Golyadkin’e ölüm

Düşünün; birtakım fiziksel, sosyal ve ekonomik değişimlere uğrasanız siz aynı kişi kalabilir misiniz? Değişiklikleri sindirdikten veya bu yeni gerçekliğe alıştıktan sonra tekrar bugünkü kendinize döner misiniz?

Hadi bir oyun oynayalım. Bunun için sadece hayal gücünüz ve kendinize dürüst olmanız yeterli. Dilerseniz kâğıt, kalem de kullanabilirsiniz: iyi olur ama şart değil.

Diyelim ki kendi vücudunuza misafir geldiniz. Yalnız siz, birebir siz değilsiniz. Misal, İngiliz veya Japon veya Danimarka pasaportuna sahipsiniz. Hayatınızda ne değişir?

Diyelim ki kendi vücudunuza misafir geldiniz. Misal, daha zayıfsınız, daha uzunsunuz, daha güzel veya yakışıklısınız, daha zenginsiniz. Hayatınızda ne değişir?

Siz gene aynı sizsiniz. Kişiliğiniz, düşünceleriniz, değerleriniz aynı. Hatta bugüne kadar edindiğiniz ne varsa aynı. Tıpkı Kafka’nın bir sabah uyandığında bir böceğe dönüştüğünü gören kahramanı Gregor Samsa gibi bir deneyim yaşıyorsunuz. Sabah kalktınız ve sekiz milyar dolarınız var veya ideal kilodasınız veya dünyanın her yerinde geçerli bir pasaporta sahipsiniz. Hayatınızda ne değişeceğini düşünün. Hatta her bir değişiklik için bir liste yazın. Örneğin, daha uzunum, yaşım da müsait, basketbola başlarım gibi.

Sonra bu listeye bakın uzun uzun. Ve düşünün; birtakım fiziksel, sosyal ve ekonomik değişimlere uğrasanız siz aynı kişi kalabilir misiniz? Değişiklikleri sindirdikten veya bu yeni gerçekliğe alıştıktan sonra tekrar bugünkü kendinize döner misiniz? Evet ise, bu süre ne kadar? Hayır dönmem diyorsanız, değişimlerinizin hangi konuda olduğuna yoğunlaşın. Onlar büyük ihtimalle kendinizde veya yaşamınızda sizi en rahatsız edenlerdir. Peki bunları değiştirmek için bir sabah bambaşka biri olarak uyanmanız şart mı? O zaman ne bekliyorsunuz?

Değerleriniz, yaşamınıza verdiğiniz anlam, olaylara bakış açınız, sizin maddi (sadece paradan bahsetmiyorum) açıdan farklı olmanızla değişiyorsa burada bir sorun yok mu? Aslında o değerlere, ahlaka falan zorunluluktan mı sahipsiniz? Örneğin, sadece bir çevrede barınabilmek için beş vakit namaza giden biri ne kadar samimi bir Müslümandır? Ya da kafasına silah dayandığı için bir körü karşıdan karşıya geçirmek ne kadar iyilikseverliktir? Dedim ya, bu oyunu oynarken kendinize dürüst olmak zorundasınız. İşin en zor yanı da bu.

Bir de bu oyunu tersine çevirelim.

Diyelim ki kendi vücudunuza misafir geldiniz. Yalnız siz, birebir siz değilsiniz. Misal, Afgan veya Filistin veya Zimbabwe pasaportuna sahipsiniz. Hayatınızda ne değişir?

Diyelim ki kendi vücudunuza misafir geldiniz. Misal, çok daha şişmansınız, çok daha kısasınız, yüzüne bakılmayacak kadar çirkinsiniz, fakirliğin dibini yaşıyorsunuz. Ya da fiziksel özürlüsünüz. Hayatınızda ne değişir?

Bu oyun kişisel bazda farklı versiyonlarla oynanabilir. Öte yandan, toplumsal olarak da oynamak mümkün. Sabah kalktınız ve siyasi partilerin hiçbiri yok veya mutlak monarşi gelmiş veya ekonomik tüm sorunlar çözülmüş veya iklim düzelmiş veya veya veya…

Bu değişiklikleri siz belirleyin ve bir sütun oluşturup bunların altına sizin hayatınıza ne gibi farklılıklar getirdiğini yazın. Listeye baktığınızda hayatınızda neye ulaşmak istediğinizi göreceksiniz.

Son aşamada -işin kolayına kaçmadan- bu farklılıklardan hangilerini bu değişiklikler olmadan hayata geçirebileceğinizi düşünün. Mutlaka bir şeyler bulacaksınız. Oradan başladığınızda sütunun başına koyduğunuz ana değişikliğe ufak ufak yaklaştığınızı göreceksiniz. Basit bir örnek olarak, daha zayıf olsaydım daha çok spor yapardım, daha çok spor yaparsam daha zayıf olurum analojisini verebilirim.

Bu oyunu kendim uydurdum ama ilham kaynağım olan Fyodor diye bir adam var. Doğrusu kendisiyle tanışma fırsatım olmadı. Bunun en önemli nedeni ben doğmadan çok önce ölmüş olması. Fyodor’u yazdıklarından tanıdım. Öteki diye bir romanında Golyadkin diye bir kahramanı var. Bu arkadaş bildiğin ruh hastası ve bir gün kendisinden sosyal anlamda çok daha başarılı ve çok daha kabul gören tıpatıp aynısıyla karşılaşıyor. Üstelik “ikizi” kendisiyle aynı adı taşıyor. Sonuçta gerçek Golyadkin başta sevdiği bu kişiye zamanla gıcık kapıp düşman oluyor. Öyle ki hem kendine yabancılaşıyor hem de kendinden nefret ediyor. Sonunu belki okumak istersiniz diye anlatmıyorum. Bir de kitapçıya falan giderseniz onlar bu yazar arkadaşla benim kadar senli benli olmadığı için Fyodor diye bilemeyebilirler, siz Dostoyevski diye sorun.

Uzun lafın kısası, bazen yaşadığımızla kimliğimiz uyuşmayabiliyor ve güncelin bunca hayhuyunda neden-sonuç ilişkisini kuramayabiliyoruz. Arada bir hayatımızla ve kendimizle ilgili dakika-skor alıp bakmakta fayda var. Daha uzun veya daha Jamaikalı olamayabiliriz ama daha huzurlu ve daha tatminkâr bir hayata adım atabiliriz, birazcık da olsa.

-------------

Gece karım uyuduktan sonra bu oyunu oynadım kendi kendime. Sabah benden önce kalkan karım listeyi görüp bir düzeltme yapmış. “Daha yakışıklı” diye yazdığım sütunda “daha” kelimesinin üstünü çizip “bir parça” yazmış.