Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira

Haritaya baktığınızda, “Burası neden Portekiz’e bağlı?” diye soracağınız ve “sömürgecilik” cevabını bir çırpıda verirken yüzünüzü buruşturacağınız bir konuma sahip Madeira. Funchal ve Porto Santo adında iki adadan oluşuyor...

Portekiz ana karasından bin küsur kilometre açıkta, okyanusun neredeyse ortasında, özerk bir ada grubu. Haritaya baktığınızda, “Burası neden Portekiz’e bağlı?” diye soracağınız ve “sömürgecilik” cevabını bir çırpıda verirken yüzünüzü buruşturacağınız bir konuma sahip Madeira. Funchal ve Porto Santo adında iki adadan oluşuyor.

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 1

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 2

Berlin’den hayatımda gördüğüm en güzel ada diyebileceğim Funchal’e dört saat kırk beş dakika süren bir uçak yolculuğunun sonunda ulaştım. Havalimanı, bu adadan çıkmış en ünlü kişinin adını taşıyor: Cristiano Ronaldo. Adanın merkezinde bir de Cristiano Ronaldo Müzesi var. Ünlü futbolcunun sahilde bir de heykelini görebilirsiniz ama görenlere, “Herhalde Cristiano Ronaldo’yu en son otuz sene önce görmüşler” dedirtecek kadar başarısız bir işçiliğe sahip.

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 3

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 4

Havalimanından şehir merkezi yaklaşık yarım saat sürdü. Bu kısa yolculukta bile birçok tünel gördüm. Daha sonra çok da büyük olmayan bu adada en uzunu yaklaşık üç kilometre olan yüz elliden fazla tünelin olduğunu öğrendim. Yeri geldiğinde bir köyün bir ucundan diğer ucuna gitmek için bile birden fazla tünelden geçmeniz gerekiyor.

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 5

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 6

Funchal şehir merkezine tepeden baktığımda, her şeyden bir parça taşıyan bir şehir gördüm: Lizbon’dan alışık olduğum siyah beyaz ve desenli kaldırım taşları, ilk bakışta göze çarpan geniş tropikal bahçeler, tepeleri süsleyen gecekondular ve tek tük yükselen modern binalar.

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 7

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 8

Şehre vardığımda ilk işim bu güzel kaldırım taşlarını takip edip bir kafeye oturmak oldu. Portekiz mutfağının en sevdiğim tatlısının şehrin her yerinde bir euroya satıldığını öğrenince keyfim ikiye katlandı. Nata, bir arkadaşımın yorumuyla, Portekizlilerin “Laz Böreği”. Gerçekten de milföy hamurunun içindeki karışımı tattığınızda tarçınlı muhallebi ile olan benzerliğini fark edeceksiniz. Madeira’nın bir diğer ünlü yiyeceği “Bolo do Caco”ymuş. İsmini okuduğunuzda sizi uzak diyarlara götürme ihtimali yüksek olan bu geleneksel lezzet, bildiğimiz bazlama. Sabah kahvaltısı, bu bazlamaya sürülen sarımsaklı sos ve peynirle yapılıyor. Öğle ve akşam yemeğindeyse bu bazlamanın arasına genelde et veya hamburger köftesi giriyor. Anlayacağınız, bu adanın mutfağında ana karakter, bazlama. Geçmişten günümüze denizcilikle uğraşıldığı için deniz ürünlerinin de gözde olduğunu hatırlatmamız gerekir. Ada olmasının etkisiyle ve zaman zaman korsan saldırılarına uğramış olmasından dolayı yemeklere genelde rom eşlik ediyor. En ünlü içkileri, romla limonatanın veya mandalina suyunun karıştırılmasıyla yapılan bir kokteyl olan poncha. Romun yüzde kırk beş ila altmış beş oranında alkole sahip olduğunu düşünürsek içeceğiniz üç-dört poncha sizi rahat şekilde sarhoş edebilir.

