Batıda Trump'a görülmemiş sansür

4 yıldır Trump merkez medya ile amansız bir savaş halinde. Hakkında ırkçı ya da cinsiyetçi olduğuna dair yazılan köşe yazıları, Rusya ile olan ilişkisi, İran...

4 yıldır Trump merkez medya ile amansız bir savaş halinde. Hakkında ırkçı ya da cinsiyetçi olduğuna dair yazılan köşe yazıları, Rusya ile olan ilişkisi, İran ve Çin’e olan düşmanlığı merkez medya için neredeyse günlük haber malzemesi oldu. Ancak durumlar bir noktadan sonra sansüre kadar geldi.

Batı dünyası Trump’a o kadar tepkiliydi ki, Kanada’lı televizyon kanalı CBC, yayınladıkları film “Evde Tek Başına 2’yi” Trump’ın içinde olduğu sahneleri sansürleyerek vermişti. Trump’a açık desteğini sunmak bile ünlülerin sosyal medyada yoğun tepkiler görmesi için yeterliydi. Hatta bu iş öyle boyutlara ulaştı ki, konuştuğum bazı Trump destekçileri kendilerine gelen seçim anketlerinde kariyerlerine bir zarar gelebileceğini düşünerek Trump harici bir adayı desteklediklerini ya da cevap vermediklerini iddia ettiler.

Bütün bunlar Trump ya da destekçilerinin siyasi duruşlarından bağımsız olarak batının “düşünce özgürlüğü” gibi değerlerine ters gözüken olaylardı. Belki benzeri soğuk savaş döneminde “komünistleri” ayıklamak için kullanılmıştı. O zamanlarda da komünist olduğu iddiasıyla bir çok oyuncu ya da yönetmen Hollywood’dan aforoz edilmişti.

DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ MÜ? SANSÜR MÜ? ÖZEL ŞİRKETİN HAKKI MI?

Trump geçtiğimiz haftalarda Covid-19 gölgesinde yapılması planlanan 2020 seçimleriyle ilgili ortaya atılan bir öneriye karşılık eleştiren bir tweet atmıştı.

Bu plana göre Covid-19 tehdidinden ötürü seçimler, oy pusulalarını “mektup” yöntemiyle göndererek yapılmalıydı. Seçmenler evlerinden çıkmadan oy kullandıkları pusulaları posta yoluyla göndereceklerdi. Trump’ın yorumuna kalmadan bu tarz bir önermenin seçim hilelerine yol açabileceğini düşünmek pek zor olmasa gerek. Tabii ki beklediğimiz üzere Trump da benzer bir yorum yaptı.

Batıda Trump'a görülmemiş sansür - Resim : 1

“Mektup sisteminin büyük ölçüde hileli olmama ihtimali sıfır! Posta kutuları soyulacak, oy pusulaları kopyalanacak ve hatta illegal biçimde çoğaltılıp imzalanacak. California valisi bu pusulaları milyonlarca insana yolluyor, herhangi birine…” – Donald J. Trump

Ancak asıl olay Twitter’ın bu tweete müdahalesiyle başladı. Twitter Trump’ın paylaşımının altına “mektupla oy verme sistemi ile ilgili gerçekleri öğrenin” ibaresi koydu. Bu linke tıkladığımızda ise Trump’ın en azılı muhaliflerinden CNN’in konuyla ilgili haberi çıkıyordu.

Bu olay tabii ki herkeste şaşkınlık yarattı.2006’da kurulan sosyal medya platformu Twitter 14 senelik ömründe daha önce kimseye böyle müdahale etmemişti. Bu mecradan yıllar boyu onlarca devrimin, siyasi hareketlerin, ya da aslı astarı olmayan milyonlarca iddianın paylaşıldığını biliyoruz. Twitter bunca olaya ses çıkarmamışken kendinde Trump’ın paylaşımına müdahale hakkı görmüştü. Twitter artık tarafsızlığını yitirmişti.

Trump’a sansür sadece Twitter ile sınırlı kalmadı. Canlı yayın platformu Twitch de Trump’ın mitinginden sonra hesabını “şiddet çağrısı” yaptığı iddiasıyla askıya aldı.

Trump bu olaylara düşünce özgürlüğüne müdahale gözüyle baktı. Hatta sadece eleştirmekle kalmadı, sosyal medya platformlarının kullanıcılara müdahale ettiği anda onlara ceza kesebilecek bir yasaya da imza attı.

Ancak Trump’ın bu hamlesi ülkemizde çok da aşina olmadığımız bir tartışmanın başlamasına sebep oldu.

İçinde Trump taraftarlarının da olduğu ciddi bir kesim, devletin özel şirketlere müdahale etmesini doğru bulmuyordu.

Trump sonuçta bütün medya ve özel şirketler tarafından saldırı altındaydı ve bu onun popülaritesini arttırıyordu. Ancak devlet gücünü kullanarak özel kurumlara müdahale etmesi onun taraftarında bile hoş karşılanmadı.

Libertaryenler Trump’ın bu hareketiyle “Non-Aggression Principle” (Saldırmazlık İlkesini) ihlal ettiğini iddia ettiler.

NON-AGGRESSION PRINCIPLE (SALDIRMAZLIK İLKESİ)

Saldırmazlık ilkesi kişilere ya da mülkiyetlerine olan her türlü müdahalenin tehlikeli olduğunu düşünen bir tutumdur. Özellikle ABD’deki sağ libertaryenlerin ideolojik bel kemiğidir. ABD’nin kırmızı şapkalı “rednecklerinin” (ABD’nin çoğunlukla güneyinde kırsal kesimlerde yaşayan aşırı sağcı yobaz kitlelere verilen isim diyebilirim) haricindeki sağ siyaseti anlayabilmek için bu ilkeyi iyi bilmemiz gerekir. Çünkü bahsettiğim “redneckler” kayıtsız şartsız liderlerinin peşinden giderken, sağ libertaryen kesim kendi değerlerinin çiğnendiğini hissettiği anda arkasından desteği çekme potansiyeline sahip. Bu insanlar için özel şirketler hükümetler tarafından baskıya maruz bırakılmamalı. Kendileri şirket olarak bir siyasi gündeme sahip olsalar bile bu onlara devlet müdahalesini haklı çıkarmaz.

ABD’lilerin silah sahibi olmasını sağlayan “Second Amendment” (İkinci yasa) onlar için ne kadar önemli ve vazgeçilmez ise, özel mülkiyetin korunması da aynı derece önemli. Bu nedenle Twitter’ın kendi özel mülkü olan platformunda oy verdikleri başkana karşı bile olsa istediğini yapabileceğini düşünüyorlar.

Bir grup ise malum özel şirketlerin zaten siyasette taraf olduğu bu nedenle Trump’ın davranışlarının anlaşılabilir olduğu görüşünde.

Yapılan bir araştırmaya göre devletin yalan bilgileri doğrulamaya yönelik çalışma yapmasına ABD’lilerin %58’si hayır diyorken aynı işlemi şirketlerin yapmasına %56’sı evet diyor.

Ancak şunu söyleyebiliriz ki, hem sağda hem solda düşünce özgürlüğü tartışmaya açılmış durumda. Sol kesim, aykırı ya da tehlikeli gördüğü düşünceleri ve onları dile getirenleri iptal etme arzusu içindeyken sağda da Trump’ın otoriterleşme belirtileri kendisine oy veren “özel mülk fetişistlerini” kaygılandırıyor. Batının özgürlükçü değerleri kendisi tarafından tehdit altında.

Gelecek hafta görüşmek dileğiyle…

YAZININ İNGİLİZCESİNİ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN