Dangoz tanıma rehberi

Bu yazıyı okuduğunuzda işyerinde algınız değişecek, bambaşka biri olacaksınız, bambaşka ve etrafından daha da rahatsız olan biri.

Bu yazıyı okuyanların büyük bölümünün dokuz günlük tatil Ramazan Bayramı tatilini eda ettiğini düşünüyorum. Her daim tat kaçırmayı şiar edinmiş ben, kendim ve bizzat şahsım hemen bir şey hatırlatarak söze gireyim: Tatil yakında bitecek ve iş başı yapacaksınız. Yine aynı mekân, yine aynı insanlar, yine aynı aynılar… Ve fakat bu yazıyı okuduğunuzda işyerinde algınız değişecek, bambaşka biri olacaksınız, bambaşka ve etrafından daha da rahatsız olan biri. Hatta kendinizden de hafif çapta tiksinebilirsiniz. Misal ben… bazen kendimden hazzetmiyorum ama çoğunlukla kendimi iğrenç biri olarak görüyorum. Gerçi bu duygu son zamanlarda biraz daha hafifledi. Bunun başlıca sebebi belli bir süredir kurumsal dünyadan uzak olmam. Şimdi düşünüyorum da gerçekten bedava piyango bileti olsam çekilmezmişim. (Bu sözün bedava piyango bileti yerine çift basamaklı bir sayıyla söylenen başka bir versiyonu var ama terbiyeli ve aşırı karizmatik biri olduğum için onu kullanmadım. Aferin bana!)

Küçük, orta, büyük fark etmez, hemen her işyerinde “dangoz” tipler vardır. Sevimsiz, antipatik, huzursuzluk veren, çok bilmiş, işgüzar, ukala, cıvık, kaypak, gıcık gibi bir sürü sıfatla anılabilecek bu tiplere ben “dangoz” diyorum. Türk Dil Kurumu’nun bu güzide sözcüğü sözlüğüne almaması umurumda değil, çünkü bu sözcüğün ete kemiğe bürünmüş halleri işyerlerimize nüfuz etmiş durumdalar.

Sizlere bu dangozları tanımanızı sağlayacak ipuçları vereyim de bu tatil boyunca bazı iş arkadaşlarınıza, müşterilerinize falan diş bileyin. Dişlerinizi yeterince keskinleştirecek zamanınız var. Döndüğünüzde kaptığınızı koparırsınız artık.

Dangoz tanımanın en rahat yolu kullandıkları sözcükleri ve kurdukları cümleleri analiz etmekten geçer. Yıllarca bunlar gibi laflar ettiğim ve bir o kadar da bunları işittiğim için arka planda kafa nasıl çalışıyor iyi-kötü biliyorum maalesef. Sizin için bir konuşma hazırladım. Buradaki dangozluk göstergesi sözcükleri de kalın ve altı çizili olarak bulabilirsiniz.

Elöpen bir kertenkele türüdür

Orta kademe bir yöneticinin pek de iyi geçmeyen senenin sonunda düzenlenen gözden geçirme (kimi işten atalım, kimi günah keçisi yapalım) toplantısında söz sırası kendine geldiğinde yaptığı konuşma:

“Sizin sadece birkaç dakikanızı alacağım. Benim ekibimin ve özellikle benim haksızlığa uğradığımı düşünüyorum. Herkes bize yükleniyor. Pardon ama burada bizden daha başarısız ekipler var. Yine de biz üstümüze düşeni yaparız, sorun değil. Bizim açımızdan sıkıntı yok, yani.

Üretim konusunda, her zaman olduğu gibi kendi metotlarımızla çalıştık. Zaman içinde çıkan değişiklikler bizim suçumuz değil. Yine de talep edilen buysa deneriz. Bilmem, anlatabildim mi? Sonuçta burada ters giden bazı konuları düzeltmek bizim işimiz değil. Elimizde yeterli kaynak yokken yapamayız.

