Netflix'in sosyal dilemması ve dijital sansür

Netflix’in son dönemde en çok ses getiren yapımlarından “Sosyal Dilemma’yı” izlediniz mi? Eğer izlediyseniz ya da spoiler yemek sizi rahatsız etmiyorsa üstüne...

Netflix’in son dönemde en çok ses getiren yapımlarından “Sosyal Dilemma’yı” izlediniz mi? Eğer izlediyseniz ya da spoiler yemek sizi rahatsız etmiyorsa üstüne biraz konuşalım isterim. Belgesel ilk çıktığında sosyal medyada “ İnstagramı siliyorum, Twitter’dan çıkacağım” gibi yorumları çokça okudum. Belgesel sosyal medyanın algoritmalarının nasıl insanı bağımlı yapmaya ve aşırılıklara itmeye çalıştığını anlatıyordu. Belli ki birçok insanı da etkilemeyi başarmıştı.

Bizi kontrol eden makinalar

Belgeselin anlattığı konular insanı epey gerecek türdendi. Genç kızların facebook sonrası görünüşleri yüzünden zorbalığa maruz kalıp intihara sürüklenmeleri, kendini yalnız hisseden genç erkeklerin algoritmanın önüne sunduğu videolar ve makaleler ile radikal ideolojilere yakalanmaları, hatta algoritmanın kişinin zevklerini ve ilgi alanlarını tespit edip maddi kazanç için bunu istismar etmesi neredeyse “boomer” (günümüzün 60 yaşlarındaki kuşak) jenerasyonunun dijital dünyaya olan mesafesini doğrular nitelikteydi. Resmen duygularımızı bizden iyi bilen bir makinayı isteyerek cebimizde taşıyoruz. Eğer bir uygulamanın yapımcısı o uygulamayı çocuğuna yasaklamışsa siz onu kullanmak ister miydiniz?

Netflix'in sosyal dilemması ve dijital sansür - Resim : 1

Sosyal Dilemma’nın ana mesajı ise kültürlerin ve insani davranışların sosyal medya tarafından biçimlendirilmesine etik bir bakış açısı getirmekti. Şirketler “bu uygulamada müşteriyi kaç dakika tutabilirim” harici başka öncelikler de edinmeliydi. Açıkçası bu etik bakış açısına ihtiyaç duyan tek özel sektör sosyal medya şirketleri de değil. Sizi çekebilmek adına tık tuzağı yapan, kafasına göre hikayeler yazıp insanların hayatlarını bitiren ya da toplumu kar uğruna birbirine düşürmekten geri durmayan medya kuruluşlarının da bu tarz bir yeniliğe ihtiyacı yok mu? Ya da otobüste giderken oynadığınız telefon oyununda iki adım ilerleyebilmek için para harcamanızı zorunlu kılan oyun şirketlerinin? Peki ya eğlence endüstrisini siyasi propaganda silahına çeviren film yapımcılarının? Özetle dijital dünyanın bir etik devrime ihtiyacı var ancak konumuz şu an bu değil.

Sosyal Dilemma’nın özellikle sonlarına doğru vurguladığı bir konu var; Rusların nasıl sosyal medya aracılığı ile 2016 seçimlerini manipüle ettikleri. Konuşmacıların altını çizdikleri bir hadise, Rusların seçimi hack ile değil sosyal medya manipülasyonları ile değiştirdikleriydi. Sahte hesaplar açıp seçmenlerin kafasını karıştırıyorlardı. Algoritmalar ile insanların zevklerini tespit ediyor ve onların önüne hoşlarına gidecek vaatler çıkarıyorlardı. Belgeselin son sözlerinden biri ise “Eğer bir şey yapmazsak demokrasimiz hatta batı medeniyeti tamamı ile yok olacak” idi. Çözümleri ise devletlerin bu şirketleri kamu yararı maksadı ile denetim altına almasıydı.

Kendi silahı ile vurulan batılılar

Açıkçası belgeselin anlattıklarından çok anlatmadıkları ilgimi çekti. Sosyal medyanın bir silaha dönüşüp siyasi değişimler için toplumları manipüle etmesi 2016’da başlamış bir hadise değildi. Bu boyutta bir belgesel Ortadoğu’da birçok hükümetin devrilmesine sebep olan, demokratik olmayan ama ekonomi ve güvenlik açısından stabil ülkelerin terör dolu çukurlara dönüştüren Arap baharındaki sosyal medya etkisini tamamı ile görmezden geliyordu. Batı emperyalizmi sosyal medya ile üçüncü dünya ülkelerindeki gidişata yön verebiliyordu. Bunu sadece Ortadoğu’da da yapmadılar. Hong Kong’dan Venezuela’ya farklı coğrafyalar sosyal medya manipülasyonları ile sosyal kırılmalar yaşamıştı.