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 9

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 10

Bu sefer kalacağım hostel hem temiz hem de merkeziydi. Hostele yerleşene kadar saat altı olmuştu. Bu yüzden ilk akşamı şehri yürüyerek keşfetmeye ayırdım. Klasik Portekiz mimarisinden alışkın olduğumuz şekilde beyaz renge gri taşların eşlik ettiği birçok bina var. Eski şehrin bir bölgesinde kapılara resimler çizilmiş. Bu bir gelenekmiş. Canlı müzik yapan mekanlarda deniz ürünü yemiş ve romlu kokteyllerini içmiş olan insanlar mutlu. Yunanistan, İtalya ve İspanya’da olduğu gibi yarın ölecekmiş gibi yaşıyorlar. Özerklik Meydanı’ndan geçtim eski şehirden çıkıp. Afrika’da gördüğüm bağımsızlık anıtlarına benzeyen bir anıt vardı. Beton bir kalıptan kurtulup özgür kalan bir kadın tasvir edilmişti. Hemen yanında da Madeira Ada Grubu’nun sarı lacivert, kırmızı haçlı bayrağı vardı. Sahile vardığımda deniz kokusu her tarafı sarmıştı. Dalgaların, dalgakıranlarla karşılaşmalarını izlemek çok keyifliydi. Sahil yolunu takip ettiğimde sarı duvarlı bir kale gördüm. Zaman zaman Fransız korsanların zaman zaman Portekizlilerin eline geçen, şimdi ise bir restauranta dönüştürülmüş olan güzel bir yapı. Avlusunda bazen caz konserleri de oluyormuş ama benim gittiğim gün herhangi bir konser yoktu. Kalenin çaprazında gördüğüm Rom Evi’ne rom tadımı için oturdum. Mekanı işleten adam, “yüksek sezonda gelsen daha iyi olur, hem daha çok etkinlik hem de daha çok insan olur” dedi ama uçak biletlerinin fiyatlarından pek de haberdar değildi sanırım. Yaz geldiğinde Almanya’nın yarısı ya Kanarya Adaları’na ya Mallorca’ya ya da Madeira’ya kaçıyor. Tadımda, adanın çeşitli bölgelerinde üretilmiş olan dört romun tadına baktım. En çok dokuz sene beklemiş ve adanın kuzeydoğusunda üretilmiş olanı beğendim.

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 11

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 12

Ertesi gün adanın doğusunu keşfe çıktım. Türkiye’de yeni Turist Rehberliği Yasası’nın tartışıldığı bugünlerde Madeira’da tüm rehberlerin aynı zamanda şoförlük yaptıklarını öğrendim. Gün boyu hem otobüs kullanıyorlar hem de anlatım yapıyorlar. Yolları bu kadar engebeli olan bir adada bunun tehlikeli olabileceğini düşündüm. Rehberimiz Patrick, buralı bir kadınla evlenerek adaya yerleşmiş olan bir Belçikalı. “Türkiye’de epey iyi vakit geçirdim” dedi. Balıkesir ve Diyarbakır’da kalmış bundan yaklaşık yirmi sene önce. Adayı çok beğendiğim için “buraya yerleşmek mantıklı mı” diye sordum. “Paraya önem vermiyorsan mantıklı ama Almanya’da yaşıyorsan para senin için çok da önemsiz bir şey değil diyebiliriz” dedi. Güldük. Sonra, yaklaşık hergün hem şoförlük hem de rehberlik yaparak kazandığı parayı tahmin etmemi istedi. Aylık 700 Euro kazanıyormuş. Avrupa Birliği ortalamasının epey altında bir maaş bu. Şaşırdığımı görünce, “Madeira’da her şey mümkün” dedi.

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 13

Sonra gün içinde Patrick’in, sinirini bozan şeylerle nasıl mücadele ettiğini anladım. Ne zaman sinirlense, gülme krizine giriyordu. Maaşından bahsederken kahkaha atmasını garipsemiştim. Aynı kahkahaları, araba kiralayan turistlerin otobüsler için ayrılmış olan park alanını işgal ettiklerini gördüğünde de attı. Durum böyle olunca Patrick gün boyu kahkaha attı, o kahkaha atınca biz de gülmeye başladık ve hiçbir şekilde anlayamadığımız “şen” bir ortam oluştu. Rehberimiz botanik konusunda da bilgiliydi. Neredeyse her çiçeğin ve ağacın yanında minibüsü durdurdu ve bize bilgi verdi.

