Mal Beyanı

Aksi halde şimdiki haliyle gülünç duruma düşmekten korkarım. En azından topladığım parayla erzak alıp bunu envantere kaydederim. Bu devirde erzak sahibi olmak az iş değil.

Benim kel olan arkadaşlarım var. Kel derken kafasında saç olmayan kişilerden bahsediyorum. “Ne alaka?” diyebilirsiniz; ben de size “Kel alaka” derim. Kel derken Fransızcadan dilimize girmiş “hangi” anlamına gelen kelimeden bahsediyorum. (Kelime derken sözcük olan kelime, yanlış anlaşılmasın. Yoksa ben kel değilim.) Zaten Fransızcadan dilimize ne gelmişse hep yanlış gelmiş. Tuvalet (hela, kenef, ayak yolu, vs.) için kullandığımız yüz numara lafı da yanlış anlaşılarak dilimize gelmiş bir terim. Fransızca “numarasız” anlamına geliyormuş ve bizim zamanında Fransa’ya gidip hanlarda kalan… Bir anda kendimden ve bu anlatma halimden içim sıkıldı. Zaten bu hikâyeyi bilen biliyor, bilmeyen de bir zahmet arama motoruna “yüz numara tabiri nereden geliyor?” diye yazsın. Yazmaya üşenirseniz bu soruyu kopyala-yapıştır yoluyla Google’a sorabilirsiniz.

Demem o ki, hangimiz bir parça Fransız değiliz ki? Etrafımda bir sürü Fransızca konuşan insan var, en başta karım. (Karım nadiren Fransızca konuşur ama genelde konuşmasının etkisinden söyledikleri bana hep Fransızca gibi geliyor.) Yakın arkadaşlarım, kayınvalidem falan derken hep Fransızca konuşabilen insanlarla çevrelenmişim. İnsan bir parça öğrenir, bir iki laf kapar değil mi? Bende mümkün değil. Fıtratımda yok galiba. Ben haythuyt tadında Almanca biliyorum ama istifra eder gibi Fransızca konuşamıyorum. Konuşana saygı duyuyorum, o ayrı. (Karım ve kaynanam konuşuyor dedim ya, istersen saygı duyma!)

BEN NEDEN BÖYLE DEĞİLİM

Geçenlerde bizim gazeteden pek kimseyi tanımadığımı fark ettim. Faruk (Eren) başkanla hep sohbet halindeyiz. Kendisi bana kol kanat geren bir kişi. Ben bundan dolayı kendime pay biçiyordum ama meğer bir sürü basın emekçisine de kol kanat geriyormuş. Yani olay kişisel değilmiş. Olsun, başkanım hep başkanımdır! Onun dışında bir de Mehmet’i (Sindel) eskiden tanıyorum. Adam gerçekten sinema olayını yutmuş biridir ve ne yazık ki sinema onun bildiklerinden sadece ufak bir bölümü oluşturuyor. “Ne yazık ki” dememin nedeni açık: Ben neden böyle birisi değilim????

Durum bu minvalde ilerlerken gazete içindeki tanıdık çevremi genişleteyim dedim ve en tepelerden başlamak adına Hilmi Bey’i aradım. Onu yıllardan beridir basından ve televizyondan takip ediyordum. Konuşurken fark ettim ki kendisi de Fransızca bilen birisiymiş. Hemen para istedim. Fransızca bilmesinin etkisiyle hemen olur dedi. O anda çevremi Fransızca bilenlerin daha da çok kaplamasını istedim. Sonuçta, para veren altın bulsun, değil mi, sevgili Sümerliler? Genelde insanlar para isteyenlere Fransız kalırlar ya, Fransızca bilenler artık o dilden ne kadar tiksinmişlerse mümkün olduğunca bu tür davranışlardan uzak duruyorlar, diye bir teori geliştirdim. İtiraf ediyorum, bu teori tam olarak gelişmiş durumda değil. Henüz birkaç haftadır üzerinde çalışıyorum ama hissediyorum ki bundan insanlık adına önemli bir sonuç çıkacak. Teorimi kanıtlayınca, (her Fransızca bilenden para isteyip o paraları alınca) sizinle de paylaşacağım. Dolayısıyla siz şimdiden yakınınızda birkaç tane bu özellikten insan tutun, derim.

FRANSIZ KALMA BAŞARISI

Hazır Fransız kalmaktan bahsetmişken, aklımı kurcalayan bir başka hususa da değinmek isterim: Portakal kabuğunu kaynatıp yüzümüze sürersek cilde iyi gelir mi?... Evet, bazen konudan uzaklaşıyorum. Bu soruyu da halkımızın kanayan bir yarasına merhem olsun diye yıllardır sorarım ama bu konu yazının bağlamına pek oturmadı. Konuyla bağlantılı başka bir soru sorayım o zaman: Halkımız olaylara Fransız kalmak konusunda ne kadar yol kat edebilmiş durumda? Başarı oranı nedir?

Bu sorunun yanıtını bulmak için gazetelere ve sosyal medyaya bakmak yeterli. Enflasyon gırla gidiyor, emeklilere zam yapılmayacağı çünkü ortada para kalmadığı söyleniyor, bazı din simsarları şeriat nidaları atıyor ve İslam dininin bir hoşgörü dini olmadığını haykırıyor, arada sudan sebeplerle insanlar hapse gönderiliyor, eğitim sistemi tekrar sil baştan ama bu sefer iyice içi boşaltılmış bir şekilde değiştirilmeye çalışılıyor veeeeeeeeeeeeeeeee halkımız Starbucks, McDonalds önünde Filistin’e destek eylemleri yapıyor. Hatay yerle bir olmuş, milyona yakın insan deprem bölgesinde devletten destek bekliyor, hala çadır veya konteynerde yaşam savaşı veriyor ve hükümet onları oy vermezlerse sürünmeye devam edecekleri konusunda tehdit ediyor. Ana muhalefet ise nasıl bir alternatif çözüm sunalım değil, belediye başkan adayı kim olsun derdinde… Bu örnekler çoğaltılabilir. Fransız kalmak konusunda halkımıza ve politikacılarımıza tam not veriyor ve kendilerini tebrik ediyorum.

…………………

Bu yazının konusu Mansur Yavaş’ın çağrısına uyarak kendi mal beyanımı vermekti ama elimdekilere bakınca cücük gibi bir şey gördüm. O yüzden Fransızca bilenlerden paraları topladıktan sonra mal varlığımı açıklamak isterim. Aksi halde şimdiki haliyle gülünç duruma düşmekten korkarım. En azından topladığım parayla erzak alıp bunu envantere kaydederim. Bu devirde erzak sahibi olmak az iş değil.

Etiketler
Sosyal Medya Muhalefet Belediye Başkan Adayları Filistin Hatay Mansur Yavaş