Satış departmanındaki sevgili arkadaşlarımı anlıyorum ama Timuçin, söylediklerinde tamamen hatalısın. Günün sonunda ortak bir iş yapıyoruz ve bizler her zaman kalıpların dışında çözüm odaklı bir düşünce şeklini içselleştirmiş bir ekibiz. Sizin gibi alt dallardaki meyveleri toplayarak hedefimize ulaşamayız.

Yaşadığımız sorunların çözümü için paradigmanın kayması gerekli. Bu bizim iş yapış biçimimizi bir üst seviyeye çıkaracaktır. Ekipleri motive ederek, ortaya bir sinerji çıkartmak lazım. Hedefe kilitlenen ekiplerle, bulutlarda dolaşmak yerine ayağı yere basan planlar yapmalıyız.

Timuçin, dilersen bunu ayrıca yüz yüze konuşalım. Bu hafta içinde bana ulaşırsın. Lütfen beni çaldır, olur mu?

Biz üstümüze düşen projeleri teslim etmeye hazırız. Bunun için her türlü iş birliğine de açığız. Başaracağımızdan da yüzde 110 eminiz.”

Evden çıkarken ocağın altını…

Bu klişeleri yutan, bu pasif agresif davranışları sineye çeken, hiçbir anlamı olmayan bir jargonu dinleyecek sabrı olan, “yapamam, suçlu değilim, benim işim değil, haksızlığa uğradım” gibi tamamen savunmaya yönelik sızlanmalara katlanan, yenilikçi gibi görünüp statükoyu diretenlere saygı duyan biri için bence harika bir konuşma. Ne dediği belli değil ve akla gelebilecek her türlü dangozluk var.

Klişeler: Günün sonunda, kalıpların dışında, alt dallardaki meyveler, paradigma kayması, bir üst seviyeye çıkarmak, motive, sinerji, hedefe kilitlenmek, bulutlarda dolaşmak, teslim etmek, yüzde 110…

Pasif agresiflik: Haksızlığa uğramak, pardon ama, sorun değil, sıkıntı yok…

Dümdüz yalan: Sadece, iş birliği…

Kurumsal anlamsız jargon: Ayrıca yüz yüze konuşmak, bana ulaş, beni çaldır…

Değişikliğe direnç: Her zaman olduğu gibi…

Olumsuz veya muallakta bırakan laflar: Suçum değil, işim değil, denerim, yapamam, hatalısın…

Özgüven eksikliği: Anlatabildim mi?...

Ben o odada olsam sanırım 30 kere “Hadi len!” derdim. İşin komik tarafı bu gibi odalarda defalarca bulundum ve gıkım çıkmadı. Kurumsal hayatın bunun gibi uyuşturan bir tarafı var. Dışına çıktığında etmeyeceğin lafları, yapmayacağın hareketleri o atmosferde normal karşılamaya başlıyorsun. Misal, birileriyle konuşan bir iş arkadaşına gidip “Seni bir saniyeliğine çalabilir miyim?” gibi saçma sapan bir cümle kurabiliyorsun. “İki dakika yalnız konuşabilir miyiz?” lafına ne oldu? Neyi çalıyorsun? Şirinlik mi yapıyorsun?

Geçenlerde bir açık oturum izliyordum. Söz alan genç lafa “Z kuşağı olarak…” diye başladı. O an işyerinde biri bana bu lafı söyleseydi nasıl hissederdim diye düşündüm. Bu laf kafamda şöyle yankılanırdı: “Sen örümcek kafalı, yakında ölecek olan yaşlı ve şaşkın bir zavallısın.”

Demek ki neymiş? Gençleri dinlemem lazımmış ama kafaya fazla takmadan. Ben bunca yıl klişeler, jargonlar, falana muhatap olup hayatta kalabildiğime göre bu gençlerin lafları bana dokunmaz. Zaten şunun şurasında birkaç yıla, söylenenlerin yarısını duymayacağım ve ondan da birkaç yıl sonra söylenenleri duysam bile anlamayacağım.

Herkese ve tabii ki Banu Alkan Hanımefendiye hayırlı bayramlar dilerim.

Not: Bölüm başlıklarını yüreğimin götürdüğü yerden getirdim. Yolda anlamsızlaştılar, idare edin lütfen.