Fakat bu belgesel bunların hiçbirine değinmedi. Doğu bloğu ekonomik ve siyasi zaferlerle nüfuzunu arttırmasının yanı sıra batıyı kendi oyunda da yenmeye başlamıştı. ABD artık sosyal medya üzerinden başlayan kargaşalara kendi de maruz kalıyordu. Başını neo liberal idealleri olan beyaz yakalıların çektiği bir belgesel batılılara uyanma çağrısı yapıyordu. Bu düşünce ABD’li elitler arasında zaten çokça konuşuluyor olacak ki sosyal medya platformları işe çoktan koyuldular bile.

Joe Biden’ın Ukrayna ilişkisi ve sosyal medya sansürü

Geçtiğimiz hafta Joe Biden’ın oğluna ait e-mailler ABD siyasetine bomba gibi düşmüştü. Biden’ın tamirci de unuttuğu bir laptoptan ulaşılan e-maillere göre Hunter Biden’ın Ukrayna’da yaptığı iş ilişkileri Ukrayna’lı savcılar tarafından araştırılıyordu. Joe Biden ise Ukrayna hükümetine savcıları görevden alması için nüfuzunu kullanarak baskı yapmaktaydı. 2016 seçimlerinde Hillary Clinton’un devlet meselelerini özel mailinden yönetmesi ona pahalıya patlamıştı. Benzer bir durum da Biden için oluştu. Ancak bir farkla.

Haberi çıkaran muhafazakar gazete NY POST Twitterda ve Facebookta akıl almaz bir sansüre maruz kaldı. Haberi paylaştıkları tweetler silinmeye başladı. Aldıkları mesaja göre paylaşımlar “potansiyel olarak zararlı içerik” olarak işaretlendi. Tabii bu olayın daha çok patlamasına sebep oldu. Sansüre uğradığını söyleyen NY post gazetecisi birkaç saat içinde doksan bin kadar beğeni aldı. Haberi ülkemizin bültenlerinde duymuş da olabilirsiniz.

Twitter üyeliğiniz varsa geçtiğimiz akşam dünya çapında yaşanan kesintiye tanık olmuşsunuzdur. Birçoğuna göre bu süre zarfı Twitter tarafından temizlik maksatlı kullanıldı. Twitter geri açıldığında konuyu paylaşan birçok hesap askıya alınmış ve bir sürü tweet silinmişti. Konuyu CNN gibi dev medya kuruluşları böylesine bir haberi yazma gereği bile duymadılar. Sadece “raporun Rus istihbaratı ile bağı araştırılıyor” diye kısaca girdiler.

Sosyal medya platformları özellikle 2020 seçim kampanyaları başladıktan sonra inanılmaz bir sansür furyasına başladılar. Trump’ın attığı tweetlerin altında “işin gerçeğini anlatmak” maksadı ile demokratların hakim olduğu CNN linkleri atıyorlardı. Şu an ise sansür meselesi kontrolden çıkmış boyutta. Açıkçası bu yazının bile Biden hikayesini içerdiği için Twitter algoritmasının gazabına uğramayacağının garantisi yok.

Sonuç olarak, batı dünyası emperyalist emeller için kullandıkları sosyal medyanın 2016’dan sonra tekrar kendilerine karşı kullanılmasını istemiyorlar. Bunun için de bütün sosyal medya platformları canla başla çalışıyor. Ancak hem kendi vatandaşlarına hem de dünyanın geri kalanına sundukları “özgür platform” algısını kaybetmek üzereler. Yani içine düştükleri “sosyal dilemma” epeyce açık; ya doğu ülkelerinin manipülasyonlarına ses etmeyecekler ve ülkelerinin bölünmesine göz yumacaklar ya da sansür ve baskıcı yöntemler ile kullanıcılarının güvenini sarsacaklar. Benim düşüncem ise bu tarz gelişmelerin yeni sosyal medya platformların doğmasına ya da popülerleşmesine yol açabileceği yönünde. Haftaya Pazar başka bir yazıda görüşmek dileğiyle.

Etiketler
Netflix