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 14

Adanın doğusunu keşfetmeye, kahve için durduğumuz köy olan Camacha’dan başladık. Pandemi döneminde her dükkan kapanmış, sadece aynı zamanda kafe olarak hizmet veren bir kültür merkezi kalmış. Sonraki durağımız olan Pico do Areiro, yüksekliğiyle değil sunduğu manzara ve karakteristik kaya yapısı ile öne çıkan bir zirve. Çok uzun süren yürüyüşlerle buraya gelmeyi tercih eden insanlar var. Biz de o kadar uzun vakit geçiremesek de sislerle kaplı olan dağı ve manzarayı uzun zaman seyrettik. Yolda giderken karşımıza çıkan kuzuları gösteren Patrick “Madeira’da görebileceğiniz en vahşi hayvanlar bunlardır” dedi. Tehlikeli bir hayvan yokmuş adada. Bu yüzden uzun sürecek kamplara, doğa yürüyüşlerine ve her türlü etkinliğe de elverişli. Beş dakika önce günlük güneşlik olan hava, birdenbire yağmurlu hale geldi. O gün karşılaşmadığımız tek şey kardı, bir ay önce gelsek kar da görebilirmişiz. Havaya bakan Patrick tekrar, “Madeira’da her şey mümkün” dedi.

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 15

Ribeiro Frio adlı köye geldiğimizde nehrin kenarında yürüyüşe çıktık. Bu köye özgü olan, şarap ve portakal kabuklarıyla servis edilen bir kahve varmış. Damak tadıma hitap etmese de denemek ilginç bir tecrübe oldu. Muz tarlalarının, şelalelerin ve tepelerin yanlarından geçerek, adanın kuzeybatısındaki şehir olan Santana’ya geldik. Üçgen formunda olan; kırmızı, beyaz ve mavi renk boyalarla boyanmış geleneksel evleri meşhurmuş bu şehrin. Geriye yalnızca üç tane kalmış çünkü bu evlere elektrik ve suyun bağlanması çok zormuş. Bu evler, şu anda hediyelik eşya dükkanı olarak kullanılıyorlar. Bu dükkanlarda, bana Madeira’yı hatırlatacak bir şey ararken rengarenk şapkalar gördüm. Üzerlerinde el ele tutuşan ve dans ediyormuş gibi görünen insanlar ve Santana evleri vardı. Şapkaların uçlarında da tele bağlı olan bir kumaş parçası. Böylelikle şapkanın ucuna rahatlıkla şekil verebiliyorsunuz. Sonradan öğrendim ki şapkanın ucu dikse bekar, bükükse evli olduğunuz anlamına geliyormuş bu. Şapkanın ucunun kıvrımlı bir şekilde dik olması ise “tekrar bekarım, ayrıldım” demekmiş. Şapkayı takmış şekilde gezerken Rus turistler beni ada halkından zannedip birlikte fotoğraf çekilmek üzere yanıma geldiler.

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 16

Santana’da tüm evler müstakil. Bahçelerindeki çiçekleri de görünce insana “Acaba imkanımız olur da buraya yerleşir miyiz” dedirtiyor bu evler. Madeira tropikal bir ada olduğu için başka yerde göremeyeceğiniz birçok sebze, meyve ve çiçek burada yetişiyor. Yedi-sekiz çeşit, rengarenk muz, avokadolar, çarkıfelek meyvesinin muz formundaki hali, onlarca çeşit ve birbirinden acı olan biber… Her manavda merak ettiğiniz ve denemek istediğiniz onlarca şey karşınıza çıkıyor haliyle. Altın muz dedikleri tatlı ve bol lifli muz çeşidi, bunların içerisinde en beğendiğim şey oldu. Günün sonuna doğru yine nefes kesici olan birçok yamacın yakınından geçtik ama Madeira’nın her yeri nefes kesici manzaralarla dolu olduğundan sizi etkileyebilecek bir manzarayla karşılaşmanız giderek zorlaşıyor.

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 17

Dönüş yolunda, kaya kenarlarından damla damla akan suyu biriktirerek, bagajına depoladığı damacanaları doldurmaya çalışan bir adama rastladık. Minibüste şaşırmayan tek kişi Patrick’ti ve yeniden “Madeira’da her şey mümkün” dedi.

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 18

O gün uğradığımız son yer, Kurtarıcı İsa Heykeli oldu. Rio ve Lizbon’dan alışık olduğumuz mimari tarzla yapılan İsa heykellerinin en eskisiymiş. Kendisinden daha ünlü olan iki heykel, bu heykelden sonra ve bu heykel örnek alınarak yapılmış. Ama Madeira, Rio ve Lizbon’dan daha az popüler olduğundan ve heykelin boyutları küçük olduğundan diğerleri kadar öne çıkmamış.

