysel yanıtlarla yetinmemek lazım. Bazen doyurucu ve anlamlı yanıtları bulmak yıllar alabilir.

Yaşamımıza, varlığımıza dair sorulara verdiğimiz yanıtlarda en az onlar kadar önemli olmalı.

5) Politikanın içinizi hınçla veya umutsuzlukla doldurmasına izin vermeyin.

Bazen çıldırmamak imkânsız hale geliyor, kabul ediyorum ama her vazgeçiş veya ani refleksler verdiğimiz her an daha sakin ve daha derinlikli düşünsek halledebileceğimiz bir durumu zora sokuyoruz. Belki de tez canlı olmanın getirdiği kayıpları daha büyük hedefleri amaçlayarak önleyebiliriz.

Einstein’ın yeğeni Lina 1942’de Nazilerin gaz odasına öldürüldü. Einstein eminim ki nefretle doluydu bu haberi aldığında. İntikam isteyebilirdi; sonuçta çok güçlü bir ülkenin en etkin konumlarından birindeydi. O ise daha büyük bir amaç adına savaş karşıtı olmayı tercih etti.

6) Otoriteye kör itaat, gerçeğin en büyük düşmanıdır.

Kollektif delilik veya sürü psikolojisi diye adlandırabileceğim absürt bir toplumsal hastalık süregidiyor. Duyabildiklerimizin, görebildiklerimizin çoğunun muktedirler tarafından farklı amaçlarla önümüze sunulduğunu unutmamak lazım. Gerçeğin bu kadar kaygan ve kaypak olduğu bir dönemde karşımıza çıkan bir habere sıkı sıkıya sarılmak, sorgulamadan kabullenmek için insanın gerçekten trenkotil olması lazım. (Editörüm küfür yazmamam konusunda beni uyardı.)

7) Bilim, gerçek ve eğitim herkesin hakkıdır, sadece ayrıcalıklıların değil.

FBI’ın, sürekli ABD yönetimini eleştiren Einstein hakkında tuttuğu dosya, 1955’te öldüğünde 1400 sayfaya ulaşmıştı. Özellikle kölelik, ayrımcılık ve ırkçılık konularında çok net bir tutumu vardı. Örneğin, yaşadığı şehir olan Princeton’da Marion Anderson adlı siyahi bir opera sanatçısına kalacağı otelde oda verilmediğinde evinin kapılarını bu sanatçıya açmıştı. Sadece siyahilerin okuduğu Lincoln Üniversitesi’ne gidip konuşmalar yaptı ve orada ayrımcılığın beyazlara ait bir hastalık olduğunu söyledi.

--------

Einstein’ın bir fizikçi olarak mala davara ne yararı olduğunu belki detaylı olarak anlatamam ama bir insan olarak (en zeki olmasa da) yaşamıyla, söyledikleriyle ve tavrıyla bana ne ifade ettiğini söyleyebilirim: Benim için Einstein, en az Banu Alkan kadar özel birisi; ikisi de çorap giymiyor.