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 19

Ertesi gün, adanın batısını keşfetmeye başladım. Güne, bir balıkçı köyü olan ve Chirchill’in sık sık vakit geçirdiği Camera do Lobos’ta içtiğim kahve ile başladım. Kasabaya yakın olan Cabo de Girao seyir terasındaki manzaraya uzun süre gözlerimi kırpmadan baktım. Uçurum kısmının da görülebilmesi için camdan bir teras yapılmış. Terasa çıkınca aklıma, dünyanın en büyük ikinci kanyonu olan Köprülü Kanyon’a inşa edilen cam terası görmem için beni ısrarla Uşak’a çağıran arkadaşım geldi. Oraya da bir an önce gitmeliyim diye düşündüm. Manzaranın etkisinden yeni yeni çıkmaya başlamışken vardığımız sahil kasabası Ribeira Brava da çok keyif aldığım yerlerden biri oldu. Dışardan bakıldığında sade, gösterişsiz bir yapıda olan Meryem Kilisesi’nin içi gerçekten etkileyiciydi. Oradan çıkıp yaklaşık olarak bir saat yol giderek vardığımız Fanal Ormanları, tamamen adaya özgü ağaçlardan oluşuyor ve çöken sisin de etkisiyle inanması güç bir atmosfer oluşturuyor. Star Wars serisinin son filminin bazı sahneleri burada çekilmiş. Çektiğim videoları çevremdeki insanlara gösterdiğimde, bu videoların üzerinde herhangi bir oynama yapmadığıma inanmadılar. Direksiyonun başındaki şoför bu sefer Patrick değildi ama sesi ister istemez kulaklarımda çınladı: “Madeira’da her şey mümkün”.

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 20

Seyahatte planlar yapmak güzeldir fakat karşılaştığımız güzel şeyler için bu planları bozmak daha da güzeldir. Yemek molası için durduğumuz Porto Moniz şehri, plan bozmaya değer olan yerlerden biriydi. Volkanizmayla oluşan kayalar, kıyıya yakın oldukları için okyanus havuzları oluşturmuşlar. Denizden gelen dalgaların doldurduğu havuzlarda tüm gün yüzüp güneşlenebiliyorsunuz. Ve tüm bunları, yılın iki ayı hariç her zaman yapabiliyorsunuz. Belediyenin burada açtığı ve bir nevi plaja dönüştürdüğü tesislere giriş ücreti de gayet makul. Durum böyle olunca turu yarıda kesmem ve 2024’te ilk defa denize girmeye karar vermem de şaşırtıcı olmadı. Ne demiştik? Madeira’da her şey mümkün.

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 21

Ertesi gün Funchal’e dönüş yolu, en az Porto Moniz’de kalma kararı kadar güzeldi. Yeşil tepelere inşa edilmiş müstakil evler ve orta çağdan kalma kasabalar eşlik etti otobüse. Funchal’de son keşifleri yapmak için son fırsatlardı bunlar. Suratı asık, yaşlı bir antikacıdan Portekiz’in üç eski banknotunu aldım, sonra sahildeki bir parka dikilmiş Meçhul İşçi Anıtı’nı ziyaret ettim. Caddenin iki yakasından yükselen ve gökyüzünde birleşen ağaçları izleyerek siyah beyaz kaldırım taşlarında yürüdüm. Yürürken ara sıra yaptığım gibi “diğer renk olan taşlara basmama” oyununu oynadım. Hayatımda gördüğüm en uzun teleferikle tepeye çıkarak şehri seyrettim ve Monte Palace Tropik Bahçeleri’ni ziyaret ettim. Japonya bölümünde gezerken bir Japon şehrinde gibisiniz, şatoyu gezerken Avrupa ana karasında dolaşıyorsunuz, yağmur ormanları bölümündeyse Brezilya’dasınız. Mavi-beyaz çinili duvarları takip ederseniz pembe flamingoları da görebilirsiniz. Büyük bir keyifle suyla oynuyorlar. Tüm bunlar beni hiç şaşırtmıyor artık. Çünkü Madeira öyle bir ada ki burada her anlamda her şey mümkün.

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 22

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 23

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 24

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 25

Her şeyin mümkün olduğu ada: Madeira - Resim : 26